Tatlisu ve deniz balik avi icin ultrabite diye esans cikmis videosu asagidaki linkte http://www.youtube.com/watch?v=bWWWwXLE3Pk http://www.1fish.co.uk/ultrabite/ultrabite.htm
Bülent abi benim buradaki balık avı malzemeleri satan arkadaşımda bu damladan var ama ben güvenipde almadım pahalıda değil arkadaşa sordum oda pek tatmin edici cevap vermedi bana,bilemiyorum bizden bir deneyen varsa memnun kaldılarsa burdan yazsınlar herkez bilgilensin derim ben..
Bende bu sene denemek istiyorum. denizde kiyidan is yapar herhalde. ilk baharda bir denemek lazim.Izmirde Kemeraltinda vardir zannederim
ben yayın için denedim bir balık geldi kaçırdım ama kokuyamı geldi yoksa cigerin kendisinemi bilmiyorum ama bana pek inandırıcı gelmiyor
arkadaşlar ben aynı esansın sazan için olanını denedim. hiçbir işe yaramıyor. tavsiye etmem. boşa para vermeyin. saygılar.
bende bu cevabı bekliyordum zaten bunlar hikaye gibi geliyor,biz bildiğimiz yemlerden şaşmayalım arkadaşlar
Akıntısı az, balığın mevcut ama yeme isteksiz, derinliğin düşük olduğu yerde ölçülebilir bir faydası olur. Ama bu kokulardan, 100m ötedeki balığı kulağından tutup getirmesini beklemeyin.. Balıklar ortalıkta gezinip duruyor, pek yeminize bakmıyorsa, su bulanıksa, yosun vs. çoksa, derinlik ve akıntı az ise, bu esanslar iş yapar... Elbette biraz da türüne bağlı..
ben de geçen yaz denedim ama hiç bir fark yoktu bence. ama balıgın türüne göre farklılık gösterebilir. yalnız kokusu çok ağırdı yahu.
Reklam işte, inanmayın... Bunlar, oradaki balığın yemi bulmasını ve saldırmasını etkiler.. Balığın uzaktan gelip saldırmasını değil.. Levrek mesela.. Çok iyi koku alır ve avlarını kokuyla bulup hareketle saldırır. Bu kokunun bir damlası, bir kasa balık kadar koku yayar.. Uzaktaki levrek sanki yanıbaşında 3-5 yaralı balık varmış gücünde koku hisseder ve saldıracak hareketli hedef arar.. Sonuçta bulamaz ama kokunun kaynağına da yönelmez.. Çünkü, kokunun yoğunluğu yemin tam üstündesin demektedir.. Elbette bu sazan, lüfer vs. içinde geçerlidir.. Bu esanslar, avcının (bizim avımız olması planlanan) saldırı menzili içindeki yemlerin üzerinde olursa avcı kokunun etkisiyle saldırı moduna geçmiş olur.. Bu türe göre değişir. Gene levreğe bakalım. Levrek için bu mesafe 6-8 metre arasıdır. Elbette, açlığına, denizdeki av sıklığına vs bağlı olarak değişecektir bu mesafe.. Dahası, çoğu zaman daha azdır genelde.. Eğer yem kokmuyorsa, levreğin görme ve duyma yetileriyle yemi farketmesini beklemek gerekir. Canlı değilse yem, duyma yetisi zor.. Ancak işte boncuklar filan takılır, ses çıkartılır.. Aynı şekilde, yem hareketsizse görmesi de zor.. Hareketli olsa bile levreğin taram sahasında olması lazım. İlla canlı yem deme sebebimiz bu.. Ve dikkat ederseniz, bu iki tanım tam olarak bizim yemlerimize uyuyor: Hareketi zayıf, sesi az.. Eğer buraya koku faktörü eklerseniz, levreğin gezinme fazından, "ye onu" fazına geçmesine sebep olursunuz. Büyük ihtimalle yeminiz hareketsize gene başarı sağlayamazsınız. Ama sahte, silikon filan çekiyorsanız, kösteğin ucunda kurt kımıldıyorsa, dalgalanıyorsa vs. levrek hooop atlayacaktır.. Benzer şekilde, sazan, lüfer, palamut vs. içinde etki (farklı yollardan olsa bile) aynı olacaktır.. Kısaca, bu esanslarla yemin etki sahası (avcının yemek için hamleye değer dediği mesafe) içindeki avlara etkiniz olabilir.. Bu sahada maalesef pek küçüktür.. Ama bir diğer etmen aslen çok önemlidir.. Sabah traş oldunuz. Traş köpüğünü elinize sürdünüz. Sıhhatler olsun, ama o köpükteki parfüm vs. elinizde kaldı.. Yolda arabaya benzin aldınız, benzinliğin kapağına dokundunuz, onun kokusu elinizde kaldı.. Sigara içiyorsunuz, zift, katrna, nikotin parmaklarınızda.. Makineyi yeni yağlamıştınız, ordan boyuna parmaklarınıza makina yağı bulaşıyor.. Vs. vs. vs.. Bunların hepsi kötü koku.. Yani balık için itici etmen.. İşte bu güçlü kokuların faydası kesin olarak burada ortaya çıkar. O kötü kokuları maskelerler.. Böylece yemin balığa iğrenç görünmesini engellerler.. O sebepten aslında bu kokuları ellerimize sürmek daha büyük fayda sağlar da, sakın ultrabite'ı elinize sürmeye çıkmayın, sonra aracınız, eviniz vs. sizin için iğrenç olacaktır.. Basit yoldan bir kaç midye yi ellerinizle oğuşturun.. Balık kesip ellerinize sürün. Balık yağı edinin.. Özellikle göl için, anason yağı edinin.. Bunlar elinizdeki kötü kokuyu maskeleyecektir...
