hikaye köşemiz ;

Konu, 'Genel Konular' kısmında Yakamoz tarafından paylaşıldı.

  1. reef1905

    reef1905 Akın

    Mesajlar:
    175
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    SHIMANO ALIVIO CX TELE SURF 4,20 MT 150 GR
    Favori Makine:
    SHIMANO EXAGE 6000 FA + E
    Selamlar ;

    Rica ederim.Eğer bir nebze sizi alıp götürdüyse ne mutlu bana.Ama şimdi sizden istediğim bir şey var." Problemin mi var " başlığının 2. sayfasında bir link ( İşte size bulunmaz bir fırsat ) verdim.Oraya bir göz atmak, verdiğim linke tıklamak istersiniz belki.

    Saygılarımla.

    http://www.balikavi.net/forum/showthread.php?t=9833&page=2
     
    Son düzenleme: 8 Mayıs 2007
  2. passion

    passion

    Mesajlar:
    1.117
    Şehir:
    izmir
    Favori Kamış:
    olta
    çok tşk ler....:)
     
  3. düzceli

    düzceli

    Mesajlar:
    641
    Şehir:
    düzceli
    Favori Kamış:
    kamış,360cm dam banax makine
    En İyi Avı:
    11.120kgturna,16.100kg yayın
    eline sağlık

    akın kardeş aslında uzun yazıları okumayı hiç sevmem fakat buyazının başını öylesine okudum ve devamı geldi inan çok güzeldi gerçekten duygulandım bunu bizimle paylaştığın için teşekkür ederim
     
  4. izzetbey

    izzetbey

    Mesajlar:
    982
    Şehir:
    Trabzon
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    3,5kg Mığrı -700gr Somon-145gr Barbun-380gr Kötek-400gr Çupra
    kardeş gerçekten güzel bir yazı,teşekkür ederiz.
     
  5. macir_ertan

    macir_ertan Ertan Çetin

    Yaş:
    57
    Mesajlar:
    1.550
    Şehir:
    Haskovo-Bulgaristan
    Favori Kamış:
    Trabucco
    Favori Makine:
    Daiwa Emblem-Z
    En İyi Avı:
    Yayın,Sazan,Turna
    10-16 Mayıs sakatlar haftası

    Akın klavyeyi bir görebilsem:eek: cevap yazacam da.insan kırklı yaşlara doğru biraz daha da duygusal oluyor galiba.dikkatli yaklaşım,pratik zeka ile birleşince minicik kalpleri kazanmanın ne kadar kolay olduğunu biz büyüklere bir daha hatırlatıyor.bizlerin yaptığı doğrular ve hatalar onların ilerideki kişiliklerinin belirlenmesinde önemli bir payı olduğu bir gerçek.ayrıca sakatlık tüm insanlığın ortak sorunudur.yurdumuzda yapılan istatistiklere göre 4.500.000 sakat vatandaşımız var.bunun 1.400.000'i çocuk.tam da yeri gelmişken 10-16 mayıs yurdumuzda sakatlar haftasıdır.bu vesile ile tüm özürlü kardeşlerime saygı ve sevgilerimi yolluyorum.minik kardeşlerimin de gözlerinden öpüyorum.tekrar haftanız kutlu olsun.:)
     
    Son düzenleme: 9 Mayıs 2007
  6. Akın kardeşim paylaşım için teşekkürler:)
     
  7. sarılacivert

    sarılacivert

    Mesajlar:
    296
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Kamış, Olta ne var ne yoksa
    En İyi Avı:
    PALATUTamadım
    tebrikler Akın çok güzel
     
  8. Eczacı

    Eczacı

    Mesajlar:
    3.057
    Şehir:
    Aydın
    Favori Kamış:
    olta
    Balikçi

    BALIKÇI


    Amerikalı zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika kıyı kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker.

    Merakla yanına yaklaşır ve sorar; Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı? Tümünü bir iki saatte yakaladığını söyler.


