Ben deniz avı tatlısu avından daha iyidir demiyorum ki, sadece denizde avlananlar balık salmaz diyorum. Gidip uskumru yakalasan salacak mısın ? Ya da Türkiyeye gelip lüfer yakalasan ne yapacaksın?
Aret de hakli, bogaz kuferinin tadini almis adama digerleri tiriska geliyor lezzet olarak. Ben de bogaz luferi tutsam ben de salmam
Yani bizim denizlerin özelliğinden ve balıklarından kaynaklanan bir durum. Biz de Amerika'daki gibi dev köpekbalıkları yakalasak salarız, eve götürüp ne yapacağız. Orada yakalanan lüferler ortalama 7-8 kilo. Ama sırf zevk için yakalanıyorlar, çok lezzetsiz olduğu söyleniyor. Hatta civa oranı yüzünden tehlikeli olduğu bile söyleniyor. Bizim denizlerin balığı lezzetli, ekonomik değeri çok yüksek. Salınmamasındaki temel sebep bu. Yoksa kazara vatos, köpekbalığı gibi yemeyeceğimiz balıklar yakalasak biz de salıyoruz.
Match ve Coarse denen iki disiplin vardır. Denizde, bildiğin istavrit tutma olayı. Ha, istavrit bazen yerini atıyorum ringa'ya bırakır. Ama bu avcılıkta da, yakala bırak önemli bir yere sahiptir. Yakala bırakçılık, "bu balık yenmez, yemeye değmez, bari salalım" mantalitesi değil. En azından, böyle düşünmeyen pek çokları var, bunu görmek gerekiyor. Mesela, pek çok damak için, yayın en lezzetli balıktır. Son dönemde en çok tuttuğum balık, camgözdü, mahmuzlu camgöz. Defalarca yemişimdir, benim diyen pek çok balığa taş çıkarır, gayet güzel, lezzetli bir balıktır. Ama son tuttuklarımdan pek çoğu denize iade edilmiş, hiç biride eve filan getirilmemiştir. Yani konunun, tatlı su balığı yavan, kılçıklı vs. de ondan bırakılıyor da, deniz balığı tatlı, o yüzden alıkonuyor şeklinde söylenebilmesi olası değil. Bırakacak adam, tuttuğu şeyin lezzetini vs. hiç düşünmez, emin olabilirsin. Zira, hiç bir yakala bırakçı genelde %100 öyle olmuyor. En "herşeyi geri sal" noktasında, olmadık bir iskorpit, aniden gelen "ama ne güzel çorbası olur şimdi bunun" mürteci isteğiyle tencereyle tanışabiliyor. Ya da böyle, şu çocuklara bir ziyafet diyerek gittiğimiz avda, koca koca balıkları salıp bom boşta gelebiliyoruz. Ama emin ol, yakalamak ve bırakmakta, balığın tatsız olması zurnanın son deliği oluyor.
Bence en önemli faktör insan. İnsan da karmaşık bir varlık. Denizde avlanan balık salmaz lafı çok havada kalan bir ifade. Oysaki salınabildiğini gösteren birçok rapor var. Tamer10 nickli kullanıcının 35 cm civarlarındaki levrek salımlarını çokça gördüm. Limit 25 cm. Tekirdağlı avcılar Koray ve Selçuk hocanın da ona keza örnek raporları var. İsmini bilmediğim videosunu bir zaman izlediğim botlu sırtı avcılarının videoları var. (Ara bul desen bulamam ama izledim) Denizde limit üstü balık salınmaz diye bir şey yok. Benim geçen kışki tarzımda birden sonra avlanmayı bırakmaktı mesela. Bu sene göresin diye başka tarz avlanırım olmazsa. Her avcı belli bir kıstasla avlanabilir. Tatlısu tuzlu su farketmez. Ancak söylediğin bazı şeylere de katılıyorum. Tatlısu salımların birçoğunun bilinçlenmekten değil, tatlısu balıklarının lezzetsiz, kılçıklı ve kokması dolayısıyla salındığını düşünüyorum. Habitata zarar gelmesin diye bırakılan balık sayısı bence çok düşüktür. Zira tırıvırı ve ırp gibi zararlı araçların en çok kullanıldığı alan da tatlısular.
