Evet herşey güzel de, biz acaba insanlık olarak dünyayı nereye taşıyoruz. Aşağıda Küresel ısınma ile ilgili olarak gelmiş bir maili sizlere göstermek istiyorum. Bu gerçekten ciddi bir durum ve bir an önce birşeyler yapmalı. Nedense bu tip konuları kulak ardı ediyoruz fakat, bir gün gelecek kapımızı çalacak... Buyrun okuyun... Onur Tan Hayata dair uzun vadeli planlar yaparken iki kere düşünmekte fayda var. Cok az süremiz kaldi. 8-9 yıl sonra, yani 2015’te hiçbir şeyin anlamı kalmayabilir. Nereden mi çıkardım bunu şimdi? Gezegenin falına baktırmadım elbet, var bir bildiğim. Çok geç kalmış olabiliriz. Ocak ayı ortasında piknik yapan yurdum insanı yaklaşan felaketin ne kadar farkında bilinmez ama, yıllardır bunun bilincinde olan bilim insanları ardı ardına raporlar yayınlıyor. Dünyanın sonunun yaklaştığını açıklıyor. Hem de belgeleriyle. “Küresel ısınma” terimine soğuk baktığımız aşikar. Çevrem, “ona gelene kadar daha bir sürü sıkıntım var benim. Sorun sadece yaşadığım şehri, ülkemi değil, madem tüm gezegeni ilgilendiriyor, bana ne, baskaları çözsün” diyenlerle dolu. İşte boyle demeyen biriyle, eski yayın yönetmenim, Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’nde küresel ısınma konulu dersler veren Ömer Madra’yla, Gece Görüşü programında yayınlanmak üzere bir söyleşi gerçekleştirdik. Ömer Madra, bu işin Türkiye’deki bayraktarı. Elinden geldiğince yazıyor, radyoda, televizyonda insanları yaklaşan felaketin boyutlarına dair uyarıyor. İlk başlarda zorlanmış tabii, ama belli bir kamuoyu oluşmuş sonunda Türkiye’de. “Artık mahallenin delisi gözüyle bakmıyorlar bana” diyor. İşte geçen haftalarda yayınladığımız söyleşiden çarpıcı başlıklar, Ömer Madra’nın korkutan tespitleri: • Sorun enerji dengesinin bozulmasından kaynaklanıyor. Medeniyet büyük tehlike altında. Okyanuslar ısınıyor. • Dünyanın akciğeri dediğimiz tropik yağmur ormanları, kuraklık yüzünden bir-iki yıl içinde yok olabilir, milyonlarca yıldır var olan 200 metrelik dev ağaçlar kökünden devrilebilir. (Yaşarken karbondioksit emen ağaçlar, öldükten sonra karbondioksiti geri bırakıyor.) • NASA’dan James Hanson’a göre gezegen 1 milyon yıldan beri en sıcak günlerini yaşıyor. Hanson ekliyor: "Bir şeyler yapmazsak “2015’i zor görürüz.” • Bu ne karamsar tahmin demeyin. Beteri var. Tabiat ana teorisini ortaya atan bilim insanı James Lovelock ise “Artık iş işten geçti, ne yapsak boş” görüşünü savunuyor ve o da ekliyor: “Kuzey Kutbu'nda bir 500 milyon kişi kalırsa kalır, diğerleri için yapacak bir şey yok.” • Kutuplar ısınıyor. Beyazken güneş ışınlarını yansıtan buzullar eridikçe, alttan lacivert deniz ya da kara parçası çıkıyor. Daha koyu olan buzul güneşi geri yansıtamıyor ve böylece daha çok ısınıp daha çok eriyor. Tam bir kısır döngü. • Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore bu konuda bir belgesele imza attı. Adı “An Inconvenient Truth”. Türkçeye “uygunsuz gerçek ya da rahatsız edici gerçek" olarak çevrilebilir. Hâlâ ülkemizde gösterime girmedi, bekliyoruz. • Konuyla ilgili yeni bir de