    İşadamı bu kez, niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.


    Amerikalı işadamı merakla balukçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır:


    Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğlende de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var senyör.


    Amerikalı gerinerek, Benim Harvard dan MBA m var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kisa sürede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balığı aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun. Ve Amerikalı devam eder, Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip Mexico City e, daha sonra Los Angeles e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York a yerleşirsin.


    Balıkçı düşünceli vaziyette sorar, Peki senyör, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır ? Amerikalı yanıtlar, 15-20 yıl kadar.


    Peki bundan sonra senyör? diye sorar balıkçı. Amerikalı güler, Şimdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın, kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!


    Milyonlar der Meksikalı; Eee...sonra senyör ? Amerikalı, Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karinla siesta yapacak zamanın olur, akşamları da arkadaşlarınla şarap içip, gitar çalarsın. Nasıl, mükemmel değil mi?


    Balıkçı güler; Senyör zaten ben bu dediklerinizi şu anda da yapabiliyorum, yine bu huzura kavuşmak için niye 15-20 yıl sıkıntı çekeyim...
     
  9. Ali26

    Ali26

    Mesajlar:
    130
    Şehir:
    Bilecik/Osmaneli
    Favori Kamış:
    Olta
    En İyi Avı:
    Sazan 4 kg Yayın 3,5 kg Turna 3 kg
    harika ya , eline sağlık
     
  10. rauf

    rauf Rauf usluer

    Mesajlar:
    111
    Şehir:
    alanya
    Favori Kamış:
    oltanın her türlüsü
    En İyi Avı:
    akdeniz palamutu 4kl.
    Cok güzeldi teşekkürler.
     
  11. Eczacı

    Eczacı

    Mesajlar:
    3.057
    Şehir:
    Aydın
    Favori Kamış:
    olta
    Bugün Küçük Mucizelerin Günü Olsun...

    BUGÜN KÜÇÜK MUCİZELERİN GÜNÜ OLSUN...


    İkram edilen taze demlenmiş
    bir bardak çay ya da mis kokulu bir fincan kahve...
    Eski bir arkadaştan beklemediğin anda bir telefon...
    eve veya işe giderken ya da alışverişe trafikte hep yeşil ışıklar…

    Bugün...
    İçinde küçük sevinçlerin olduğu bir gün olsun...
    markette en hızlı ilerleyen kasa sırası mis kokulu bir yemek...
    Radyoyu açtığında en sevdiğin şarkının çalıyor olması ve o güzel şarkıya yüksek sesle eşlik etmek,
    anahtarları aradığın yerde bulmak..
    barış , mutluluk ve neşe dolu bir gün olsun.


    Mutluluğun günü...
    Bir şeylerin mükemmelliğinde Tanrının senin yanında olduğunu, seni kayırdığını ve bir yerlerden sana gülümsediğini hissettiğin,


    Sana özel olduğunu hissini yaşatan o garip ama hoş duygu ile dolu güzel bir gün diliyorum...
    Çünkü bunu hak edecek kadar özel ve az bulunur birisin...


    Derler ki…
    “Özel bir insana rastlamak bir an, özel biri olduğunu anlamak belki bir saat,
    o özel birini sevmekse belki bir gün sürebilir...
    Ama o insan ömür boyu UNUTULMAZ


    Bu mesajı dostlarınızla paylaşmadıysanız, muhtemelen ya günlük telaşlar içindesiniz ya da belki de bir mesajla da olsa gülümseyebilecek dostlarınızı
    UNUTTUNUZ


    Dostlarınıza zaman ayırın....


    SAĞLIKLI & SEVGİYLE KALIN
     
  12. Eczacı

    Eczacı

    Mesajlar:
    3.057
    Şehir:
    Aydın
    Favori Kamış:
    olta
    sizlerde sağolun :)
     
  13. mehmetozbodur

    mehmetozbodur mehmet

    Mesajlar:
    1.273
    Şehir:
    HAMBURG
    Favori Kamış:
    olta, bot
    En İyi Avı:
    700gr çupra. 1 kg levrek
    teşekkürler güzel bir hikaye...
     