İstanbul'daki tecrübelerim, onların bilhassa, son derece beğendiklerini gösteriyor aslında.. Ama dediğim gibi, sadece etki alanı içinde.. Bunların öyle, balıkları akın akın çekme gibi bir durumları yok.. Fakat, haliçte köprüden atarsanız yemi, üzerine bundan döküp, yem aşağıya inene kadar bu sıvılardan temizlenmiş olur.. Sarayburnunda aynı işi akıntı yapar, kokuyu tek yöne dar bir koni olarak taşır, koku dar bir kesitte uzun bir alana yayılır, iş yapmaz.. Bu nedenle etkisini gösterebilmesi için bir takım önlemler alınması gerekir ki, koku yemin duracağı bölgede etkin olsun.. Bunlar bir takım zahmetli işlerdir, merak eden olursa tarifini yazarız.. Ve köprüde, arnavutköy'de, Cankurtaran da vs. yemli takılırken, bu tür düzenekler ile son derece faydasını gördüm bunların.. Ama mesela, rapalaların üzerine dökmek, olası kötü koku sorununu ortadan kaldırabilmektedir. Yemen tiryakisi modunda elimizden sigara eksik olmadığı için, kötü kokunun nasıl balık kaçırdığını biliyoruz.. Ama gidip bu esanslara para vereceğime, yemden birazını sürerim ellerime, sahteye vs. genelde yeterli ve faydalı olur...
Sunni kokular yerine doğal esanslar... Serdar reise tamamen katılıyorum. Bizler eskiden beri balık yağı, balık atıkları ve anason yağını kullanıyoruz. Yemlide balık yağı ve özellikle kadın çorabına konulmuş iyice çorba edilmiş balık artıkları iş görürken sahtelerde ve palamut çaparisinde anason yağının etkisi daha yüksek. Bu başlığa uygun olarak kişisel taviyem sahtelere anason yağı sürülerek levrek avında başarı sağlanabilir. En iyi kalite sahte kokuları zaten saf anason yağıdır.
>>> ... balık atıkları .... İşte bu çok etkili oluyor.. Bu atıkları balıklar yediğinde eksiliyor, bir sonrakine yöneliyor ki bu atıkların toplu olduğu takımınızın yanı başı. Böyle böyle taa takımınızın oraya kadar geliyorlar.. Ufacık atıklar, levrek yer mi? Yemez ama, levreğin yiyeceği balıklar o tarafa gelirse, levrekte onların ardından gelir doğal olarak... Koku ise öyle değil ki, maalesef balığı kontrpike'de bırakıyor.. Koku diyor, balık burnunun ucunda, gözler diyor hani nerde.. Balık yağıda aslen koku sınıfında.. Ama yağ birebir besindir.. Tekeler, kçük larvalar vs. bu şekilde toplanır avcı balıkları çeker.. Esanslar ise, bilhassa ultrabite bunu pek beceremez.. Sebebi, yağ gibi besin muhtevasından çok yoğun kokulu hidrokarbon, aminoasit vs. olmalarıdır.. Bunların bu gibi ortamdaki yemleri toplama kabiliyeti düşüktür.. Bizden indirgemecilik bekleniyor Yakup hocam.. Şu etkilidir, şu değildir.. Ak, kara.. Oysa maalesef dünya öyle değil. Şu şu koşullarda ak, bu bu koşullarda kara bile olmuyor... Yani ultrabite iş yapmaz değil.. Balık artığı %100 işe yapar değil.. Hepsinin geniş bir spektrumda sonuçları var.. Bir "A+B+C = True" denklemi kurmak imkanı yok.. İşte bence mesele, böyle ezberlenecek denklemler yerine balıkların vs. huyunu tüyünü öğrenmek, bilgi sahibi olup ortama göre yorum yaparak elimizdek balık artığı, esans vs. ne varsa, en etkili şekilde kullanabilmek.. Oysa bizden sanki "tank.. uçmuyor, yaramaz.." veya "tank, topu var, zafer sizindir" gibi bir yorum bekleniyor.. Biz derken, herkesi kastediyorum.. Tank'ın yeri ayrı, Helikopterin yeri ayrı.. Eğer silahlarınızı doğru kullanırsanızi muharebeyi kazanırsınız.. Bize gereken, hem düşmanı, hem silahlarımızı tanımak.. Bu arada, sevgili balıkları düşman olarak benzettiğim için kendimden hicab duyduğumu ekleyeyim.. Balıklar düşman değil, sadece yaşamak isteyen, harikulade canlılar.. Aklıma daha güzel bir örnek getiremediğim için kendimi kınıyorum