keşif var. Okyanusların dibinde buz kristalleri şeklinde metan gazı yumruları milyonlarca yıldır kimseyi rahatsız etmeden bekliyordu. Isınmayla ve altında kaldıkları buzulların erimesiyle ortaya çıkmaya başladılar. Bu ne demek? Metan salınımının artması demek. Şöyle söyleyeyim: Metan, küresel ısınmada, karbondioksitten 20-22 kat daha etkili. • Dünya tarihinde ilk kez bir meskun ada haritadan silindi, üstünü sular kapladı. Yok artık. Hindistan’da Bengal Körfezi’nde, 10 bin kişinin binlerce yıldır yaşadığı bir ada geçtiğimiz ay boşaltıldı. Yani küresel ısınma dünya haritasını değiştirecek kadar “cüretkar.” Üstelik bu sadece başlangıç, devamı gelecek göreceksiniz. • Aslında gezegen 251 milyon yıl once de benzer bir felaket yaşamıştı. Nedeni tam belli olmasa da, Sibirya’daki volkanik patlamalar etkili olmuştu. O zamanki sıcaklık artışı 6 dereceymiş. Dünya 15 yılda 6 derece ısınmış ve felaket olmuş. Şimdiki beklenti ne, biliyor musunuz? Önümüzdeki yıllarda gezegenin ısısı yine 6 derece artacak. O zaman sadece metan salınımıymış problem, şimdi bir de endüstri devrimiyle gelen karbondioksit de var. Uzun lafın kısası yaşamın yüzde 90’ı yok olacak. Peki ne yapılmalı? Tüm yük bizim kuşağın omuzlarında. Yani çocuğumuz ya da torunumuzun elinden bir şey gelmez, vakit yok çünkü. Herkesin bildiği, bizim de içinde bulunduğumuz birkaç ülke dışında tüm dünyanın taraf olduğu KYOTO Protokolü aslında sembolik bir anlam taşıyor. Herkes uysa, gaz salınımları yüzde 5 azalacak. Ama dünyanın acilen ihtiyacı olan rakam ne? Yüzde 60! Hatta bu rakam ABD için yüzde 90! Haydi bunlar devlet politikaları, bireysel olarak ne yapabilirim derseniz, işte size Ömer Madra’dan birkaç tavsiye: • Evlerde, bildiğimiz Tungsten ampuller artık kullanılmamalı. Yerine yüzde 75 daha az enerji harcayan tasarruflu ampuller var. Her yerde satılıyor. • Göğü ısıtmak kadar çılgınca bir şey olamaz. Kafelerin bahçelerindeki o gazlı, şemsiye şeklindeki ısıtıcılar kullanılmamalı. Fenerbahçe taraftarı kış mevsiminde üşümesin diye Saracoğlu Stadı ısıtılmamalı. • Plazma TV’ler, gerçekten ihtiyaç yoksa satın alınmamalı. Vergi oranları artırılmalı. Muazzam enerji harcıyorlar çünkü. • Otomobil kullanımında ortak havuza geçilmeli. • Belki de en yaygın yanlış, elektrikli cihazlar “stand by” yani bekleme konumunda bırakılmamalı. Orada da yüzde 25’e varan enerji kaybı söz konusu çünkü. Üstünden kapatmak o kadar da zor değil.
bu konu bayagı hassas birkaç gündür Fransa'da bu konuyla ilgli toplantılar var hatta dün akşam dünya genelinde 5 dk.elektrik kapatma uygulanmış(haberimiz yoktu)2100 yılında dünyadaski ısı 4-6 derece düşecekmiş buda birçok felaketi getirecekmiş allah sonumuzu hayır etsin tabiki böyle demeyle işler çözülmüyor herkesin kendi üstüne düşeni yapması lazım sennur uygunsuz gerçek filmi yanlış görmediysem afişlerde bugün başladı sonumuzu görmek nasıl olcak acaba seyredince görecegiz
Sennur Hanım, bu konunun sabitlenmesini ve bilgi ile çözüm paylaşımlarına açık tutulmasını rica ediyorum. Sağlıcak ve sevgiyle kalınız.