  14. KaKaMaNia

    KaKaMaNia

    Mesajlar:
    114
    Şehir:
    Ankara
    Favori Kamış:
    Kamışım ve makinam ha bide misinam ve iğnem :)
    En İyi Avı:
    Elle tutulur bişey yok :)
    Mehmet abi cok guzel olmus.
    Emegine saglik.
     
  15. Teşekkürler Mehmet Abi, çok güzel bir hikaye gerçekten.

    Para için yaşamın zevklerinden vazgeçmek çok mantıksız bir durum gerçekten.
     
  16. Avciperdeci

    Avciperdeci SeRDaR

    Mesajlar:
    7.433
    Favori Kamış:
    El Oltası
    Köylü Kadın

    Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "Gayet iyi" dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.

    - Alo.kızım, nasılsın?

    - İyiyim anne. Ne oldu *

    - Sana bir surprizim var.

    - Surpriz mi?

    - Evet.Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş..

    - Eee kimmiş.

    - Kim olduğu surpriz. Fakat, onu senin almanı istiyorum.

    - Ben mi?

    - Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.

    - Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen.

    - Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.

    - Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım.

    -Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.

    -Tamam anne..tamam.

    - Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.

    - Hemen darılma, tamam dedim ya.

    O nasıl tamam demekse. neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

    Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını farketti. Arkadaşlarıyla hep paralı,lüks eğlence yerlerine giderlerdi. Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti.

    "-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü. Köylü kadın çekinerek seslendi;

    - Afedersin kızım, bir şey sorabilir miyim? "Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.

    - Ne var, adres mi soracan! .. Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

    - Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.

    - Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister. Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü.

    "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu. Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü.Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;

    - Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla. Fakat ağlamayla benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı. Kadın dayanamadı;

    - Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim! .

    - Oooo... laf yapmayı da biliyormuş

    -Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.

    Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi. Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.

    - Merhaba kızım, Zeynep teyzen nerde?

    - Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş.

    - Allah Allah! ... giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı. Genç kız bir an durakladı.

    -Küçük bir kız mı? - Evet - Anne! . biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?

    - Kültürsüz değil ama zengin değil.

    - Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme. - Köyden gelen kadına ne denir ki! .. - Oh. iyi iyi, köylü kadınları karşılmaya beni gönderiyorsun.

    - Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. ' - Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım'. Dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.

    -Ne istiyormuş?

    - Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.

    - Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım? Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;

    - Kızım, sen bebekken biz köydeydik.

    - Eee. - Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri,atları,tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.

    -Evet, hatırladım.

    - O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.

    - Herhalde şimdi anlatacaksın.

    - Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rüzğar bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzğar bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler heryeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu. - Niçin? - Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! .. baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı.



    alıntıdır...
     
  17. proceee

    proceee

    Mesajlar:
    25
    Şehir:
    Ankara
    Daha iyi yaşam için...

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL BİR
    Elinizdeki nimetleri sayın. Ve aslında ne kadar değerli bir insan olduğunuzu ve nelere sahip olduğunuzu bir düşünün. Gülümsemeler geri gelecek, güneş parıldayacak, müzik çalacak ve Allah’ın size bahşettiği yaşamı en güzel, en güçlü, en güvenilir ve en cesur şekilde yaşamaya başlayacaksınız...

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL İKİ
    Bugün ve bundan sonraki günler her zamankinden çok daha fazla çalışın. Sizden beklenenden daha fazlasını ortaya koyma sırrını öğrendiğiniz zaman başarının yarısını yakalamış olacaksınız. İşinizde kendinizi çok daha değerli hale getirin ve vazgeçilmez olun. İmtiyazlarınızı da biraz daha fazla kullanın ve aldığınız her ödüle sevinin. Siz buna değersiniz!

