Tamam şimdi anlaşıldı. Bu durumda bu balık ülkemizde 1 yaşında üreme olgunluğuna erişiyor gibi bir sonuç çıkıyor. Tabi 2 yaşında 25 cm olgunluğa erişme olasılığı da var fakat zayıf. Neden derseniz defne yapraklarının büyüme hızını baz alırsak 2-3 ayda balık yumurtadan kraça boyuna geldiğine göre 12 ayda 20-25 cm boya gayet rahat ulaşabilir. Burada karadenizin nispeten diğer denizlere oranla daha az tuzsuz olması balıkların hızlı büyümesine katkıda bulunurmu ? bunu bilemiyorum.
Abiler yanlış anlamayın ama Muvaffak Abi yapılması gereken her şeyi yukarıda sıralamış ... Herşeyden önce yapılması gereken 3 şey ... EĞİTİM-YÖNETİM-DENETİM ... Başka söz var mı?
Kusura bakmayında işin içine siyaset girerse havanda su döversiniz . Bende şeytanın avukatlığını yaparak soruyorum. 1- Bu adam gibi adamlar kimlerdir? 2- Bu adamları denetleyecek ler kimlerdir? Varsa bildiğiniz birileri söyleyin seçelim. Yoksa ben bir dahaki seçimde aday olayım oylarınızı bana verin 3 yıl içinde boğazda kepçeyle balık tutamazsanız apoletlerimi sökerim.
Kademcim araştırmalarda zaten 25 cm boya ulaşan lüferin üreme oranının %60 lar seviyesinde olduğu biliniyor. bu süreçte fazla bir süre değil %60 gibi bir oranda hiç az bir oran değil ama fırsat vermek lazım, o fırsatı tanımazsak yani balığı yukarı tekrar gönderemezsek %60 lık oranlarımız bizim %20 lere düşecektir. 30-31 lerde ise %100 üreme boyuna ulaşıyor kesinlikle tuzluluk oranının üremeye etkisi çok fazladır. yanında diğer nedenlerde sayılabilir yumurta bırakan lüferler soğuk suyla beraber yağlanmaya başlar ve arkasından yürümeye başlarlar..
O yazıda siyaset yok ki abi , adam gibi adamlar demiş altında parantez içinde açıklamış . Denetici demiş onunda altında açıklaması var. Kaldı ki bu yazıda isim, adres , parti vs yok ki idk ... Bizi o parti bu parti , şu şahıs bu şahıs yönetsin demiyor ki , sadece o mevkilerdeki insanlardan bekleneni yazmış . Beklentinin binde biri bile karşılanmıyorsa (karşılansa zaten şu anda bu konuyu tartışıyor olmazdık) düşünen insanlar olarak çözüm yolları aramak gayet normal . Ben diğer yazılanlar yanlıştır , eksiktir de demedim ama Muvaffak Abi nin yazıya döktüğü düşüncelerin , yapılması gereken ilk şeyler olduğu kanaatindeyim . Bir araba için marşa basmak neyse Yönetim , Denetim ve Eğitim bu konu için bence öyledir . Gerisi sonra gelir , belkide gerek kalmaz .
Muvaffak abinin ellerinden öpüyorum. Şu anda mevcut durumda bunları uygulamaya nasıl geçireceğiz Pratiği nasıl sağlanacak? Biz adam gibi adamları bulup adam gibi denetçiler onu denetleyene kadar bu balıkların hali nice olur.
Lüfer'i korumak için gerekli yasaları çıkaracak, bu yasaları uygulayacak denetleme mekanizmalarını kuracak ve düzgün işlemesini sağlayacak kurum bakkal sanırım. Kusura bakmayın ama bu işin içinde sadece siyaset var. Yıllarca balığın 14 cm. iken avlanmasını sağlayan şey siyaset. Yine balığın boyunun 20 cm. de kalmasını sağlayan şey de siyaset. Siz siyasetten uzak durmaya devam edin. Suyu havanda en güzel öyle döversiniz. Hatta suyu da, havanı da, tokmağını da bedava verirler ki dövmeye devam edin. Yukarıda verilere dayanan gerçekler beyan ediliyor. Peki bu veriler ışığında neden biz hala balığı nasıl kurtarırız diye konuşuyoruz burada? Ben söyleyeyim mi? Nedeni siyasilerin gerekli olan kararları yine siyasi sebeplerle almıyor oluşları. Ama biz siyaset yapmayalım. Peki.
Kerem bey burada siyaset yapmanın faydası varmı? Varsa siyaset yapabilecek kişi kimdir söyleyin seçelim gönderelim meclise orada yapsın bulamıyorsanız ben talibim beni seçin gidip siyaset yapayım.