gerçekten önemli bir konu normal kış ayları bitecek neredeyse ne yagmur nede soguk gördük ellerinize saglık ciddi bir konu ben kendi adıma mümkün oldugu kadar her sene 5 veya 10 agaç dikerim bulundumuz sitenin çevresine agaç olmayan yere yagmur inmez eskilerden öyrendiyim önemli bir şey bende hem uyguluyor hemde çocuklarıma aşılıyorum inşallah onlar daha iyisini yapar herkeze sevgiler
O'nun adı sennur yaa. O bilinçli ve çevreci bir balıkçı... Sennur bugün Birleşmiş Milletler'in bir komisyonu "iklim değişiklikleri" hakkında bütün büyük televizyonların canlı yayınladığı (Cnn,bbc vb...) bir açıklama yaptı. Sorunun %80 inin insan hatasından kaynaklandığını söyledi. Yani kullanılan sera gazlarının çok etkisi varmış... Nasıl olsa gözünü para hırsı bürümüş insanlar bir tedbir yoluna gitmeyeceklerdir ama en azından bütün dünyanın kabul ettiği bir "yasaklama" getirilse çok iyi olur. Bir başka ilginç nokta; Ben evime mümkün olduğunca plastik malzeme - eşya almıyorum. Çünkü doğa onları yok edemiyor. Çöp yığınları olacak dünyanın her yerinde. Ben kendi çapımda inanın mücadele ediyorum. Burada ayıp olacak ama tema vakfından dikilmiş 200 den fazla ağacım var. Sağdan soldan elime biraz para geçtiği zaman (çok az fiyatlar bunlar) hemen ağaç diktiriyorum. Güzel Türkiyem çöl olmasın, oksijenimiz azalmasın diye. Yani bu 1 kişinin çabası. Biliyorum bu yazıyı okuduktan sonra ya cevap vermek için bişeyler yazacaksınız, ya televizyona takılacaksınız, 5 dk sonra da unutacaksınız... Oturduğunuz yerden kalkıp bi kenara not alsanız olmaz sanki. Yazacağınız not çok basit:İnternete gir, ağaç dikimini öğren Çok mu zor? Eminim ki siz de benim gibi düşünüyorsunuz ama faaliyete geçemiyoruz işte. Eminim ki sizin de yardım ettiğiniz bir çok kuruluş vardır ama bu işe de 15 - 20 ytl ayırmak fena mı olur?
Bu yazıyı daha önce iklim değişikliği başlığı olmadığı için konu harici sohbetlere yazmıştım. Daha önce okumuş olan arkaşlarımızın anlayışları için şimdiden teşekkür ederim İklim değişikliğinin başlıca nedeni olan sera gazlarının oluşumunda %36 enerji, %24 endüstri, %18 ormancılık, %9 tarım ve %3 diğer kaynakların payı vardır. Bu nedenle ilkim değişikliği konusunda küresel enerji politikaları üzerinde özellikle durulması gerekmektedir. 1975-2001 yılları arasında iklim değişikliğinin tetiklediği kuraklık, fırtına, sel gibi olaylarda %160 artış olmuştur. Küresel ısınmaya bağlı kutuplardaki ısınma 21. yüzyılın ortalarına doğru deniz seviyelerinin 70 cm kadar yükselmesi ve bunun sonucu olarak, deniz seviyesinden alçak topraklarda art arda sel baskınları beklenmektedir. İklim değişikliği seneryolarına göre; deniz yüzeyindeki 50 cm’lik bir yükselme, Mısır nüfusunun %16’sının göç etmesine yol açacaktır. Deniz düzeyinden 2 m yüksekte olan adalardan oluşan Maldiv Cumhuriyeti’ndeki adaların çoğu yok olacaktır. Toprakları denizden alçakta olan Hollanda’nın küresel deniz yükselmelerinden korunması için yapılması gereken baraj ve setlerin 1990 yılı maliyeti 70 trilyon dolardır. Worldwatch Enstitüsü’nün 2003 raporunda dünyadaki buzulların erime hızının 1988’den bu yana iki kat arttığı belirtilmektedir. Son olarak BM; iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki on yıl içerisinde yaşanacak kayıpların sigorta şirketlerine maliyetinin 150 milyar dolar olabileceğini açıklamıştır. Sera gazlarının diğer bir çevresel etkisi olan asit yağmurlarının sosyo-ekonomik maliyeti hakkında pek az çalışma vardır fakat zararın çok büyük olduğu ve giderek hızla artığı gözlenmektedir. 