hayır merak ediyorum bu konu nereye bağlancak..? yakala, bırak . ye tüket canilik, cehalet vs.. terimleri arasında geçen bir konu olmuş bence.. nacizane fikrim doğa anaya biraz saygı çerçevesinde limit üstü olarak kalmak şartıyla herkes vicdani silküleri dahilinde israf etmeden veya yemekliği çıktıysa gerisini salmalı.. tabi amaç sportif bir balıkçılıksa.. peki nasıl derseniz her balığın bir tekniği var salmak için..onuda araştırıp bulmak lazım yada gözlemlemek lazım.. kısacası bence eğitim şart özelliklede denizi kurutmanın arifesindeki ülkemiz için..
İstisnai örnekler genel kuralları bozmaz. Yıllardır raporları takip ediyoruz, tatlısu avlarında yakala bırak uygulamaları deniz avlarından çok daha fazladır. Bunun nedeni de deniz balıklarının daha yenilebilir olmasıdır. Balığın yenilebilir olması etinin çok lezzetli olması anlamına da gelmez. Örneğin istavrit yenilen balıklara güzel bir örnektir. Çapariyi indir 5er 10ar yakala. Temizlemesi kolay, pişirmesi kolay. At tavaya çıtır çıtır ye. Tatlısuda bunun muadili bir balık var mı? Yok. Deniz balıklarında da amatörün peşinde koştuğu balıklar lezzetinin yanı sıra, pulu olmayan, içinden çok pislik çıkmayan, temizlemesi-pişirmesi kolay balıklardır. Palamut, lüfer, istavrit, mezgit, hamsi bu tür balıklardır. Ekonomik değerleri yüksektir. Kefal, izmarit, iskorpit gibi temizlemesi zahmetli, pullu, kılçıklı balıklar ise etleri gayet lezzetli olmasına rağmen daha az rağbet görür, çoğu kişi tarafından da salınırlar. İşte zaten sınırlı çeşit balık olan tatlısularda, alabalık dışında kolay temizlenip yenebilen eti lezzetli bir balık yoktur. Yine daha önce söyledik, suyun pisliği, balığın yediği canlılar vs. av yapanı balığı yeme fikrinden uzaklaştırabilir. Neticede insan yiyeceği balığı alır, yemeyeceğini salar. Bu çok da duyulmamış bir fikir değil.
Bunlara bende katılıyorum, farklı bişey yazmadım da üst paragraf genel kurallar değil. Bizim ülkenin içinde bulunduğu durumu ifade ediyor. Diğer gelişmiş ülkelerde Roy'un da bahsettiği gibi durum çok farklıymış. Balık alana etçi tabiri kullanılıyormuş. Yasak olmamasına rağmen toplumsal baskı yapılıyor anladığım. Bizde kendi çapımızda alsak ta, en azından belli bir çerçevede bir günlük yetecek balığı alalım, balığı bulunca suyunu çıkarmayalım diye bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. İnsani yaklaşan bir takım kişilerdeki bu durumu baltalamamak lazım bence. Bizlerin yaptığı (bu tip avlananların) az buz bişey değil esasen. Tepeden düzeltilmesi gerekirken, ülkesel sebeplerle o zamanı beklemeden tabandan düzelmeye çalışıyoruz. Elbet önce yasalarla, büyük ticari teknelerde bu düzelmenin ve kontrollerin görülmesi lazım ki tabana kadar sirayet etsin. Onlar anasını bellerken, bizim 1 balıktan sonra durmamız şu an belki yalnızca sembolik ama en azından kendimizi ilgilendiren alanda bireysel düzelmeler şık olurdu. (Benim de değiştiğim gibi) Ülkeyi beklemeye kalkarsak, terör ve çevre ülkelerdeki