Yaklaşık 20-22 sene önce bir Şeker Bayramı arifesinde Galata Köprüsü üzerinde gezinirken, nerdeyse herkesin kofana tuttuğunu görmüştüm. Tutulan kofanalar o kadar fazlaydı ki insanlar artık içlerinde balık koymaktan su kalmamış leğenlerininin yanına tutuğu kofanayı atıyordu. Haliç'in içine balıkçı tekneleri girmiş ağ atıp kofana toluyorlardı. O hevesle eve gidip zokalı takımlarımı hazırladım, hepsini civalayıp parlattım ve büyük zorluklarla bayramın birinci günü balığa gitmek için ailemden izin aldım. Sabah gün ağırırken ben Galata köprüsü üzerindeydim. Oranın müdavimleri benden önce yerlerini almışlardı. Birisinden yalvar yakar 2 tane istavrit alıp yem yaptıktan sonra oltayı denize gönderdim. 1 saat, 2 saat, 4 saat hiçbirşey yok. Öğlene doğru bir iki kişi birer kofana çekti. Akşam karanlık basıncaya bekledim ve elim boş olarak geri döndüm. Evdekiler birgüzel benimle dalga geçtikten sonra gerçekten çok üzgün olduğumu görüp teselli etmişlerdi. Bayramın üçüncü günü üstümde bayramlık kıyafetlerle köprü üzerinden ailem ile geçerken gene herkesin arife günü kadar olmasa da kofana çektiğini gördük. Bu benim için balık tutamama maceramın en unutulmazı oldu. Herkese rastgele.
Okan öncelikle hoşgeldin. Böyle bir anıyı yaşamış olman belki de seni bu günlere getirmiş ve bugün sağlam bir balıkçı olmanda rol oynamıştır. Ne dersin? Benim de eliboş olarak döndüğüm günlerim oldu ve sonrasında hep "bu kez mutlaka!" diyerek yola koyuldum.Hala da öyleyim ya...
Arkadaşım her balığa gedişimde çok umutla gidiyorum boş dönünce Haftaya balığa gitmiyicem diyorum hafta sonu olunca kendimi tutamıyorum. Abartısız balık tutarken o oltanın ucunda beklemek anlatılamaz bir duygu
önce sabır sonra umut bizi denize bağlıyan kapılar, boş yada dolu o adrenelini yaşamayı beklemek kadar güzel hiçbir şey yok