Hocam, öyle şeyler söylüyorsunuz ki, ben sormadan duramıyorum. Bu iş için ayrılması gereken bütçe aşağı yukarı ne kadardır ve böyle bir araştırmanın süresi nedir? Ayrıca bu tip bir araştırma belli bir bölgede mi yapılmalıdır, yoksa farklı bölgelerde eş zamanlı araştırmalar mı yapılmalıdır? Bu soruları daha sonraki bir zamanda da cevaplayabilirsiniz hocam, işleriniz vardır, sizi de çok alıkoymak istemiyorum esasen. Merakıma yenik düşüyorum sadece, olabilirlikleri hesaplamak adına.
Hangi bilgi lazım ona bakalım. Balığın üreme boyu ve yaşa göre boy-ağırlık. Her seferinde 100-300 adet balık örneği alınması lazım. Bu her sefer bence 15 günde birdir. Sonbahar'a kadar bu balığı bu miktarda temin etmek Karadenizde sorun olur. Ama piyasa fiyatının 2 katı ücret önerisiyle tüm balıkhanelere haber bırakılırsa, 50kilo X 60 lira = 3000 TL sezon boyu her 15 günde bir alabilsek, 24 kere örnek alınır, 24 x 3 = 72.000 TL Seyahat masrafları 3 kişi x 24 kez x 5 lokasyon x 300 TL = 108.000 TL Diğer masraflar (veri değerlendirme biriktirme işleme) 20.000 TL Toplam: 72 + 108 +20 =200.000 TL ========- Minimum 3000 adet balık ölçülerek; Lüfer ne zaman ürer, kaç yaşında ve hangi boyda ürer, nerede ürer, hangi boyda ve hangi mevsimde avlanmalıdır sorularının cevabı ortaya çıkartılır. Hiç bir acaba kalmaz. Bunu sağlam bir dayanak olarak her yere sunabiliriz. Aksi taktirde sezonluk, tek seferlik ve bir bölgeye ait, her yaş grubunu denizdeki oranında temsil etmeyen örneğe dayalı araştırmaların verisiyle, kimsenin karşısına çıkıp bir şey iddia edemeyiz. (artık uyuyayım, tekrar internete girmiyeceğim, en geç sabah 9 da görüşmek üzere )
Teşekkür ederim hocam bilgilendirme için. Daha sonra da soracaklarım var yine bu konu ile ilgili, ancak benim de uykum geldi ve sizi de alıkoymak istemiyorum. Yarın görüşmek üzere, iyi geceler.
200.000 TL lik kaynak büyük bir rakam değil ki 200*1000 1000 kişiden 200 lira almak demek bu Bu araştırma sonucu olumlu bir şeye etki edebilecekse mesela sizin tarif ettiğiniz Terkos - şile - adalar üçgeninin deniz rezervi olarak kabul edilmesine zemin oluşturacak bir süreci başlatacaksa hiç bir şey değil bu para
Deniz Rezervi talebi için aslında başka bilgilere de ihtiyaç duyulur. Fakat bu bilgiler zaten herkesce kabul edilen bilgiler olduğundan projelendirilmesine bile gerek yoktur. Bir yer bu şekilde ayrılacaksa şu bilgilere dayalı olarak karar verilir. su parametreleri ve su kitlelerinin hareketi, deniz dibi ve kıyıların yapısal özellikleri, yerleşim, trafik, önemli balık türlerinin buraları barınak ve göç yolu olarak kullandığına dair bilgiler
200.000 TL kaynak, yalnızca lüfer için düşündüğümüz rakam. Tabii bir proje içinde kaç tür incelenebilir onu da bilmiyorum. Aynı yaşam koşullarındaki türler belki birtek proje içinde incelenebilir ama mutlaka her bir türün belli bir külfeti de olacaktır. Proje kısmı, tebliğde doğru limitle yer alma olasılığından sebep ortaya konulduğuna göre, tatlı su ve denizde bulunan ve limitlendirilmesi gereken (tebliğde ayrıca belirtilmemiş ancak limitlendirilmesi gereken türler de dahil olmak üzere) tüm türler için 200.000 TL yeterli bir rakam değil. Bir tek projede incelenebilecek türlerin ve bunun maliyetini bilmediğimden, tam kapsamlı bir araştırma için ayrılması gereken bütçe nedir kestiremiyorum. Üstelik bunun sürekliliğinin de sağlanması gerek. Aynı verilerle 10 yıl tebliğ yayınlanacaksa bunun da bir anlamı yok. Ancak, devletin buna bütçe ayıracak gücü yok mu dersek, isterse var demekten de kendimi alamıyorum. Sadece bütçe ayrılmak istenmiyor, balıkçılık göz ardı ediliyor, ki bunun da aslında türlü türlü sebepleri var. Kısa yoldan, çıkar çevreleri nedeni ile bu tip çalışmalar yapılmaz, devlet ödenek ayırmaz diyebiliyorum. Ancak STK ve bilim adamlarının bir araya gelip bir şeyler yapabilmesini umut eder dururuz.