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ÜÇ
    Hata yaptığınız zaman veya hayattan acı bir darbe aldığınızda çok uzun süre dönüp arkanıza bakmayın. Hatalar yaşamın sizi eğitmesidir. Hata yapma kapasiteniz hedeflerinize ulaşma kapasitenizle bir bütündür. Hatayı düşünmekle kimse bir şey kazanamaz ve hatalarınız gelişmenizin yalnızca birer parçasıdır. Hatalarınızı üstünüzden silkeleyin. Arada sırada başarısızlığa uğramazsanız hedeflerinizi nasıl bilebilirsiniz ki? Hata yapmaktan kaçış yok. Sizin sıranız da gelecek.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL DÖRT
    Saatler boyu süren zorlu çalışmalarınızı mutlaka ailenizle geçireceğiniz dakikalarla ödüllendirin. Onların size duydukları sevgiyi besleyin. Unutmayın, Çocuklarınızın sadece nasihate değil örnek alacakları bir modele de ihtiyaçları vardır ve çocuklarınız için iyi yönlerinizi istikrarlı bir şekilde ortaya koymanız, sizin gelişiminizi de hızlandıracaktır. Bir gün tüm dünyanın gözünden düşseniz bile, eğer sizi seven bir aileniz varsa, kazanan sizsiniz demektir.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL BEŞ
    Gününüzü güzel düşünceler üzerine kurun. Eksiklikler sizi asla endişelendirmesin. Yoksa korkular ilerlemenizi engel olur. Kendinize sık sık Allah’ın yarattığı bir varlık olduğunuzu ve düşüncelerinizi genişleterek her tür hayalinizi gerçekleştirme gücünüze sahip olduğunuzu hatırlatın. Uçmaya karar verdiğinizde uçabilirsiniz. Yenilgiyi asla kabullenmeyin. Kalbinizdeki büyük hayallerin yaşamınızı yönlendiren büyük projelere dönüşmesine izin verin. Ve gülümseyin!

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ALTI
    Hareketlerinizin daima sizi ifade etmesine izin verin, fakat yanlış bir gururdan ve ilerlemenizi engelleyecek herhangi bir kibirden dolayı önünüze dikilecek korkunç tuzaklara karşı da önleminizi alın. Övünmeniz için sizi zorladıkları bir sonraki seferde, sadece yumruğunuzu su dolu bir kaba batırın. Çıkardığınızda geride kalan boşluk, sizin sahip olduğunuz önemi gösterecektir.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL YEDİ
    Her bir gün, bize Allah tarafından verilen özel bir hediyedir. Hayat her zaman adil değildir. Davranışlarınızı, planlarınızı ve geleceğinizi etkileyecek olan ıstıraplara, engellere ve dezavantajlara hiçbir zaman izin vermeyin. Kendinize acıma gibi kötü bir elbise giydiğinizde asla başarılı olamazsınız; sızlanma ve ağlama sesi başarı fırsatlarını daima korkutur ve kaçırır. Bir daha asla buna izin vermeyin. En iyi yol budur.



    Daha iyi yaşam için...
    KURAL SEKİZ
    Günlerinizi ve gecelerinizi bir daha asla sıradan ve önemsiz işlerin peşinden koşturarak geçirmeyin; bu yüzden uğrunda gerçekten uğraşmanız gereken şeyler için vakit bulamayabilirsiniz. Bunu işiniz kadar yaşamınıza da uygulayabilirsiniz. Sadece hayatta kalmak için geçirilen bir günde kutlama yapmak için hiçbir neden yoktur. Bu dünyada rutin yaşamınızda çok ufak bir değişiklik yaparak başarıya ulaşabilecekken değerli zamanınızı boşa geçirmek için bulunmuyorsunuz. Artık oyalayıcı işler yok. Artık başarıdan saklanmak yok. Gelişmek için zamanı bir kenara bırakın, mekanı da bırakın. Haydi şimdi, şimdi! Yarın değil!