sorunlar bitecek, ülke halkı ekonomik olarak bir kaç çıta yükselecek te, sıra balığa gelecek. Trt Hd'de bir belgesel izliyorum bi gün; bi ülkede adamlar pelikanları misinalardan ve iğnelerden kurtarmak için ekip kurmuşlar. Ekibin iskeleye çıkması yasak, balıkla pelikanı denize inmeye ikna edip kepçeyle yakalıyor. Diğer pelikanların rahatı bozulmasın diye kurtarma yaptığı halde iskeleye çıkmasına bile izin verilmemiş görevlinin??? Bi de bizim ülkeyi düşün. Umarım birgün düzgün bir seviyeye gelecez. Görürmüyüz diye pek ihtimal vermiyorum ama bi umut işte
Roy'un bulunduğu ülkede, yani Fransa'da etçi tabirini tatlısu için kullanıyorlar heralde. Yoksa onun eski raporlarını hatırlıyorum, okyanus kıyısında herkes uskumruları yakalayıp götürüyordu. Uskumru gibi bir balığa yakala bırak yapılır mı? Dediğim gibi tamamen yakalanan balığın özelliğiyle ilgili bir durum bu.
Bence de bu işin özü, gövdesi Aret"in parmak bastığı hususlardır. Kanuni olan diğer süslü gerekçeler, ülkemin realiteleri karşısında yapmacık ve komik kalıyor.
Tamamen yanılıyorsun. Balığın bırakılmasını, yemesinin zevksiz olmasına bağlayamazsın. Ha, bir balığı yemesi kötü olduğu için bırakan var mıdır? Elbette vardır. Fakat, bu bir kaide değildir. Kimisi bu sebepten salar balığı geriye, kimisi, başka sebepten. Şöyle düşün. Gittin, koca bir levrek aldın. Baktın bu bana yeter, dahası hem limit üstü vs. Avlanmaya devam eder misin? Bazısı eder, ediyorda. Ve onu geri salıyor genelde. Şimdi burada, şunu demek elbette imkansızdır: Lezzetsiz olduğu için saldı. Şu bir türlü anlaşılamıyor: Dürtüsel olarak, avcılık yapıyoruz. Bizim (hepimiz) için olay avlanmak. Olay avın eti değil. Spor tarafı da değil, avlanmanın kendisi. Kimisi bu sürece alıp yemeyi de katar. Kimisi katmaz. Bu tamamen kişisel tercihtir. Balık tatsız olursa geri salınır da, lezzetli ise salınmaz diye bir kaide yok. Bir kaç başka husus var, gözden kaçan. Çoğu deniz balığını salmanın anlamı olmaz, zira yaşamaz. Uskumru buna güzel bir örnektir. Her zaman değilse de, çoğu durumda uskumruyu geri salsan da ölecektir. Bu nedenle bazı deniz balıkları sudan çıkarmadan salınır mesela. Şunu bir anlamak gerekiyor. Balıkların lezzetsiz olduğu için salınması diye bir şey yok. Bu forumda bile, gayet lezzetli balıkları salmış bir sürü insan var ki, bu hipotezinle onları açıklayamazsın. Ha, bu yüzden salınan balıklar olmuştur, olacaktır, ama asla bir kaide değildir.
Denizde de limiti asana ayni tabir kullaniliyor. Avlanmasi yasak tur ve limit alti avlayana avlakta aninda coklu tepki olusuyor. Birnevi bohcaci. Hatta tatlisuda balik alikoyana buyukbaban gibi eve goturme ayit oldugu yere geri birak da uresin diyorlar. Volkanin dedigi gibi tamamen mahalle baskisi. %100 catch&relase avlanan kendini ustun gorurken, avini salmayan avci hor goruluyor. G Burda gozlemledigim, tatlisuda tasra kismi nadiren veya limit dahilinde alikoyuyor. Sehir kisminda ara sira alikoyan da hic az degil.