1984 yılında Batı Almanya’daki ormanların %8’inin çevresel yıkım izleri taşıdığı ileri sürülmüştür. 1987’de Avrupa ormanlarının %14’ü asit yağmurlarıyla gelen kükürdün etkisi altındaydı. 1993’de iyi korunan ormanlara sahip Avrupa’nın bütün ormanları kükürt birikiminden kaynaklanan bu yıkımın etkisi altına girmiştir. Bu nedenle ormanların verimlilikleri %16 oranında azalmıştır. Asit yağmurlarının Avrupa ormanlarında yaptığı yıkımın yıllık maliyetinin (30,4 milyar dolar) Alman çelik endüstrisinin yıllık üretimine eşit olduğu hesaplanmıştır. İsveç’te 14 bin gölden 4 bininde asit yağmurlarına bağlı asitleşme nedeniyle balık türü canlı kalmamıştır. Bu durumun balık avcılığına etkisi 13 milyon dolardır. Asit yağmurları nedeniyle yalnız 1978’de ABD ormanlarının %5’inin gördüğü zararın maliyeti 600 milyon dolardı. ABD’de aynı yıl tarım ürünlerinde asit yağmurlarına bağlı zarar 8,2 milyon dolardır. Küresel ısınma sonucunda deniz seviyesi yükselirse, tarihte görülmemiş boyutlarda göçler olması beklenebilir. Milyonlarca insanın yer değiştirmesi, örneğin Mısır ve Bangladeş gibi alçak deltalarda ya da Maldive adaları gibi ada ülkelerinde şiddetli sosyal ve siyasi çalkantılara neden olması beklenilen bir durumdur. Yurtlarını terk edip göç etmek zorunda kalan insanların gittikleri yerlerde çevre baskısı oluşturmalarına neden oldukları bir gerçektir. İklim değişikliği ve enerji ilişki üzerinde yoğunlu olarak odaklanan konu, enerji kaynaklarının tüketiminin iklim değişikliğine etkisidir. Oysa, küresel ısınmanın da enerji kaynaklarına ve tüketimine doğrudan etkisi bulunmaktadır. Azalan yağışlar sonucu kuruyan nehirlerin hidroelektrik üretimini düşüreceği, belki de bitireceği değerlendirmelere katılmamaktadır. Yine aynı kuraklık sonucunda, termik ve nükleer santrallerin soğutma suyu gereksinimlerinin karşılanması da güçleşecektir. Bu güçlü olasılıklar sonucunda, ülkelerin yaşayacağı tüm sorunlara bir de enerji güvenliği sorununun eklenmesi beklenmelidir. Bu tehditler, sosyal ve ekonomik ayrım gözetmeksizin tüm ülkeleri kapsayacak bir sorundur. Çünkü doğanın gözünde tüm insanlık eşittir ve doğa ülkeler arası ayrım gözetmez. Doğanın bu tutumuna karşın, gelişmiş ülkelerin bir kısmı aymaz tutumlarını sürdürmektedir. Buna en uygun örnek küresel ısınmanın bilimsel olmadığı iddiasıyla, tüm dünyadan salınan karbondioksitin %25’inden sorumlu olan ABD’nin azgelişmiş ülkelerin taahhütte bulunmadıkları sürece Kyoto Protokolünü imzalayamayacağını belirtmesi ve Protokolün ABD ekonomisine zarar vereceği gerekçeleriyle Mart 2001’de Kyoto Protokolünden çekildiğini açıklamasıdır. ABD Başkanı George W. Bush, Küresel İklim Koalisyonunun da etkileriyle sözleşmeyi uygulamaya koymayacağını söylerken “Amerikan halkı ve ekonomik çıkarları önde gelir” demiş ve Kaliforniya’daki elektrik kesintilerini örnek gösterip, ülkesinin bir enerji krizi yaşadığını, durgunluk içindeki ekonomiye de bir ek yük getiremeyeceğini söylemiştir. ABD’nin Koyoto Protokolü’ne ekonomik gerekçelerle taraf