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL DOKUZ
    Bugünü sanki son gününüzmüş gibi yaşayın. Unutmayın ki aptallar takvimlerde sadece ‘yarın’ı görür. Dünkü hatalarınızı unutun ve yarınki problemlerinizi görmezden gelin. İşte bu kadar Bugünü bu yıl içinde geçirdiğiniz en güzel gün haline getirin. Ve bir daha şu tarz üzücü kelimeleri asla söylemeyin: “Eğer tekrar dünyaya gelseydim...” Şimdi bayrağı elinize alın. Ve koşmaya başlayın! Bugün sizin gününüz!

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON
    Bugünden itibaren karşılaştığınız her insana, ister dostunuz olsun ister yabancı, sanki o bugün ölecekmiş gibi davranın. İlişki kurduğunuz insan ne kadar önemsiz olursa olsun, ona büyük bir ilgi, şefkat, anlayış ve sevgi gösterin ve bunların hepsini hiçbir karşılık beklemeden yapın. Yaşamınız bir daha asla aynı olmayacak.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON BİR
    Kendinize ve yaşama sürekli gülün. Bunu alay etme veya kendinize acıma şeklinde değil, bir çözüm olarak, ağrınızı giderecek mucize bir ilaç, depresyonunuz için bir çare olarak yapın. Bu yöntem, o an için çok korkunç bir yenilgi gibi görünen şeylere karşı yeni bir bakış açısı edinmenize yardımcı olacaktır. Sıkıntı, kaygı ve endişeleri içinde bulundurduğunuz kötü duruma gülerek uzaklaştırın. Böylelikle zihniniz çözüm bulma konusunda daha berrak bir şekilde işleyebilecek, rahatlığa kavuşacaktır. Kendinizi çok fazla ciddiye almayın.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON İKİ
    Küçük şeyleri ihmal etmeyin. Birkaç dakika fazla harcamaktan, biraz daha fazla çaba sarf etmekten kaçınmayın. Küçük bir övgü ve ya teşekkür, alacağınız en güzel karşılıktır. Başkalarının ne düşündüğü hiç önemli değil. Sizin kendiniz hakkında ne düşündüğünüz her zaman en önemli konudur. Eğer kestirmeden gidiyor ve sorumluluklardan kaçıyorsanız, ‘elinizden geleni yapmayı’ başaramıyorsunuz demektir. Siz özelsiniz. Bunu yapmalısınız. Küçük şeyleri ihmal asla etmeyin!

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON ÜÇ
    Her yeni sabahı gülümseyerek karşılayın. Yeni güne her zaman Tanrı’dan size verilmiş özel bir hediye, dün bitiremediğiniz şeyleri bitirebilmek için altın bir fırsat olarak bakın. İlk saatinizi başarıya kurun ve hayata tüm gününüzü etkileyen pozitif bir hareketle başlayın. Bugün bir daha asla olmayacaktır. Kötü bir başlangıçla ya da hiç başlamayarak onu heba etmeyin. Siz yenilmek için doğmadınız.