Burada bazı şeyler netleştirilmeli. Diyelim ki bu araştırmalar yapıldı ve lüfer için 25 cm minimum boy olarak tespit edildi. Lüferin 25 cm in altındaki boylarda avlanmasının balığın neslini tehlikeye sokacağı açık açık belirtildi. Bundan sonra da tebliğe 25 cm olarak eklendi. Şimdi bundan sonra teorik olarak ticari balıkçı teknelerinin çinekop avlamak için kullandıkları ağlarının açıklıkları arttırılması ile ilgili tebliğler yayınlandı. Bu tebliglerin yayınlanması ile pratikteki uygulama birbiriyle ne kadar uyuşacak. Sadece teknik kısımlarla çözülecek mesele olsa güzel de işe, ahbap çavuş ilişkisi girerse bunun olmayacağı garantisi verebilir miyiz? av yasağı başlangıcını 1 mayısa uzatan bir anlayış bu çalışmaların sadece teoride kalmasına gücü yetmez mi? Kafamızdaki soru bu? Dahası ayakta alkış tutacağım Terkos - Şile - Adalar üçgeninin sonsuza kadar deniz rezervi ilan edilmesinin bu verilerle sağlanmasının önünde koca bir zincir var. Forum-STK-Medya ile beslenen bu ekolojik bilincin çok yakın bir zamanda daha çok artarak bir tepki haline gelmesi her zamanki dileğim Aslında tüm çevreci STKlar bu konularda ortak tepki verme bilinci gösterseler ne güzel olurdu? Sivil Toplum Kuruluşları
Devletin bu tür projelere ayıracak parası çok ta, projelerin geçeceği mercilerden bu projeleri geçirmek kolay iş değil. Bundan başka nedenlerin de etkisiyle bu çalışmalar doğru ve yeterli düzeyde yapılmıyor maalesef. Üstelik rakamı olabildiğince abarttım. Balıkhanelere bizzat araştırmacının gitmesine gerek olmasa (ki yanlış veri alma olasılığı yükselir) bu çok daha düşük rakamlara çıkartılır. Kumkapı balık haline oturup bu çalışmayı 10000 TL ye tamamlamak ta mümkün. Ama iyi eğitimli ve standart yöntemlere hakim araştırmacıların yapması gerekiyor. Bitirilen çalışmalara baktığımızda; örnekleme hatası en yaygın görülen hata. 3000 adet stoğu temsil eden lüfer örneği ölçen bir babayiğit şimdiye kadar görmedim
19. mesajda bununla ilgili olarak aşağıdakileri yazmıştım; Dediğin gibi bunun teoride kalmaması için, ciddi denetimlerin yapılması ve bu denetimleri yapanların da ahbap çavuş ilişkileri içinde olmaması gerekiyor. Hatta denetleyenlerin dahi denetlenmesi gerekiyor. STK'ların birlik olup bu konulara eğilmesi meselesine gelince, doğada sorun yaşadığımız tek konu bu olmadığından, yalnızca bu meseleye eğilmeleri pek olanaklı görünmüyor bana. Azar azar ama çok yere yetişme çabası daha ağır basıyor genellikle STK'larda. Bu nedenle de bu tip iyileştirici projeler için yetersiz kalıyorlar. Ancak ilgili mercilere baskı oluşturmak konusunda ciddi çalışmaları olabilir.