Muvaffak abi, aslında yanlış yazmış. Yanlış olduğu nokta şu: "Adam gibi adam geçecek o koltuğa." Biz burada, gökten birinin zembille adam gibi adam yollamasını bekliyor olacağız yani. Oraya geçecek adamın adam gibi adam olmasını beklemek hayal. Boş bir hayal. Yapılacak şey, halk olarak bizim oradaki adamın adam gibi olmaktan başka çıkar yolunun olmamasını sağlamak. Önce biz adam gibi adammıyız? Eğer öyleysek, yukardakininde adam gibi adam olmasını sağlamak kolay. İşte ilk bakılacak ve yapılacak şey bu. Başa adam gibi adam geçmesini beklemek... Buna mehdi beklemek denir. Ve tarih göstermiştir ki, o mehdiler asla ve kata gelmiş değildir. Bizim başımızdakileri adam gibi adam olmaya zorlamamız lazımdır, hepsi de bu. Bunun da ilk şartı, o benim camaatimden, tarikatımdan, dinimden, partimden, tuttuğum takımdan, ırkımdan vs. vs. demeden, herkesi yaptıklarıyla korkusuzca sorgulamak, tenkit ve takdir edebilmek olur ancak. Eğer siz, başbakana edilen bir lafı, sizin partinizin adamı olduğu için kabul etmiyorsanız, sırf sizin adamınız, ikonununuz olduğu için her yaptığını iyi kabul ediyorsanız, o başbakan asla adam gibi adam olmayacaktır. Ha, elbette bu başbakan yazan yere her kimi yazarsanız, gene geçerli olacaktır. Güncel bir örnek verelim. Herkese ayan olduğu için şu en uygun örnek. Kılıçdaroğlu demiş ki: israili haklı çıkardınız, adamların ablukasını meşru kıldınız falan filan. Cevap ise şöyle: Hu, Kılıçdaroğlu, İsrailin avukatlığını yapma oradan. Hey, ahali, bu adam israilin avukatlığını yapıyor itibar etmeyin o siyonist uşağına.. İşte yanlış, tam olarak burada. KO isterse israilin resmi avukatı olsun. Siyonistin en önde gideni, en yaramazı olsun. Bunun bir önemi yok. Önemli olan, onun iddia ettiği israilin ekmeğine yağ sürülüp sürülmediği hususunun tartışılması. Eğer siz, bu çağrıya uyar, zaten bu israilin avukatı diyerek, asıl meseleyi yok sayar, peşinen yalan kabul ederseniz, hükümet dilediği gibi israilin ekmeğine yağ sürecektir. KArşı geleni de israilin bir başka avukatı ilan edip susturacaktır. Ne zamanki biz, "Ey hükümet, şu şu adam israilin avukatı veya değil, bu hiç önemli değil. Önemli olan senin onun iddia ettiği şeyi yapıp yapmadığın.." diye sorgularsak, işte o zaman hükümet bir şey yaparken bunun sorgulanacağının farkında olur ve adam gibi adam olur. Bu bir örnektir, uzatmanın anlamı yoktur bu konuyu. Bizim de yapmamız gereken, her şey bizden sorulacak, biz ne dersek o olacak diyen siyasetin adam olmasını sağlamak üzere, onun üzerine gitmek olmalı. Sandıkta kime oy verdik bunu unutmalı ve doğrudan bu hedefi öne koymalıyız. güzel yaptığını alkışlamalı, yanlışınında hesabını sormalıyız. Eğer bu mesele şöyle olsaydı. Bir cidden bağımsız "Balıkçılık denetleme kurulu" olsaydı, bu mevzulara onlar karar veriyor olsaydı, işte o zaman gider onlarla uğraşırdık. Siyasetle işimizde olmazdı. Ama hükümet diyor ki, ben bağımsız kurul filan tanımam, her şey benden sorulacak. Gitti ne kadar bağımsız kurum varsa, hepsini kendine bağladı KHK ile. Hayhay, doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı? Çok doğru yaptı, ama artık şunu görmeli. Elbette bizde görmeliyiz. Bundan sonra ilgili sahadaki her şey için sorgulanacak olan hükümetin kendisidir. Balıkçılığı Tarım bakanlığının insafına mı bırakmış, o halde oradaki her sorunun muhatabı, koşulsuz olarak hükümet, bakanlık, yani siyaset olacaktır. Hükümet, hem her şey benim dediğim gibi olacak diyor, hemde yaptıklarının sorgulanmamasını istiyorsa, bu zaten demokrasi olmaz. Demokrasi olmasa ne gam, kimin umrunda elbette. Velakin, unutmayın ki demokrasi yöneticilerin adam gibi adam olamamaları sorununa karşı ortaya çıkmış bir pratiktir. Eğer biz onları sorgulamazsak, emin olun onların adam gibi olmayan adam olmaları kaçınılmaz bir son olacaktır. Gökten din inmiştir, kral inmiştir vs. ama, demokrasi gökten inmiş değildir. O, gökten adam gibi adam inmediği gerçeğinin çöüzümü için ortaya çıkmış bir yapıdır. Ve bugün hükümet balıkların sorumluluğunu alıyorsa, bizimde muhatabımız elbette ki o olacaktır. Ve bu hususta siyaset yapmakta, kaçınılımza bir hak olmaktan öte, görev olacaktır.