Balık salmanın genel eğilimi tam da dediğim gibidir, yemesi zevksiz, ekonomik değeri düşük balıklar salınır. Hem tatlısu hem deniz avı yapan kişilerden örnekler veriyorum. Vedat Abayoğlu, Roy, Savaş Dursun ve daha birçok örnek gösteririm. Denizde yakaladıkları hiç bir balığı salmıyorlar. Tatlısuda yakaladıkları tüm balıkları salıyorlar. Neden böyle oluyor? Tatlısuya gidince daha bilinçli mi oluyorlar? Merhamet duyguları mı gelişiyor? Daha mı ustalaşıyorlar? Alakası bile yok. Madem benim açıklamamı beğenmedin bu duruma sen bir açıklama bul da aydınlanalım biz de.
Bundan bir kaç yıl önce, yakala bırak dendi mi, adama deli deniyordu ona bakarsan. Eğer burada bahsedilen tatsız balığı salmak olsaydı, herhalde kimse itiraz etmezdi, kimseye da deli, avanak vs. gözüyle bakılmazdı. Senin çevrende, yakala bırak yapan var mı? Ciddi ciddi yakala bırak yapan? Benim bir ara bir yerlerde nick'im "kovasız balıkçı" ydı mesela. Var mı öyle, gittiği avdan tuttuğu hiç bir şeyi getirmemeyi göze alıp yola çıkan? Boş ver öylesini. Hatta, çok zaman giderim, bir sürü balığı alıkoyarım ama, yanımdaki hiç tanımadığım elemana verir gelirim. Nerde kaldı şimdi bu? Verdiğimde lüfer olur, levrek olur. Bir gece, biri 3, diğeri 4 kg luk iki levreği feribotun tayfasına toka edip geldiğimi hatırlarım. Sence neden acaba? Lezzetliyse, lezzetli. Namı değerse, değer. Tutmaksa tutmak. Öldürmekse, öldürmek. Ama alıp eve gitmek yok. Bu noktada, senin "lezzetsiz balık salınır" hipotezin çürümüş oluyor. Asıl mesele, henüz etrafında yeterince yakala bırak yapanın olmaması. Bu meseleyi yapanların sayısı yok denecek kadar az ve onları hiç tanımadığın için yorumların maalesef pek yerine oturmuyor. Kendi adıma, nedne böyle yapıyorsun denirse, cevabım, yakalamak zaten bana yeterince zevk veriyor olacaktır. Kendimi onu öldürmek veya yemek yada hamallığını yapmak zorunda hissetmiyorum. Bunu anlamak zor olabilir. O zaman yaşayıp anlamanı tavsiye ederim. Bir gün, yakaladığın, yaşayabilecek durumda olan hepsini sal, bak neler hissedeceksin?