    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON DÖRT
    Gün içinde her hangi bir zaman, en büyük hayalinizi gerçekleştirebilirsiniz. Bu nedenle her gün için hedefler belirleyin, öyle uzun ve zor projeler değil. Ancak ufak tefek sizi aşama aşama gökkuşağınıza ulaştıracaktır. Eğer isterseniz bunları yazın, ama listenizi sınırlı tutun, böylelikle yarına yarım kalmış işler bırakmak zorunda kalmazsınız. Unutmayın, piramidinizi yirmi dört saate kuramazsınız. Sabırlı olun. Gününüzün, en önemli hedefinize ulaşmanızı engelleyecek şekilde darmadağın olmasına izin vermeyin. En büyük hedefiniz elinizden gelenin en iyisini yapmak ve daha sonra da başardıklarınıza sevinmektir.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON BEŞ
    Hiç kimsenin sizin önünüze geçmesine izin vermeyin ve bütün gün zaferle dolaşın. Unutmayın ki, hiçbir kabiliyet, hiçbir özveri, hiçbir beyin, hiçbir karakter hata bulmakla yükümlü değildir. Dışarıdaki hiçbir şeyin siz izin vermedikçe, sizin üzerinizde herhangi bir gücü yoktur. Zamanınız, nefret. Kıskançlık ve gıpta gibi konularla savaşarak harcanmayacak kadar değerlidir. Hassas yaşamınızı dikkatlice korumalısınız. Sadece Tanrı bir çiçeğe şekil verebilir, ama aptal bir çocuk onu paramparça eder.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON ALTI
    Her zorlukta iyilik tohumları arayın. Bunu kendinize prensip edindiğinizde, geçmek zorunda kaldığınız tüm karanlık vadilerde size yol gösterecek çok kıymetli bir pusulaya sahipsiniz demektir. Kimi zaman yıldızlar bir dağın zirvesinde bile ayırt edilemezken, derin bir kuyunun dibinden kolaylıkla görünebilirler. İşte kimi zamanda zorluklar insana sorunla karşılaşmadığı müddetçe asla öğrenemeyeceği şeyleri öğretir. Daima bir iyilik tohumu vardır. Onu bulun ve başarıya ulaşın.

    Daha iyi yaşam için...
    KURAL ON YEDİ
    Şunu unutmayın ki gerçek mutluluk sizin içinizde yatmaktadır. Boş yere dışınızdaki dünyada huzur, memnuniyet ve zevk aramakla vakit kaybetmeyin. Unutmayın ki mutluluk sürekli elde etmek ve almak ile sağlanmaz; asıl mutluluk kendinden bir şeyler vermektir. İletişim kurun. Paylaşın. Gülümseyin. Kucaklayın. Mutluluk bir parfümdür. Birkaç damlası üzerinize damlamadan başkalarına dökemeyeceğiniz bir parfüm.

    Sevgi ve saygılarımla
     
  18. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    bir taksi yolculuğu (çok güzel sonuna kadar okuyunuz)

    Bir Taksi Yolculuğu...

    Yirmi yıl önce geçimimi taksicilik yaparak kazanıyordum. Bir keresinde, saat sabaha karşı 02.30'da bir yolcu aldım; adrese vardığımda, giriş katındaki bir pencerede görülen tek ışığın dışında bütün bina kapkaranlıktı. Bu şartlar altında, çoğu taksi şoförü bir iki sefer korna çalar, bir dakika bekler, sonra çeker giderdi.

    Fakat ben, taşıma aracı olarak yalnızca taksiye bağlı pek çok fakir insanla karşılaşmıştım. Eğer etrafta tehlike kokusu yoksa, her zaman kapıya giderdim. Bu yolcu belki de benim yardımıma ihtiyaç duyacak biridir, diye düşünürdüm kendi kendime.

    Onun için kapıya gittim ve çaldım, "Bir dakika", diye yanıt verdi zayıf, yaşlıca bir ses. Yerde birşeyin sürükleyerek çekildiğini duyabiliyordum.

    Uzun bir aradan sonra, kapı açıldı. Önümde 80'li yaşlarında, ufak tefek bir hanım duruyordu. Sanki 1940'ların filmlerinden çıkmışçasına, emprime bir elbise giymişti ve başına da ön tarafına tül tutturulmuş yuvarlak bir şapka takmıştı.

    Yanında küçük, plastikten bir valiz vardı. Daire sanki içinde yıllardır hiç yaşanmamış gibi bir görünüme sahipti. Bütün eşyalar çarşaflarla örtülüydü. Duvarlarda saat, süs eşyası ya da tezgahın üzerinde kap-kaçak yoktu.
    Köşede,içi fotoğraf ve cam bardaklarla doldurulmuş bir karton kutu
    duruyordu.