olmaması, Rusya’nın protokolü ulusal çıkarlarını öne çıkaran değerlendirmeler ve uzun pazarlıklar sonucunda imzalaması, emisyon ticaretine getirilen teşvikler ile karşı görüşler, ülkelerin her şeye karşın enerjinin sürekliliğinin ve arz güvenliğinin sağlanması yaklaşımı, küresel çevre ve enerji politikaları oluşturulması önündeki engellerdendir. Ulusal ve uluslararası düzeyde bu adımların atılmasını geciktiren nedenler arasında belki de en önemlisi, uygulanacak politikalar sonucunda yapılacak sistem ve tüketim değişikliğinin ekonomilere getireceği yük olarak kabul edilebilir. Uluslararası örgütler ve kimi devlet/birlik politikaları bu yükü azaltıcı yönde düzenekler geliştirmiştir. Ancak, tüm ülkeler aynı anda benzer yükümlülükler altına girmedikleri için, bu çeşit uygulamalardan kaynaklanacak ekonomik etkiler de farklılaşmaktadır. Uluslararası düzeyde kabul gören çevre ve enerji politikalarına bir ya da daha fazla ülkenin katılmaması, onu ekonomik alanda kısa dönemde diğer ülkelerden üstün duruma getirebilmektedir. Bu durum küresel ekonomik rekabette birçok ülkenin çevrenin korunması adına, bu yarıştan çekilmek istememelerini açıklar niteliktedir. Bu saptama, sürdürülebilir enerji politikalarının oluşturulması ve uygulanması sırasında karşılaşılacak en önemli engelin, devletlerin çıkar çatışmaları ve çıkar ortaklıkları olduğu savını doğrulamaktadır.
Bunun sebebini hemen herkes az çok biliyor zaten .Ama artık sebebi, dolayısı ile de suçluyu aramaktansa, çözüm nedir ? Bu konu ile ilgili neler yapılabiliri aramak daha yerinde olacaktır sanırım. En azından birey olarak üzerimize düşeni hiç gecikmeden ,tembellik edilemeyeceği bilincine vararak yapmakla yükümlüyüz. Görüyoruz ki durum çok ciddi ve acil !!!
Sevil ablacım, burada ne yapmalı sorusunu iki başlıkta değerlendirmek gerekecek. İlki birey olarak neler yapılmalı, ikincisi ise siyasa yapıcılar düzeyinde neler yapılmalı. Burada iki grubun da sorumluluklarını görev değil, ödev olarak görmesi ön koşul olmalıdır. Çünkü görev kişiye bir otorite tarafından yüklenir ve devredilebilir ama ödev devredilemez. Bunların bireysel olanına ilişkin olarak Sennur arkadaşımızın yazısında ödevlerin bir bölümü zaten yazılı. Bunun dışında, elinizdeki herhangi bir maddeyi atmadan önce onu yeniden kullanma, bu olmuyorsa geri kazanılmasını sağlama da önemli bir etkinliktir. Çünkü çevremizde gördüğümüz her mal, kullanılması sırasında olmasa bile, üretilmesinden işlenip paketlenip bize sunulmasına kadarki süreçlerde enerji tüketmektedir. Siyasa yapıcılar boyutunda yapılması gerekenler oldukça radikal uygulamalar olmak zorunda. Yumuşak geçişler, istisnalar, vb yöntemlere başvurulması yüzünden, iyi niyet olsa bile (ki genelde menfaat temelinde yürüyor) çözüm üretilemiyor. Tam da burada, bireyin bir ödevi daha ortaya çıkıyor. Bizi yönetenlere Anayasanın 56. maddesi (sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkı)hatırlatılarak gerekenin yapılması konusunda baskı oluşturulabilir. Belki böylece ülkenin ve diğer ülkelerin fosil yakıt ağırlıklı enerji politikaları değiştirilebilir, dilovası gibi bölgelerde sanayi tesisleri kapatılabilir. Tabi burada sayılanları gerçekleştirirken "bu çevreceler de herşeye karşı canım!" tepkisine hazırlıklı olmak da gerek.
