elleriniz dert görmesin yüreyiniz hep sevgiyle dolsun taşsın harika bir konu açmışsınız tebrikler ne kadar güzel şeyler konuşulursa ve ne kadar pozitif olunursa o kadarda çevresine yayılır dostlukların çogalıp büyümesi dileyiyle her keze sevgilerimi sunuyorum
Gerçekten çok güzel ve bizler için çok çok önemli olan bir konuyu açtığın Teşekkürler Sevil Abla... Daha sonra da yazdıkları güzel ve düşündürücü yazılarından dolayı Hüseyin Abi'me, Ali Abi'me ve diğer arkadaşlara Teşekkür ederim... Ne güzel yazmış ve ne güzel anlatmışsınız dostluk kavramını, okudukça duygulandım, duygulandıkça da hoş düşüncelere daldım... Kalın sağlıcakla......
Evet Hüseyin abi.Duyduğumuz yada okuduğumuzda kabullenemediğimiz yada olmamasına inanmak istediğimiz cümleler ama gerçekler... Ben karamsar değilim ama sadece genelleme yaptım.Ne mutluki ben candostum var diyebiliyorum.
Tamamen katılıyorum ve yaklaşık bu duygular içinde açtım konuyu da Belki ufak bir hatırlatma olur diye düşündüm .
Ablacım teşekkürler bunu bizimle paylaştığın için. Fakat ben dostluk kavramını herhangi bir tanımlmanın içine sokamıyorum. Sanki bu kalıpların dışında olursa dost olmayacakmış gibi geliyor. Bir beklenti doğuyor sonuçta. En kötü gününde yanındaoolması omuzunda ağlayabilmek vs vs. Sanki bir şeyler beklermiş gibi. Oysa dostluk beklenti içinde olmamak ve hiç çıkarsız sunabilmek değilmi karşındakine kendini. Eğer aklına geliyorsa ve aklına geldiğinde "ya ne zamandır aramadı hayırsız" diyeceğine "uzun zamandır aramadım çok ayıp oldu" diyebiliyorsan o kişi gerçek dostundur sanırım. Aranıyorsan ve arıyorsan aramak istiyorsan merak ediyorsan dost gerçekten dosttur. Niyetim sizin yazdıklarınıza alternatif sunmak değil. Sadece ben bu şekilde bakıyorum dostluğa. Yoksa haksızsınız diyebileceğim tek kelime bile yok yazılanlar içinde. Belki de benim yazdıklarımı bir "ek" olarak kabul etmek daha doğru olacak.
“Allahım sen beni dostlarımdan koru, düşmanlarımdan ben nasıl olsa korunurum!” DOSTLUK MU DEDİN, BENİ GÜLDÜRME BE ARKADAŞ! Bana dostluk mu dedin? Belki de yanlış duymuşumdur. Bu kavramı unutalı yıllar oldu be arkadaş. Çoğuyla güzel şeyler paylaştım, yalan yok güzel şeyler yaşadım. Üç kuruş parayla kaldık, çoğu zaman parasız kaldık. Mutluluğumuzu, acılarımızı, yemeğimizi, isyanlarımızı, evimizi, ilk heyecanlarımızı, her şeyimizi paylaştık. Belki sevdiğim kızı ve hakkında neler düşündüğümü ona-onlara anlatırken heyecanlandım, belki bir okul firarında yerden bulduğum izmariti paylaştığım zaman mutluydum, belki de sağanak yağmurun altında sırılsıklam ıslanırken kafamı çevirdiğimde dostumun yanımda benimle ıslanıyor olması ve yüzündeki o müthiş tebessümün beni hala duygulandırıyor olması mutluluktu (Ve burada sayamayacağım pek çok şey)! Gerisi mi, gerisi boş be arkadaş. Zaman anlamsızca ilerliyor, bizimle sanki savaşıyor.. Yooo arkadaş bu savaştan galip gelen çıkmadı daha.. İtiraf etsene arkadaş, yenilmedin mi sende zamana, Sanki yenilmedim der gibisin. Ne dersen de bak zaman hala ilerliyor ve biz anlamsızca hala birbirimizle didişiyoruz. Şimdi diyeceksin ki o dost dediklerine ne oldu, yoksa bırakıp gittiler mi seni? Yanılıyorsun, onlar beni bırakıp gitmedi, sadece zaman ayırdı bizi. Saatlerce, günlerce, belki de yıllarca birlikte olmaya doyamadığım, doyamayacağım insanları zaman aldı ve ayrı bir mekana attı. Kavgalarımız oldu, yanılgılarımız, üzüntülerimiz, hararetli tartışmalarımız ama yalan yok, acı dolu olsa da bazıları, en çok mutluluklarımız oldu. Mutluluk be arkadaş, bazen dakikalarca süren göz damlalarımın her birinde, bazen de sırf o var diye duyduğumuz o çok içten, o çok büyük ve derin duygularımızda... Ama işte gördüğün gibi artık