Serdar Reis yerden göğe kadar haklısınız. Bir üst mesajda da tekrar olmaması bakımından ortak fikirlerimi belirtmedim. Bence de mümkün olduğunca araştırma ve tecrübeyle edindiğimiz doğal yöntemler kullanmak en doğrusu. Çünkü konunun bir de sunni yemlere etkiyi artırmak için eklenebilecek çok küçük miktarlarda etki eden hormon, enzim ve benzeri maddeler yönü var ki... Allah muhafaza... Balıkların doğal davranış ve tepkilerini saptırabilecek bu tür kimyasallar geri dönmesi zor yaralar açabilir. İlgiç bir anektod aktarayım; 1980 li yılların hemen başında Baltık denizinde kalkan ve bezeri değerli balıkların üreme sorunu yaşadıkları belirlenmiş. Bölgede rastlanan yavruların genelde dışarıdan gelenler olduğu, bölge içindeki anaçların yumurtalarının ise bir türlü dökülecek olgunluğa erişmediği tespit edildi. Araştırmalar sonuncunda, buna neden olanın, insanların kullandığı ve kanalizasyon ve nehirler aracılığıyla Baltık'a kadar ulaşan doğum kontrol hapları olduğu ortaya çıkartıdı. Sonraki yıllarda doğada hızla yok olan, hormonal etkisi kaybolan ilaçlar üretilerek bu sorun belli ölçüde çözüldü.
Biraz konu başlığının dışında olacak, ama özellikle Serdar Abi'nin yazdıklarını okurken aklıma gelen bir soruyu sormak istiyorum.. Bunları okumak içime su serpti doğrusu.. Son günlerde balıkçılıkla ilgili epey bir internet sitesi gezdim. Misina kalınlığı, köstek boyu, iğne numarası, kurşun gramı falan derken hem başım döndü, hem de biraz gözüm korktu. Ben mutlak surette acemi olduğum için, bu söylediklerim çoğunuza garip ya da gülünç gelebilir, af buyurun. Hoşgörünüze sığınarak, aklıma takılan şeyi sormak istiyorum: Okuduğum çoğu yazıda, olta takımları gayet net ve detaylı şekilde tarif ediliyor. Örneğin, 045 olta-1 cm fırdöndü-4 kulaç 025 beden-12 cm 015 köstek-7 no iğne-40 gr kurşun gibi. Tabi bunu ben uydurduğum için bir şeye benzemedi ama, eminim bu şekilde yüzlerce takım tarifi okumuşsunuzdur. Ben mesela 7 ve 8 no.lu iğneleri ayrı ayrı elime aldığımda bir fark göremiyorum. Tabi ki 8 no daha küçük, ama bir balık 8 no.yu ısırıp, 7 no.ya nazlanır mı, bilmiyorum. Ya da diyelim tarifte 40 gr. kurşun derken, ben 50 gr. takarsam elim boş mu dönerim? 5 köstek yerine 3 tane bağlasam? Veya köstekleri 13 cm. değil de 15 cm. yapsam? Bazı yazılarda "kurşunun ağırlığını akıntıya göre ayarlayın" diyor mesela, gram vermeden. Belki 40 gr. şeklinde tarif yazan arkadaş, acemilere daha yardımcı olduğunu düşünüyor; ama açıkçası ikinci ifade bana göre daha faydalı. Bir kere kurşunun ne işe yaradığını sezdiriyor, üstelik de deneme-yanılmaya teşvik ediyor. En güzel öğrenme bu şekilde değil midir? Tüm bunlar belki çok yavan gelebilir sizlere, ama ben yine de üşenmezseniz fikrinizi almak isterim. Söylediklerim mantıklı mı, yoksa A balığı illa ki 7 no iğneli 13 cm. kösteğe mi gelir? Biraz uzattım belki, ama şunu da sormadan edemeyeceğim, ben aradım ama maalesef bulamadım. "A balığı şuralarda yaşar, şunlarla beslenir. Ağzı şu numaralar arası iğneleri ısırabilecek boydadır. Sürü halinde gezdiğinden, çapariyle avlamak daha uygundur (çaparinin mantığı bu mu bilmiyorum, sadece cahilce fikir yürüttüm). Şu kuvvette olduğundan, olta/beden/köstek şu sağlamlıkta olmalıdır. Şu derinliklerde yüzdüğünden, yemi o seviyede tutacak kurşun/şamandıra seçilmelidir. Vs.." Bunun gibi, olta ya da metod tavsiye ederken, nedenlerini de açıklayan bir kaynak var mıdır? İnternet sitesi ya da kitap? Şahsen ben zevkle okur, sanıyorum oldukça da faydalanırdım..