Asıl önemli olan şey Ticari avcıların Terkos-Şile-Adalar üçgeninde avlanamamasını sağlamak. Öyle bir sistem olacak ki, denetime ihtiyacı olmayacak var mı böyle bir proje Bunun için umut vadeden bir proje var. "Yapay Resif Projesi" Bu sağlanırsa diğer bütün araştırmalara gerek kalmayacağı kanısındayım. Yapay Resif Terkos-Şile Adalar üçgeninde oluşturulabilir. Mesela bunun için iri kayalar, eski tren, gemi hurdaları uygundur. bu bölgeler balık üreme alanları olabilir. Bu sayede balıkçı gemileri buralarda ağ atamazlar. ağ atarlarsa da ağları takılır parçalanır. Bu yapılabilir.
Mümkün mü Allah aşkına, nerden bahsettiğimizi bir daha gözden geçirirmisiniz. Üçgen dediğiniz şey Karadeniz sahilinde 100 km lik bir alanı, koskoca İstanbul Boğazını, Adaların çevresinde 10 x 20 km lik bir alanı kapsayan toplamda yaklaşık 500 km karelik bir bölgedir. Zaten dibinde doğa kayası, batığı bol bir bölge. Dünyanın akıntı hızı en yüksek bölgelerinin başında geliyor. Burada yapay resif etkili olur mu, etkili olacak resif nasıl bir yapıda olmalı, hiç düşündünüz mü? Burada iş görecek güçte ve büyüklükte yapay resifi yapım masrafının çok azıyla 5 bin ton kapasiteli bir lüfer çiftliği kurar, her yıl denize milyarlarca adet çinekop salabiliriz. (Bu da bir fikir )
Aslında daha önce de yapay resiflerle ilgili bir konu olmuş ve hurdaların resif yapılmasının sakıncaları çevre mühendisi bir arkadaşımız tarafından açıklanmıştı. Hatta Vedat ağabey ile de bir konuda bundan bahsetmiştik. Yurt dışındaki resif projelerine bakacak olursak, resiflerle ilgili çok güzel çalışmalar var. Aşağıdaki mesajımda bunlardan birini daha önce vermiştim. http://www.balikavi.net/forum/showpost.php?p=505110&postcount=57 Terkos-Şile-Adalar üçgeninde avlanma yapılmaması güzel bir uygulama olurdu ancak tek sorun bu bölge ile alakalı değil ki. Daha önce de söylediğim gibi, yalnızca lüfer değil, pek çok tür için sorun var ve bu bölgede bulunmayan türler için de denizlerimizde rezerv oluşturulması gerekir. Bu da çok ama çok ciddi bir bütçe ile çok ciddi bir çalışma yapmak demektir.
Sevgili Bünyamin, bir hatırlatma yapayım: http://195.140.196.201/bimerwebform/default.aspx adresi üzerinden, Sürdürülebilir Balıkçılık hakkında yapmış olduğum bilgilendirilme amaçlı başvuruya, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nce yapılan açıklamada, ”Deniz ekosisteminin korunması ve balıkçılığın geliştirilmesi amacıyla Ülkemiz kıyılarında resif bölgelerinin belirlenmesi çalışmaları Bakanlığımızca yürütülen “Yapay Resif Projesi” ile sürdürülmektedir. Yasadışı avcılığı engellemek, sportif ve kıyı balıkçılığını geliştirmek, aletli dalış turizmini başlatmak ve resif kümelerinden oluşturulacak alanlarda yaşama alanı bulacak deniz canlılarına yeni barınma ve üreme yerlerinin oluşturulması amacı ile çalışmalar planlı bir şekilde sürdürülmektedir.” şeklinde geribildirim yapılmıştı. Verilen cevabı, forumumuzda,“Sürdürülebilir Balıkçılık İçin Ne Yapmak Gerekir.” başlığı altında gündem etmiştim. “Bu yapay resif projesi izmirde başladı. Bu projeyi akdenizde de geliştirmek istiyorlar. yapay resif bölgelerinde balık miktarının ve çeşitliliğin arttığını söylüyorlar. Ayrıca bu iş dalış turizmini de artıracağa benziyor.”diyerek izah getirmiştin.