ben her iki teze de karsiyim. avci kisi kendini ödüllendirmek adina avini ara sira sofrasina koymalidir. onun hazi da bir baska. ayni zamanda nefsine hakim olamayip avlanan avi bagislamanin hazi da daha baska. bunu bir terazi olarak düsünmek lazim. avci daha çok hazzi terazinin hangi kefesinde aliyorsa terazisi o yöne basmali. Senin avlanma seklin dogrudur, maküldür, idealidir, olmasi gerekendir, öyle olmalidir gibi bir görüs sadece senin bünyende geçerlidir. bak sen diyorsun feribot tayfasina toka ettim iki levregi. bana hiç bir kuvvet avimi tanimadigim birine verdiremez. bazen oluyor, fotograf faslindayken basima üsüsüp geri atacaksan bana versene diyen tipler oluyor. tip tip baktiktan sonra yok geri aticam derim hep. zaten no-kill'cilerle avini yiyenlerin tartismalari hep bir kisir döngüde döner durur. biri der dogal denge, merhamet, ava saygi vs... öteki der madem yemiyecen niye hayvani dogal ortaminda rahatsiz ediyorsun bu mu saygin sevgin vs... Aret'in tezi de bence dogru degil. lezzetsiz oldugu için balik salmak, salanin bu sebepten yaptigi bana dogru gelmiyor. ben yemeyecek olsam istavrit tutmam. en azindan 4 metre kamisla bilmem kaç metreye hamallik yapip çapari atmam. spinle silikonla zevkine denerim belki. o da muhtemelen istavrit tutma amaci güdmeyeceginden gelen istavriti geri birakabilirim. ayni sekilde geri salayim diye uskumru da tutmam. istavrit avindan daha mesakatli bir avdir zira. imkanim olsa kiliç, akya, orkinos, lambuka avlasam belki ara sira alikoysam da egilimim geri salma yönünde olur. orkinos hariç lezzetsiz mi simdi bu baliklar? bir balik var ismi large mouth bass. pek bi lezzetliymis. amerikada falan dünya sampiyonasi yapiliyor tatlisuda. kazanana masterbass diyorlar. epeyi de bir para veriyorlarmis eline. bir de Kevin Vandam diye bir usta var. yilin 280 küsür günü bu baligin pesinde kosuyor. kazanip dururmus bu yarismalari falan simdi olay odur ki amerikada en çok sevilip tatbik edilen spor dali olarak balikcilik 4cü sirada. milyonlarca kisi balik tutup dururmus. tutup tutup geri ativerirlermis. madem pek de bir lezzetlidir niye ativerirler suya? niye bu kadar pesinden kosulan bir baligin türü tükenmez, köküne kibrit suyu dökülmez? eline tiriviriyi iviriziviri kapan alip evine götürmez bu baligi? ihtiyaci yoktur belki, belki balik sevmiyorlardir, belki de 2 götürüp 20 saliveriyorlardir kim bilir... lezzetse lezzet, ebatsa ebat... benim avlanma seklim de aynen sana yazdigim gibi dogrudur, olmasi gerekendir, makül ve mantikli olan budur demiyorum. atalarimiz ne güzel söylemis 'her yigidin yogurt yiyisi farklidir'.
Benim başından beri dediğim bu zaten. Herkes, bu konuda kendi içinden geleni yapar. Hatta bunu yaparken de kendi kriterleri ile yapar. Kimisi şu sebepten bırakır. Kimisi bu sebepten bırakır. Kimisi bazen bırakır. Kimisi ara sıra bırakır. Kimisi hiç bırakmaz. Bu herkesin kendi meselesidir. Kaldı ki, mesele de değildir. Burada mesele, bazılarının avın götürülüp yenmesinin avcılık adına bir zorunluluk olduğunu düşünmesi. Buna göre, avlanan balığın salınması yanlıştır. Balık avı, balıkları aç karnımıza doldurmak için yapılan, yapılması gereken bir aksiyondur. Bazı kişilerin gözünde olay aynen bu. Bu durumda bazı arkadaşlar, "yahu bu tutup tutup salan şapşal mı nedir, niye salsın ki, bu iş bilfiil yemek için yapılır..." düşüncesinden yola çıkarak "o halde, bunlar bu balığı lezzetsiz olduğu için salıyor" çıkarımına ulaşıyor. Burada görülmesi gereken ve görmesi basit olan şey şu: Balık avı yemek için yapılan bir aksiyon değil. İlla yemek gereği gibi bir gerekte yok. Bu nedenle herkes kendi fikrince, hissiyatınca, yakalar, salar, götürür yer. Hepsi gayet normaldir.