Diren ' cim çok teşekkür ederim ilgilendiğin için Bunu bir kampanyaya dönüştürmek mümkün olabilse keşke . Bir çok kişi bu konudan hala bihaber !! Ben bile ilgili olduğumu düşünürken, daha ne yapacağımı bile bilmediğimi anladım . '' Çevreciler herşeye karşı '' demek bizi bu hale getirmedi mi zaten ?
Yucel arkadaşım, bizim konu haricine yazdığımız ama sanırım yerinin burası olması gereken bir yazışma var (ya başım döndü artık, neyi nereye yazmalıyım bilemez oldum) Sende bu listeye katılır mısın? Herkes düşünsün, yarın listeleri birleştirelim. Hatta bu işe çocuklarımızı da katalım (bende yok ama olanlar içindir sözüm). Çünkü onların bize öğreteceği çok şey var ve yok ettiğimiz aslında onların dünyası.. Alıntı: smyrna´isimli üyeden Alıntı Sevgili Diren bu konuda bizlerin yapabilecekleri nelerdir ? Önerilerini bekliyorum .Bunları en azından madde halinde sunarsak, yapılabilirliği daha kolay olur sanırım . Sevil abla elimde böyle hazır bir reçete yok. Sanırım kimsenin yok. Bu biraz da bireyin farkındalığı ile ilgili birşey. Benim aklıma gelmeyen senin ya da başka bir arkadaşımızın aklına gelebilir ve yapılabilecekler listesi uzayıp gedebilir. Aslında fena da olmaz. Neden ne yapabiliriz listesi hazırlamıyoruz? Herkes eklemelerini yapsın ve bakalım biz neler yapabiliyoruz görelim. Ben aklımdakilerini ve bildiklerimi yazmaya başlıyorum yarın siteye eklemiş olurum
Diren bu konu hakkında sadece buradan yazışalım .Benim de başım döndü gerçekten . Tamam liste için ben de araştırma yapacağım .Toplayıp bir bütün haline getiririz en azından .Kolay gelsin .
“Worldwatch Institute” yıllık “Dünyanın Durumu” raporu Rapordaki bulgular doğal yaşamın, enerji ile su kaynaklarının ve insan ırkının büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor İnsan ırkının kurtulması için bir ya da iki nesillik vakit kaldığına dikkat çeken uzmanlar “hala vakit ve umut var” mesajı veriyor. -Dünya nüfusunun 1 milyar 2 yüz milyonluk kısmı, yani dünya nüfusunun beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürüyor. - Su kaynakları her geçen gün tükeniyor, bugün dünyada 500 milyon insan kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya. üstelik bu sayı 2025’te beş katına ulaşacak. - Küresel ısınma büyük bir hızla artıyor,atmosferdeki karbon diaoksit oranı son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaştı. - Her yıl 300 milyon ton tehlikeli atık ortaya çıkarken dünya ormanlarının yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. - Memelilerin dörtte biri kuşların ise yüzde onikisinin soyları tükenmek üzere. -Her gün sadece sıtma nedeniyle 7 bin kişi hayatını kaybediyor. Bu bulgular merkezi Washington’da bulunan Worldwatch Institute’ın 2003 yılı dünyanın durumu raporunda yer alanlardan bazıları... BİR YADA İKİ NESİLLİK VAKTİMİZ KALDI Enerji kaynaklarının hızla tüketilmesi, hava ve suyun kirlenmesiyle doğal yaşama verilen tahribatın boyutu öyle büyüdü ki Worldwatch Institute, bu yıkımın durması için derhal harekete geçilmesi çağrısında bulunuyor. Raporda insan ırkının hayatta kalabilmesi için sadece bir yada iki nesillik vakti kaldığı uyarısı yapılıyor. UMUT VEREN ÇABALAR DA VAR Uzmanlar bütün olumsuzluklara rağmen fosil yakıtlar dışındaki enerji kaynaklarına yönelmenin, kamuoyunun çabalarıyla ozon tabakasındaki deliğin küçültülmesinin ve organik tarıma yönelmenin umut veren çabalar olduğu vurgulanıyor