sadece düşündüğümde o hatıraları mutlu olabiliyorum... Tabii ya sen nereden bileceksin benim acılarımın ne olduğunu, geceleri ateş basarak uyandın mı hiç, geceye baktığında sadece karanlığı gördüğün oldu mu, saate kafanı çevirip saatin sadece sabaha yaklaşmakta olduğunu görmeyip aynı zamanda dakikaların nasıl acımasızca ilerlediğini fark ettiğin oldu mu? Bu zaman öyle usta ki, en umulmadık anda kendini durdurabiliyor. Ve belki de o an yıllar akıyor önünde bir türlü sabah olmayı bilmiyor! Sahi sen hiç bir gece de yaşlandın mı? Kendini bir labirentin içinde bulduğun oldu mu ve bu labirentin her bölümünde “çıkış yok, sen buraya aitsin” yazısına rastladın mı? Düşünsene dışarısı sadece gece, yanında sığınabileceğin kimse yok, avazın çıktığı kadar bağırmak istiyorsun “yeter” diye ama bağıramıyorsun ve olaylarını düşündüğünde gözünde her defasında daha da büyüyüp bir kısır döngü içine giriyor aklın ve senin göz pınarların kuruyana kadar ağlamaktan başka hiçbir şansın yok... Yani “çıkış yok” Ben dostlarımı kaybettikten sonra hep bunları yaşadım, arkadaş. Diyeceksin ki bir ders çıkaramadın mı, öğrendiğin bir şey yok mu yaşadıklarından? Öğrendim öğrenmesine; ama ben aynı hataları yine yaptım. Güçlü değildim tek başıma ve yanıma kimsenin gelmesine de izin vermedim. Vermedim, çünkü kimseye güvenmedim. Yanılmışta değilim, zaman oldu mutluluklarım dışında ufak tefek üzüntülerimi paylaşayım. Tabii paylaşmak denilirse her defasında sırtlarını çevirdiler dertlerime. Yalnız bıraktılar beni, sanki bir çöp gibi attılar, kanattılar yüreğimi. İnan bu beni daha çok vurdu, bir silahtan çıkan kurşundan, daha çok acıttı canımı. Zaman içinde anladım ki kullanılıyorum. Diyeceksin ki senin neyin var, neyini kullanacaklar? Sana neyim olduğunu söyleyeyim, iyi bir niyetim ve duygusal bir kalbim var. İnsanlar bunları öğrendiklerinde, üzerime çullandılar. Bazıları sırlarını söylediler sınadıktan sonra, bazıları en günahkar duygularını döktüler benim şahitliğimde, bazıları sınırlı maddi olanaklarımı kullandılar, bazıları da beni kullandılar bana karşı. Kısacası iyi niyetimi ve duygusallığımı kullandılar. Çoğu zaman dardaydılar yanıma geldiklerinde, yardıma ihtiyaçları vardı gerçekten ama..... Almadan vermek bunun ne olduğunu biliyorsundur arkadaş. Bu tamam, ama bir yere kadar, ondan sonrası......... Çok şeyler yaşadım, insanların her çeşidini tanıdım, yaşadığım yerin sınırları müsaade ettiğince. Girmediğim ortam, mekan, bilmediğim bir şey varsa bu yaşama dair, söyle. Gidip onları da bulayım, öğreneyim. İnsan ruhunun derinliklerine girebilirim, ne istediklerini, ne yapmaları gerektiğini onlara söyleyebilirim veya –im ekini kullanmayalım –dim ekini kullanalım. Sanırım bu daha doğru olur. Neyse ne diyordum, bütün bunları çok az istisna dışında yapmadım. (Bunları herkes yapabilir sanırım, sadece iyi bir gözlem, bir şeyler yaşamak ve biraz da kitap okumak gerekli...) Çünkü bunun adı insanları kullanmak ve belki de yalakalık oluyor ne yazık ki! Sana, Isparta’da gördüğüm bir cümleyi söyleyeyim, arkadaş. Bu cümle, bir arabanın arka camında kocaman kelimelerle yazıyordu, beni çok etkiledi; “Allahım sen beni dostlarımdan koru, düşmanlarımdan ben nasıl olsa korunurum!” Ben bunlar ve bunun gibi bir çok sebep yüzünden yalnızlığı seçtim be arkadaş. Acılarım, mutluluklarım, paylaşabileceğim her şey bende kalacak, beynimde ve yüreğimde... Hayattan pek fazla beklentim kalmadı, (yanlış anlama intihar etmeyeceğim, o da eskide kaldı) ama yaşamayacağımda. Zaten uzun zamandır hiçbir şey tat vermiyor, hayattan bir heyecan duyamıyorum................. MUTLU OLABİLİYORSAN HALA NE GÜZEL, AMA SAKIN KİMSEYLE PAYLAŞMA BUNU... SEVGİLERİMLE BİR DOST...
