Evet herşey güzel de, biz acaba insanlık olarak dünyayı nereye taşıyoruz. Aşağıda Küresel ısınma ile ilgili olarak gelmiş bir maili sizlere göstermek istiyorum. Bu gerçekten ciddi bir durum ve bir an önce birşeyler yapmalı. Nedense bu tip konuları kulak ardı ediyoruz fakat, bir gün gelecek kapımızı çalacak... Buyrun okuyun... Onur Tan Hayata dair uzun vadeli planlar yaparken iki kere düşünmekte fayda var. Cok az süremiz kaldi. 8-9 yıl sonra, yani 2015’te hiçbir şeyin anlamı kalmayabilir. Nereden mi çıkardım bunu şimdi? Gezegenin falına baktırmadım elbet, var bir bildiğim. Çok geç kalmış olabiliriz. Ocak ayı ortasında piknik yapan yurdum insanı yaklaşan felaketin ne kadar farkında bilinmez ama, yıllardır bunun bilincinde olan bilim insanları ardı ardına raporlar yayınlıyor. Dünyanın sonunun yaklaştığını açıklıyor. Hem de belgeleriyle. “Küresel ısınma” terimine soğuk baktığımız aşikar. Çevrem, “ona gelene kadar daha bir sürü sıkıntım var benim. Sorun sadece yaşadığım şehri, ülkemi değil, madem tüm gezegeni ilgilendiriyor, bana ne, baskaları çözsün” diyenlerle dolu. İşte boyle demeyen biriyle, eski yayın yönetmenim, Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’nde küresel ısınma konulu dersler veren Ömer Madra’yla, Gece Görüşü programında yayınlanmak üzere bir söyleşi gerçekleştirdik. Ömer Madra, bu işin Türkiye’deki bayraktarı. Elinden geldiğince yazıyor, radyoda, televizyonda insanları yaklaşan felaketin boyutlarına dair uyarıyor. İlk başlarda zorlanmış tabii, ama belli bir kamuoyu oluşmuş sonunda Türkiye’de. “Artık mahallenin delisi gözüyle bakmıyorlar bana” diyor. İşte geçen haftalarda yayınladığımız söyleşiden çarpıcı başlıklar, Ömer Madra’nın korkutan tespitleri: • Sorun enerji dengesinin bozulmasından kaynaklanıyor. Medeniyet büyük tehlike altında. Okyanuslar ısınıyor. • Dünyanın akciğeri dediğimiz tropik yağmur ormanları, kuraklık yüzünden bir-iki yıl içinde yok olabilir, milyonlarca yıldır var olan 200 metrelik dev ağaçlar kökünden devrilebilir. (Yaşarken karbondioksit emen ağaçlar, öldükten sonra karbondioksiti geri bırakıyor.) • NASA’dan James Hanson’a göre gezegen 1 milyon yıldan beri en sıcak günlerini yaşıyor. Hanson ekliyor: "Bir şeyler yapmazsak “2015’i zor görürüz.” • Bu ne karamsar tahmin demeyin. Beteri var. Tabiat ana teorisini ortaya atan bilim insanı James Lovelock ise “Artık iş işten geçti, ne yapsak boş” görüşünü savunuyor ve o da ekliyor: “Kuzey Kutbu'nda bir 500 milyon kişi kalırsa kalır, diğerleri için yapacak bir şey yok.” • Kutuplar ısınıyor. Beyazken güneş ışınlarını yansıtan buzullar eridikçe, alttan lacivert deniz ya da kara parçası çıkıyor. Daha koyu olan buzul güneşi geri yansıtamıyor ve böylece daha çok ısınıp daha çok eriyor. Tam bir kısır döngü. • Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore bu konuda bir belgesele imza attı. Adı “An Inconvenient Truth”. Türkçeye “uygunsuz gerçek ya da rahatsız edici gerçek" olarak çevrilebilir. Hâlâ ülkemizde gösterime girmedi, bekliyoruz. • Konuyla ilgili yeni bir de keşif var. Okyanusların dibinde buz kristalleri şeklinde metan gazı yumruları milyonlarca yıldır kimseyi rahatsız etmeden bekliyordu. Isınmayla ve altında kaldıkları buzulların erimesiyle ortaya çıkmaya başladılar. Bu ne demek? Metan salınımının artması demek. Şöyle söyleyeyim: Metan, küresel ısınmada, karbondioksitten 20-22 kat daha etkili. • Dünya tarihinde ilk kez bir meskun ada haritadan silindi, üstünü sular kapladı. Yok artık. Hindistan’da Bengal Körfezi’nde, 10 bin kişinin binlerce yıldır yaşadığı bir ada geçtiğimiz ay boşaltıldı. Yani küresel ısınma dünya haritasını değiştirecek kadar “cüretkar.” Üstelik bu sadece başlangıç, devamı gelecek göreceksiniz. • Aslında gezegen 251 milyon yıl once de benzer bir felaket yaşamıştı. Nedeni tam belli olmasa da, Sibirya’daki volkanik patlamalar etkili olmuştu. O zamanki sıcaklık artışı 6 dereceymiş. Dünya 15 yılda 6 derece ısınmış ve felaket olmuş. Şimdiki beklenti ne, biliyor musunuz? Önümüzdeki yıllarda gezegenin ısısı yine 6 derece artacak. O zaman sadece metan salınımıymış problem, şimdi bir de endüstri devrimiyle gelen karbondioksit de var. Uzun lafın kısası yaşamın yüzde 90’ı yok olacak. Peki ne yapılmalı? Tüm yük bizim kuşağın omuzlarında. Yani çocuğumuz ya da torunumuzun elinden bir şey gelmez, vakit yok çünkü. Herkesin bildiği, bizim de içinde bulunduğumuz birkaç ülke dışında tüm dünyanın taraf olduğu KYOTO Protokolü aslında sembolik bir anlam taşıyor. Herkes uysa, gaz salınımları yüzde 5 azalacak. Ama dünyanın acilen ihtiyacı olan rakam ne? Yüzde 60! Hatta bu rakam ABD için yüzde 90! Haydi bunlar devlet politikaları, bireysel olarak ne yapabilirim derseniz, işte size Ömer Madra’dan birkaç tavsiye: • Evlerde, bildiğimiz Tungsten ampuller artık kullanılmamalı. Yerine yüzde 75 daha az enerji harcayan tasarruflu ampuller var. Her yerde satılıyor. • Göğü ısıtmak kadar çılgınca bir şey olamaz. Kafelerin bahçelerindeki o gazlı, şemsiye şeklindeki ısıtıcılar kullanılmamalı. Fenerbahçe taraftarı kış mevsiminde üşümesin diye Saracoğlu Stadı ısıtılmamalı. • Plazma TV’ler, gerçekten ihtiyaç yoksa satın alınmamalı. Vergi oranları artırılmalı. Muazzam enerji harcıyorlar çünkü. • Otomobil kullanımında ortak havuza geçilmeli. • Belki de en yaygın yanlış, elektrikli cihazlar “stand by” yani bekleme konumunda bırakılmamalı. Orada da yüzde 25’e varan enerji kaybı söz konusu çünkü. Üstünden kapatmak o kadar da zor değil.