belki bir örnek İklim değişimi tartışmalarına kulak verirken, 'Peki ama ben ne yapabilirim' diye düşündünüz mü hiç? Haberimiz, bu soruyu sorup da harekete geçmiş bir köyün öyküsü. İngiltere'deki Ashton Hayes köyünde yaşayan bin kişi, son bir yıldır hummalı bir faaliyet içinde: Ülkenin ilk karbonsuz köyü olmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu karbon üretimlerini azaltıp, ürettikleri kadarını da atmosferden geri çekerek, dünyaya zarar vermeyen bir yaşam sürdürmeye. Projenin fikir babası Garry Charnock, her şeyin iki yıl önce bir edebiyat festivalinde dinlediği bir tartışmayla başladığını söylüyor. Katılımcılar demiş ki: "Şimdi herkes bu salondan çıkıp iklim değişimi hakkında birşey yapsa, büyük yol alırız." O da "Ne yapabilirim" diye düşünerek çıkmış. Sonra bakmış ki, HSBC gibi, DHL gibi pekçok büyük şirketin atmosferde bıraktıkları karbon izini sıfırlama projeleri var. "Onlar yaparsa, bizim köy de yapamaz mı?" diye sormuş kendine. İşe çocuklardan başlamış. Okulda onlara 'geleceğin taşıtları' diye bir proje yaptırmışlar. Çocukların heyecanının büyüklere de bulaştığını düşünüyor. "İlk toplantıya, soğuk bir Ocak gününde 400 kişi geldi" diyor Garry Charnock, "Kimseler inanamadı. Bundan önce bizim köyde toplantılara 30, taş çatlasa 40 kişi gelirmiş." İklim toplantısına gelen 400 kişiyse, köydeki yetişkin nüfusun yüzde 75'ini oluşturuyormuş. İlk adım olarak Chester Üniversitesi'yle beş yıllık bir anlaşma yapılmış. Üniversiteden gelen uzmanlar geçen Mayıs'ta köydeki 370 haneyi bir bir dolaşarak karbon üretimlerini hesaplamışlar. Sonra da herkese, bunu azaltmaları için kişisel planlar hazırlamışlar. Projeye tüm köy halkı sahip çıkıyor Kimi enerji tasarrufu sağlayan ampuller takarak başlamış işe, kimi çift cam taktırıp, güneş panelleri takarak. Isı kaçıran çatılar elden geçmiş. Evlere, okula güneş panelleri takılmış. Bütün gün fişte duran televizyonlar, makineler fişten çekilmiş. Köyün barında, yani pub'ında sigara satan makineden, bira soğutucularına kadar herşey elden geçirilip kullanılmayanlar kapatılarak elektrik faturasında ayda 250 sterlin tasarruf sağlanmış. Bisikletine binenlerin, yürüyenlerin sayısı artmış. Bir sürü fikir de sırada bekliyor: Yerel bir şirket, her gün Liverpool'a, Manchester'a çalışmaya gidenler haftada bir gün evden çalışabilsin diye köye ortak bir video-konferans sistemi kurmayı önermiş. Bir elektrik şirketiyle de, ilerde kendi elektriklerini üretmek üzere anlaşma yapmışlar. Henüz ne tür bir yenilenebilir enerji kaynağı kullanacaklarını bilmiyorlar. Rüzgar mı daha verimli olur, talaştan elde edilen biyo-yakıt