Lütfen yanlış anlamayın..... Bu seneler önce bir dostuma kızıp yazdığım bir mektuptur..... Burada yazdıklarınız beni çok duygulandırdı...... Mektubun sizle hiçbir ilgisi yok..... Hepinizi çok seviyorum...... Sadece paylaşmak istedim..... Dostluk dediğin paylaştıkça çoğalır.....
Ayrıca Sevgili Ahmet üstadın güzel bir şiiri UNUTMA DOSTUMSUN * Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum Dünya yetmiyor bazen, bırakıp gidebilir miyim? Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun! Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam mektup yazarım dağlar kadar Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun Unutma dostumsun, sen neredeysen orda ölmek isterim! * Ahmet Telli
İşte benim abilerim dostlarım ne güzel ifade etmişler dostluk kavramını . Biz neler yaşadık neler geçirdik DOSTLUĞUMUZ baki kalan ..
Güzel bir konu.... Yazmadan edemeyecem..Son son... Babam anlatırdı hep dedemin ona nasihatını, Anlamazdık o zamanlar... Aman oğlum...! Eğer değirmenciyle dost ve komşuysan, Al sırtına un çuvalını ve dağ dağ, köy köy gez.. Bul başka bir değirmenci Değirmen dünyanın öbür ucunda da olsa bulunur ve gidilir. Ama dost ve komşu ya yanı başındadır yada yoktur. Komşunla ve dostunla alış veriş yapma asla ki Yarım çuval un için evini taşımayasın dünyanın öbür ucuna Dostluklar kolay bulunamıyor.. O yüzden boş çuval için kavga etmek yerine evinizi taşıyın ki dostluğunuz baki kalsın.. Soytarilik etmeden güldürebilmek seni Ekmek çalmadan doyurabilmek Ve haksizlik etmeden dogan günese Bütün aydinliklari içine süzebilmek gibi Mülteci isteklerim oldu biliyorsun Simdi iyi niyetlerimi bir bir yargilayip asiyorum Bu son olsun, Bu son olsun.... Simdi saat yoklugunun belasi Sensiz gelen sabaha günaydin Isi gücü olanlar çoktan gittiler Bir ben kaldim voltasinda gecenin Hiç uyumamis bir-ben Kafami duvara vurmadan taniyabilmek seni Beyninin içindekilerini anliyabilmek Ve yitirmeden yüzündeki anlik tebessümü Bütün saatleri öylece dondurabilmek için Çildirasiya paraladim kendimi Lanet olsun Artik sigarayi günde üç pakete çikardim Olsun gözüm olsun Ne olacaksa olsun !
Değerini bilmek lazım AŞKIN !!! Birimiz hepimiz ,hepimiz birimiz olmalıyız.Yüce değerleri kaybetmemek için biraz çaba gerekir !!!!
Dostlarınızı Yarı Yolda Bırakmayın CENNET VE CEHENNEM Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi... Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar... Adam çok susamıştı... Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın... Adam köpeğiıle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: "Affedersiniz... Burası neresi?'' Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim". Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi. "Peki bana biraz su verebilir misiniz? Gerçekten çok susadım".... Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... ıçeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....." Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü... ama kadın onu birden durdurdu: "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez... hayvanları içeri almıyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu, düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam tersi yönünde yürümeye koyuldular.... Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu:"Affedersiniz.... bana biraz su verebilir misiniz??" Dede "ıçeri gel" dedi... "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..." Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?" Dede " Tabii..." dedi. "çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..." Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu... Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler.... Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeıe sordu: "Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?" Dede "Burası cennet" dedi. Bunu duyan adam şaşırdı: "Ama nasıl olur...? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi... " ama orası Cehennem.." Adam iyice şaşırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diıe hiç kızmıyor musunuz..??" Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz...çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar...." Dostlarınızı yarı yolda Bırakmayın. Bir dostun derdine herkes üzülebilir, bu çok kolaydır. Bir dostun başarısına sevinebilmek ise sağlam bir karakter gerektirir.. Bu mesajı kime isterseniz ona gonderin... Hayata değer bir yasam, sevmeye değer bir aşk, dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçme. Ne eksik ne fazlasını ara ve seni üzenle asla uğraşma! Selamlar, Sn. Tayfun Özey'e gelen bir mailden alınmıştır
Elinize,yüreğinize sağlık Orhan Bey,gerçek dostlukları bulmaktan çok onlara hakettiği değeri verebilmek ve kaybetmemek daha önemli. Yüreğinizdeki sevginin daim olması dileklerimle...
çok güzel bir hikayeydi orhan baba dostlarımız olmaksızın yaşamak , efesiz levrek yemek kadar tatsız tutsuzdur teşbihte ki danalığın bu kadarı