Siyasi sebeplerle karar almakmı? halkın refahı ve mutluluğu için kararlar oluşturmakmı yok üstadım bizde öyle şeyler olmaz. biz demokratik bir toplumuz önce halkımız..... diyenlerden istiyoruz biz. onlarda bize verilmesi gerekeni takdim edeceklerdir... Sevgiler.
Kadem Bey, tam size cevap yazacakken Serdar Bey yazmış. Bu yazının üstüne ne söylesem ancak Serdar Bey'in yazısının bir tekrarı olacağı için yazmıyorum. Serdar Bey'in söylediklerine aynen katılıyorum. Edit: Alico Bey, biliyorum sizin hangi makamlarla uğraştığınızı. Lafım zaten devamlı bu konunun içine siyaset karıştırmayın diyenlere. Siyaset yapmayı, politika yapmakla karıştırdıkları için herhalde diye düşünüyorum. Çünkü siyasetin olmadığı tartışma ortamlarında işin sonu kavgaya varır. Siyasetin olmadığı Devletler çatışmalarının sonunda savaş çıkar. Siyaset Demokratik bir toplumun olmazsa olmazıdır.
Ben izah edemedim sanırım ama ALİÇO kaptan izah etmiş. Aynen katılıyorum ALİÇO reis. Kerem bey Serdar köylünün yazısına bende katılıyorum fakat gülmekten.
Acaba siz Alico Bey'in yazısını tam anlamıyla anladınız mı? Çünkü benim yazdıklarıma karşı değil, pekiştirir bir şekilde, içinde ironi barındıran bir yazı yazmış. Tekrar okumanızı tavsiye ederim. Neyse, amacım tartışma ortamı yaratıp asıl mevzudan uzaklaşmak değil. Fikrimi belirttim. Buna göre ben sorunun muhattabı olduğu siyasi kurumlara, siyaset sınırları içerisinde baskı yapılarak çözülmesi gerektiğini savunuyorum. Bu, Alico Beylerin yaptığı gibi akademik verilere dayanarak, bir dernek bir Sivil Toplum Örgütü vasıtasıyla da olur, internet platformlarında tamamen bireysel olarak ortaya konmuş feryatlardan da oluşur.
Aslında şu Balıkçılık Bakanlığı olayı gündeme bir girse ah o zaman bak neler olur. asıl konunun muhattabı ile çalışmalar nasıl hızla ilerler nasıl sonuçlar çıkar ortaya ha gayret.....
Aslında Deniz Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak bir Balıkçılık Müsteşarlığı çok daha etkili olur gibime geliyor. Müsteşarlık da bir kurul oluşturulur mesela. İçinde Akademisyenlerin de olduğu ve kararları bu kurul alır.
Kerem Bizim daha Bahsettiğimiz Deniz Bakanlığımız yok denizlerimiz hala Müsteşarlıkça yönetiliyor. O yüzden Denizlerimizi Bakanlık Düzeyine alamadık (Sorunları büyüktür) Bari balıkçılık Müsteşarlıklar düzeyinde kalmasın.
Ali, cahilliğimi mazur gör. Müsteşarlıklar, bakanlıklar altında çalışan bölümler değil mi? Yani bir Deniz Bakanlığımız olsa onun altında çalışacak olan bölümler yine müsteşarlık olarak adlandırılacak değil mi? Yani bir bütünün parçaları olarak baktığım için müsteşarlık dedim. Başka bir Devlet prosedürü varsa onu bilmiyorum.
Bu yasaklamaların sonucu gırgır ve trol tekneleri zarar görecek en büyük sıkıntı burada gözüküyor. Acaba ithal edilen balıktan alınacak ilave vergi ile zarar gören sektörün zararı karşılanabilirmi? Bu konuda bir çalışma yapılabilirmi? Ne kadar paraya ihtiyaç var?
Ne demek kerem Denizcilik Müsteşarlığımızında Tam Ünvanı Şöyle "T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı" Keşke şöyle olsaydıda içlerimizin yağlarıda eriseydi. Denizcilik Bakanlığı Balıkçılık Bakanlığı Hatta dediğin gibi Deniz Bakanlığı Altındada Balıkçılık Müsteşarlığı... Olacak bekliyoruz.....