    "Çantamı arabaya kadar taşır mıydınız?" dedi. Valizi arabaya götürdüm, sonra kadına yardım etmek üzere döndüm. Koluma girdi ve yavaşça arabaya yürüdük. Nezaketimden ötürü teşekkür edip duruyordu. "Bir şey değil", dedim ona. "Ben yalnızca anneme nasıl davranılmasını istiyorsam yolcularıma o şekilde davranmaya gayret ediyorum."

    "Ah, ne kadar iyi bir çocuksun sen," dedi. Arabaya bindiğimizde, bana adresi verdi, sonra, "Şehrin içinden gitmemiz mümkün mü?" diye sordu.

    "Orası kestirme değil," diye cevap verdim hemen.

    "Benim için fark etmez," dedi. "Acelem yok. Güçsüzler yurduna gidiyorum."

    Dikiz aynasından baktım. Gözleri parlıyordu. "Ailemden kimse kalmadı," diye sözünü sürdürdü. "Doktor çok fazla zamanım kalmadığını söylüyor."

    Yavaşça uzanıp taksimetreyi kapattım.

    "Hangi yoldan gitmemi arzu edersiniz?" diye sordum.

    Ondan sonraki iki saat boyunca şehirde dolaştık. Bana bir zamanlar,
    asansör işletmeni olarak çalıştığı binayı gösterdi. Yeni evlendiklerinde kocasıyla birlikte oturdukları mahallede gezindik. Arabayı, genç kızlığında dansa gittiği bir zamanlar balo salonu olan mobilya ambarının önünde durdurmamı istedi.

    Arada bir belirli bir binanın veya bir köşenin önünden geçerken yavaşlamamı rica edip, gözlerini karanlığa içine dikerek, hiç bir şey söylemeden öylece oturup baktı.

    Güneşin ilk ışıkları ufukta belirmeye başlamıştı ki, birden "Yoruldum. Gidelim artık," dedi.

    Sessizlik içinde bana vermiş olduğu adrese gittik. Sütunlu girişi olan alçak bir binaydı, hastaların iyileşmek için gittiği sağlık evlerine benziyordu.

    Araba durur durmaz, iki hademe çıkarak yanımıza geldi. Merak ve dikkatle kadının her hareketini izliyorlardı. Onu bekliyor olmalıydılar. Bagajı açarak küçük valizini kapıya götürdüm. Kadın tekerlikli iskemleye oturtulmuştu bile.

    "Borcum ne kadar?" diye sordu, çantasına uzanarak.

    "Borcunuz yok," dedim.

    "Geçiminizi sağlamanız gerek," diye cevap verdi.

    "Başka yolcular var," dedim. Neredeyse hiç düşünmeden eğildim ve onu kucakladım. Bana sımsıkı sarıldı.

    "Yaşlı bir kadına küçük bir mutluluk yaşattınız," dedi. "Teşekkür ederim."

    Elini sıktım, sonra loş sabah ışıklarının içine yürüdüm. Arkamda bir kapı kapandı. Bir hayatın kapanış sesiydi bu.

    O vardiyamda artık hiç müşteri almadım. Amaçsızca, düşüncelerimde
    kaybolmuş dolaştım. Günün geri kalan kısmında hemen hiç konuşamadım. Ya
    o kadıncağız öfkeli bir şoföre ya da vardiyasını bitirmek için acele
    eden bir şoföre rast gelseydi? Ya ben yolculuğu reddetseydim veya bir
    kere korna çalıp sonra da çekip gitseydim?

    Şöyle bir yeniden gözden geçirdiğimde, aklıma hayatımda bundan daha
    önemli yaptığım bir şey gelmedi.

    Hayatımızın önemli anların etrafında geliştiğini düşünmeye
    şartlanmışızdır. Fakat önemli anlar bizi genellikle habersiz yakalar başkalarının önemsiz sayabileceği bir biçimde güzelce paketlenmiş olarak.

    İNSANLAR NE YAPTIĞINIZI VEYA NE SÖYLEDİĞİNİZİ TAM OLARAK
    HATIRLAMAYABİLİRLER, FAKAT KENDİLERİNİ NASIL HİSSETTİRDİĞİNİZİ DAİMA HATIRLARLAR.
     