Evet böyle bir yazı yazdım Ancak Karadeniz ve Boğazlar ekseninde durum biraz farklı. Aslında bu konuda yapılan birçok çalışma var. Fakat bunlar yeterince gündemde değil. Boğaz kısmında bile bu türden çalışmalar zamanında olmuş http://www.bagtr.org/rapor/TAT2008.pdf den alıntı Türkiye’deki bilinen ilk yapay resif alanı oluşturma amacı taşıyan çalışma, 1983 yılında Ege Üniversitesi Hidrobiyoloji Araştırma Merkezi tarafından İzmir Körfezi’ne beton ve metal yapıların bırakılmasıyla başlamıştır. Bu süreçte İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi benzer uygulamalara tanık olmuştur. Beykoz Su Ürünleri Endüstri Meslek Lisesi ve özel balıkadam kulüplerinin beton, pişirilmiş toprak ve lastik malzemelerden oluşturdukları yapay habitatları denize yerleştirdikleri belirtilmiştir. Biraz afaki kaçacak bir düşünce ama Maliyeti konusunda ne söylenebilir bilemem ancak Boğazın Karadeniz çıkışından Marmara girişine kadar balığın geçiş verdiği noktalara ağ atılmasına izin vermeyecek şekilde belirli aralıklarla yüksek beton kazıklar yerleştirilmesi de bir fikir olabilir. Maliyeti yüksek olur onu bilemem. Ancak başka bir şekilde bu kıyıma dur denilmesine inanasım gelmiyor.
İşte masrafları indirgemenin ve nokta atışı yapmanın yolu. Üstad "lüferi koruma ve yaşatma" rezerv alanlarını ve yapay resif konulması gereken yerleri güzel bir şekilde açıklamış. Üzerinde etüd edilip değerlendirilebilecek önemli bir veri.
Boğaz'da bu uygulamaları nasıl yapacaklar ki 3-4 sene önce Beykoz'da yapılan toplantıda Paşabahçe-Beykoz başta olmak üzere gırgırların ağ atmasını önlemek için eski bir kaç gemi batıracaklardı. Ancak gırgır sahipleri bu bölgenin kendilerine acemi personeli yetiştirme bölgeesi ilan ettiği için gerçekleştiremediler. Silahların çekildiği şiddetli kavgaların olduğunu duyduk Boğaz'da amatörlerin en büyük sıkıntısıdır bu durum. Gözümüzün önünde sahil güvenlik gelir, birkaç kasa balık alır ve gider. Bizlerin bunu izleyeceği kadar yakınlarda oluyor maalesef. Şikayetler hep sonuçsuz kalmaya mahkum.
Sayın Hocam ne tür veriler istiyoruz elimizde 1930 lu-40lı yıllardan kalma nokta ayışı yerlerden tutunda hangi gün hangi saatte nerde ne balık yakalandığına kadar veriler mevcut nasıl yardımcı olabiliriz. siz projeye şekil verin biz elimizden geleni yaparız. aslında bizim bütçeyede ihtiyacımız yok. bunu rahat rahay burda hangi zaman hangi saat diliminde olursa olsun yapabiliriz. hele hele konu lüferse. palamutsa torikse ve kofanaysa.
Hocam bu söylediğinizden hareketle, Rezerv alanı ilan etmek mi? Yoksa, kısmi geçiş bölgelerinde yapay resifler ve ağ serilmesini ve avcılığı engelleyen zorunlu yapılar mı oluşturulmalı? Yapay resiflerden kastım, ticari avcılığı Boğazlarda imkansız hale getirecek yapıların oluşturulmasıdır. Malum belirttiğiniz boğaz akıntıları ve bölgenin muhtelif zamanlarda balıkların geçiş bölgesi olması, bu bölgenin üreme alanı olarak değil "engellenecek bölge" olmasını ortaya koyuyor diye düşünüyorum.