Olayın en başına dönersek, en temel hususu atlıyoruz. At-çek nedir? Şimdi mendireğe gidiyorum, tam at-çek zamanı. Kıbrısı güzelce ekmeğe saracğaım, atacağım, kefal gelince de çekeceğim. böylece gayet güzel akşama kadar at-çek yapmış olacağım. Bir de yemli av var. Pek zevklidir. Hele Rapala X-Rap ile harika oluyor. Ufak atarlı bir kamışla, yemli avlanmak çok eğlenceli. Hıı? Ama sahte de olsa o da bir yem ve onunla öyle balık tutmakta aynen yemli di mi? Ne, öyle olmuyor mu? İşte aynı şekilde, "Yakala bırak", bir şekilde oltana gelmiş olan balığın salınması olayı değildir. Adı yakalamak, bırakmak olsa da, bu kendi çapında apayrı, bambaşka bir av disiplinidir. Bu ava giden, şu şu evsafta balık gelirse alırım, bu evsafta olan gelirse geri salarım gibi bir niyetle yola çıkmaz. En baştan tuttuğu şeyi, boyu, lezzeti, cinsiyeti vs. ne olursa olsun, geri salmak üzere yola çıkar. Öyle ki, mesela çember iğne kullanır, balığı zedelemiyor diye. Öyle ki, özel damaksız ve düğümsüz iğneler bulur, daha pahalı olsa da, yakalanan balığın canlı kalması için. Yakala-bırak işte böyle bir şeydir. Yoksa, dur bir gideyim de, tatsız balık çıkarsa salarım yada güzel balık gelirse tencereye gibi bir niyet taşımaz. Hatta, bir balığı tutmak için kıtalararası yolculuk bile yapar, tuttuğu yerde de geri salar. Bir şekilde ava gidip, bir sebepten standartlarının dışında kalan balığı salmış olmak, yakala bırak filan değildir, önce bilinmesi gereken de budur. 2006 yılında, bu forumda veya diğer forumlarda, sahte dediğimde herkes burun kıvırırdı. Hatta, sahte yem canlı yemden iyidir dediğimde genelde kafayı yediğimi düşünürlerdi. Bugün ben bu forumda, yakala bırak yapan kimseyi görmüyorum. Ha, var mı, evet bir kaç kişi, ama forumda, ama tanıdıklar arasından var mı, var. Ama tıpkı sahte ile avcılık, spin işinin ilk günleri gibi, bir kıpırdanma olduğunu da görüyorum. Eminim ki, bir beş on yıl sonra, bu forumda bunlar tartışılmayacak, bir sürü yakala bırakçı raporlar yazacak. 10 yıl önce, çantadan bir sahte çıkarıp gösterdiğimde, fiyatı 40 TL dediğimde, sen kafayı yemişsin, deli misin, hiç o para verilir mi deniyordu. Bu ara yakaladığımı geri salınca, aynı şekilde, sen çatlak mısın, madem niye tutuyorsun, kafayı yemiş bu deniyor. Ama eminim, tarih tekrardan ibaretmiş, pek çok kişi yakala bırakçı olacak burada.
En temel husus kişinin avlandığı avlaktır, yakaladığı balıktır. Gerisi teferruattır. Bizim çoğumuz avlanma şeklimizi seçme şansına sahip değiliz. Çoğu şehirde deniz yok, orada yaşayan adam mecburen tatlısu avcısı oluyor. İstanbul gibi şehirde ise yakınımızda doğal tatlısu avlağı bulmak mümkün değil. Araba da yoksa tatlısu avına gitme şansı zaten kalmıyor. Ben şimdi bir İstanbul'lu olarak nasıl yakala bırak avı yapayım? İstavrit'e mi yakala bırak yapayım, yoksa binbir zorlukla yakaladığım birkaç lüferi geri mi salayım? Tersinden düşünürsek Anadolu'nun bir köşesinde futbol sahası kadar su birikintilerinde avlanan adam için durum tamamen farklıdır. O yakaladığı balıkları geri salarak merasındaki doğal dengeyi koruyucu avlara yönelip balık tutma zevkini ön plana çıkartabilir. Sonuçta avı salıp salmamayı kişi değil avlandığı mera ve avladığı balıklar belirler. Deniz avları genelde balık salmamaya yönelik avlar verirken tatlısularda yakalanan balıklar salmaya daha elverişlidir. Burada belirleyici tek faktör balığın lezzeti değil tabi.