  19. Yakamoz

    Yakamoz MUSTAFA

    Mesajlar:
    880
    Şehir:
    İSTANBUL==TRABZON
    Favori Kamış:
    LINEAEFFE OYSTER CAST KAMIŞ 3.90
    Favori Makine:
    OKUMA TRAVERTINE TR55 MAKİNE
    En İyi Avı:
    DOSTLARIM
    İlginç Bir Olay

    Arkadaşlar yeni okuduğum bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim umarım sizlerde beğenirsiniz



    Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır, geçmez.
    Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder,
    ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer.
    Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya baslar. Başka
    doktorlar çağrılır... Osman Efendi Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı
    kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi
    sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri
    uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul'a götürmeye karar verirler. İstanbul'da
    en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir,
    testler yapılır... Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa
    dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale
    getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da
    apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda,
    Zurih'e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon
    yapar, testler tekrarlanır. Sonuç: Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık
    yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine
    dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini -evinde- geçirmesi tavsiye
    edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. "Kader" denilir, Uşak'a dönülür.
    Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü
    beklemeye başlar. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski
    berberi Berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi
    tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber
    Mehmet bir an düşünür. "Beyim?" der, "Sakın sizin
    burnunuzda kıl dönmüş olmasın" Bir bakar, "Hah işte der. "Kıl dönmüş." Osman
    Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi
    kılı çeker. Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya
    koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda
    tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Osman Efendinin kanayan
    burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar
    yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir
    uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser
    kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz
    ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar
    basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman
    Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar. BU
    YAZIDAN ÇIKARTILACAK SONUÇ : Vergiden turizme, sosyal güvenlikten
    adalet reformuna kadar nice Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek
    gerek. .
     
  20. izzetbey

    izzetbey

    Mesajlar:
    982
    Şehir:
    Trabzon
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    3,5kg Mığrı -700gr Somon-145gr Barbun-380gr Kötek-400gr Çupra
    Bakış Açısı...

    Arjantinli ünlü golfçu Robert Vincenzo yine bir ödül kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş. Ardından kulübüne uğramış, eşyalarını toplayıp otoparktaki arabasının yanına doğru yürümüş. O sırada yanına bir kadın yaklaşmış. Vincenzo'yu kutladıktan sonra ona küçük bir bebeğinin olduğunu, bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını onun her gün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatmış, bir çırpıda.

    Kadının anlattıkları Vincenzo'yu çok etkilemiş. Hemen çek defterini çıkarmış ve turnuvadan kazandığı paranın bir bölümünü yazıp imzalamış. Çeki kadına uzatmış. O sırada kadına "umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın“ demiş

    Ertesi hafta Vincenzo kulüpte öğle yemeğini yerken Golf derneği'nin bir üyesi yanına yaklaşmış ve "Otoparktaki çocuklar, geçen hafta siz turnuvayı kazandığınız gün bir kadının yanınıza yaklaştığını ve sizinle konuştuğunu söylediler" demiş.


    "Evet" demiş Vincenzo, "bunun nesi garip?".
    "Garip değil tabi ki" demiş adam," ama size bir haberim var o kadın bir sahtekarmış. Sizin gibi zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyip para koparırmış. Korkarım sizden de koparmış."

    Vincenzo şaşkınlıkla " yani ölümü beklenen bir bebek yok mu?“ demiş.
    "Yok" demiş adam.
    "İşte bu hafta duyduğum en iyi haber" demiş Vincenzo.

    İşte buna bakış açısı farkı diyoruz. Kimi parasını kaybettiğine üzülür ama kimi de Vincenzo gibi ölümü bekleyen bir bebek olmamasına sevinir.

    Aynı pencereden dışarı bakan iki kişiden biri sokaktaki çamuru, diğeri gökyüzündeki yıldızları görebilir.
    Seçim bizlere aittir.