mı, onu araştırıyorlar. Ama mühendis Garry Charnock, en gurur duyduğu projesini sorduğunuzda "Ben en çok, köy halkının birleşmesinden gurur duydum" diyor. "Her şeyden önce müthiş eğlendik birlikte. Mesela gördük ki, bir toplumu harekete geçirmenin en iyi yolu, çocuklarını harekete geçirmek. "Onlar okulda bu konuyla ilgilenirse, evde projelerini hazırlarken anne-babalarıyla, kardeşleriyle, dedeleriyle, babaanneleriyle tartışıyorlar. "Dedeleri de diyor ki 'A biz de zamanında böyle yapardık bunu, eski alışkanlıklara dönmek lazım." Aslında İngiltere'de pekçok köy, mahalle, semtte insanlar komiteler kurarak neler yapabileceklerini tartışıyor. Ashton Hayes'in farkı, kendilerine 'ilk karbonsuz köy olma' gibi bir hedef koymuş ve 7'den 70'e herkesi bu çabaya katılmaya ikna etmiş olmaları. Charnock sonuçta hedeflerine ulaşıp ulaşamayacaklarını, hatta bir fark yaratıp yaratamayacaklarını bilmediğini söylüyor. "Ama önemli değil," diyor "İklim hakkında bu kadar konuşana, bir de deneyen lazımdı. Biz deneyelim, insanlar da isterlerse bize baksın, bize sorsun ve kendi deneylerini yapsın" İngiltere'de Ashton Hayes projesine ilgi hakikaten de büyük oldu. En az 20 köyün kendilerinden bilgi aldığını söyleyen Garry Charnock, dün de bir meclis komisyonuna bilgi verdi. Bakalım bize de son bir mesajı var mı? "Köyümüzde fark ettiğimiz şey şu oldu: İklim değişiminden kaygı duyan çok insan vardı. Ama kimse tek başına harekete geçmiyordu. Çünkü 'Şimdi kalkıp çatıya güneş paneli koysam, komşular bana deli der' diye düşünenlerin sayısı epey fazlaydı. Halbuki hep birlikte çalıştığımızda, herşey kolaylaştı. Yani birlikte çalışsınlar ve tabii, işe çocuklardan başlasınlar. Onların heyecanı, hepimize yetiyor!" Gezegenimiz . com internetten alıntıdır.
Ali abi, bu durumda bizim köy balıkavı.net, köyün delileri de Sevil abla ile ben mi oluyorum Öyle bile olsa ben şevke geldim bir kere.
Anca beraber, kanca beraber, mademki köy balıkavı-net öyleyse hepimiz deli olmalıyız, Can kurban öyle deliliğe
Ali Bey istediğimiz bu gibi bilgiler zaten Teşekkürler Bunları da listeye eklemeliyiz. Bilgiler yavaş yavaş toplandıkça, listemizi oluşturmaya başlamış olacağız inşallah .Listemiz oluştuktan sonra modlarımıza da görev düşecek .Her üyeye özelden bu liste gönderilecek . Çünkü hala önemsemeyip, konu başlığını tıklamadan geçecek çok kişi olacak .Öncelikle site içinde herkesi haberdar edeceğiz. Sonrasını gelişmelere göre programlayacağız. ( Tabii modlar beni banlamazlarsa, yazdıklarım pek emrivaki olmuş sanki ) Kusura bakmayın lütfen ama gerçekten çok acil ve önemli !!!
Sevil abla, kimsenin hevesini kırmak istemem ama biz listeyi hazırladıktan sonra bunu istediğimiz kadar insanlara duyuralım. Uygulanması herkesin vicdanına kalacak
http://www.balikavi.net/forum/showthread.php?t=5984&highlight=k%FDyamet Bu forumdaki link'i verdiğim günden bu güne neler değişmiş, buna bir göz atanların vicdanı sanırım daha iyi çalışacaktır, yada göz atacak zamanımız bile kalmayabilir.