Genelde yaz tatillerimi balık tutabileceğim bölgelerde geçiriyorum, bu sene sırada İğneada vardı. İstanbul-Edirne otoyolundan Pınarhisar çıkışından sonra Demirköy üzerinden İğneadaya ulaşılıyor. Özellikle Pınarhisardan sonra doğa muhteşem. Kayın ve meşe ağaçları arasından kıvrıla kıvrıla İğneadaya ulaşılıyor. Konaklayacağımız yer ise iğneadaya 5 km uzakta Limanköy. Yarım adanın en uç noktası olan köy vaktizamanında orada tek başına yaşayan fenerciye arkadaş olmak için birkaç evin yapılmasıyla kurulmuş ve gelişmiş. Birkaç yıl öncesinde tamamlanan ve bir hayırsever tarafından yaptırılan Limanköy Konukevi gerçekten rahat ve ekonomik bir konaklama noktası. Artık balıklara gelelim diyorsunuz ama iyi haberler veremeyeceğim. Bölgedeki derelerde alabalık, deniz ile bağlantılı göllerinde sazan ve denizinde bol çeşit (Kalkan, mevsimine göre palamut, Lüfer, Tekir) olmasına rağmen başlıca etmenin biz gitmeden 2 gün öncesinde yaşanan ve yöre halkının "tam bir tufandı" diye tarif ettikleri fırtına. 2 gün boyunca süren aşırı yağış yolların kapanmasına, köprülerin yıkılmasına (ki Dupnisa mağarasını ziyaret eden 60 kişi 30 saat mahsur kalmış), derelerin ve göllerin bulanmasına ve de balıkların tedirgin olmasına yetmiş. 1. deneme: Göllerde sazan avı: Birkaç sene öncesinde benim de 2 kiloluk sazan yakaladığım yerde, solucan, mısır, hamur, şamandıralı, dip, yay hiçbirisi iş yapmadı. Fırtınadan önce iyi balık yakalayan kişiler dahi elleri boş döndüler. 2. deneme: Velika deresinde alabalık: Aylardır denemek istediğim fly seti, çeşit çeşit mepsler, yemli oltalar...... nafile. Derenin 1,5 km lik bölgesini gezebildim, çok güzel havuzlar var ama tık yok 3. deneme: Bari kefal olsun: Liman civarında midye toplamak için şnorkelle dolaşırken bol miktarda irili ufaklı kefal görmüştüm. Heryerde iş yaptığını bildiğim ve bence en kolay ve verimli kefal oltası olan kıbrıs oltasını denedim. Ne sabah, ne akşam tık yok. Sanıyorum yağış ile denize akan besin nedeni ile kefaller yeterince doymuş. Haftalardır arkadaşlerın bahsettiği "kefal olan yerde levrek vardır" tezine güvenerek birkaç deneme yaptık, DENK GELMEDİ:) 4. SON ÇARE: Bir dostumuz sayesinde limanın en büyük teknesi ile açıldık. Birkaç saatliğine dolaştık. Önce birkaçyıl önce batan bir geminin bulunduğu yere gittik. Yol boyunca kullandığımız rapala, sahte zargana boş çıktı; MEVSİMİ DEĞİL. Durur durmaz incesinden kalınına çapariler ve plastik fosforlu sahte karides ile yemli denedik. Tüm oltalar dibe iner inmez resmen saldıran balıkların mezgit değil de Trakonya olduğunu farketmemiz uzun sürmedi. Gerekli önlemleri alarak oltadan çıkardıklarımızı geri bıraktık ve sadece iri balık yakalamanın keyfini tattık. 5. Sonunda yenecek birşeyler bulduk: Son gece saat 24:00 gibi limana bir tekne girdiğini gördük ve limana indik. Yaklaşık 20-25 adet muhtelif boylarda Kalkan müşteri bekliyordu. Türkienin bir ucunda ve balıkçı köyündeydik nihayet balık yiyeceğiz dedik ama sezonun son seferinde yakaladıkları biraz daha kıymetli oluyor herhalde: bütçemiz 45 YTL/kg lık fiyat ile 14 kişilik kafilemizi doyurmaya yetmedi. Biçare çifltlik çupraları imdadımıza yetişti. gidiş geliş 550 km yol yaptık, balık tutamadık ama eylülde tekrar gidip balık tutmadan dönmemeye karar verdik. Bir sezon boyu insanın başına aksilik gelecek değil ya! Ben aksilik kotamızı doldurduğumuzu düşünüyorum ve Eylül den ümitliyim. Yenilen pehlivan güreşe doymaz...... Daha iyi avlar sizlerin olsun.