Nedir bu yakala bırak işi (sonuç)

Konu, 'Makaleler' kısmında ÇaylakÇıldırlı tarafından paylaşıldı.

  1. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
  2. kurbagaprens

    kurbagaprens Ergin DEMİROĞLU

    Yaş:
    45
    Mesajlar:
    949
    Şehir:
    Samsun
    Favori Kamış:
    Major Craft Solpara 274 up to 50.gr
    Favori Makine:
    Shimano Stradic C3000HGFK
    En İyi Avı:
    1 cm Lepistes
    yakında yakala bırak yazınca yakalabirak.com'u göreceksiniz :thumb:
     
  3. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Roy sana da laflar hazırladım. Bugüne kadar denizde yakaladığın hangi balığı saldın? Fransa'da yaptığın avları biliyoruz, uskumruyu zaten geçtim; zargana, pisi, ıskataroz ne çıktıysa eve götürüp attın tavaya. İstanbul'da yakaladığımız kıraçaları çıtır çıtır götürdün, sarıkanatları uçakla Fransa'ya taşıdın. Pariste ise oltana gelen koca balıkları geri salıyorsun. "Çamurlu suda yakaladığım balıkları yemekten tiksiniyorum, zaten eve götürsem kimse yemez" desene sen şuna kısaca. Spotif avmış, no kill'miş... Herkese lolo bize de mi lolo ? :)
     
  4. Tarık ERSAL

    Tarık ERSAL Tarık ERSAL

    Yaş:
    64
    Mesajlar:
    624
    Şehir:
    ANKARA
    En İyi Avı:
    YANGELE BALIKÇI MODU :-))
    REF: http://en.wikipedia.org/wiki/Catch_and_release
    Catch and release:
    History of practice:
    In Canada, catch and release is mandatory for some species. Canada also requires, in some cases, the use of barbless hooks to facilitate release and minimize injury.
    In Switzerland and Germany catch and release fishing is considered inhumane and is now banned.


    Kanada'da bazı türler için yakala&bırak zorunlu.
    İsviçre ve Almanya'da ise yakala&bırak uygulaması insanlık dışı kabul ediliyor ve yasakmış.


    Onlar bile ortak bir karara varamadı ise bizim işimiz zor yahu. :D

    Benim İngilizcem tam bir çeviri için yetersiz.
    Yukarıda verdiğim linkin "History of practice" başlığı altındakileri Türkçe'ye çeviren olursa Dünya'da neler olduğunu da öğreniriz.
     
  5. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Kanada'nın kilometrelerce okyanus kıyısı ve bunlara dökülen akarsuları olduğunu, Almanya ve İsviçre'de ise avcılığın tatlısu avcılığı olduğunu dikkate alırsak uygulamaların farklı olması gayet doğal.

    Dediğim gibi belirleyici olan meralar ve avlanılan balıklardır. Biz ise Dünya'daki hemen her çeşit avı yapabilecek çok şanslı bir coğrafyadayız. Açık deniz avından tutun, kıyı avlarına, Boğaz avcılığına, göl, nehir, dağ dereleri, buz üstü avcılık ve daha her çeşit avcılık bu ülkede yapılabiliyor. Bu avları yapanların da kimi yemek için avlanacak, kimi sportif avlanacak. Herkes birbirini suçlamak yerine her avın özelliğinin farklı olduğunu kabul edip ona göre yorumlarını yapmalıdır.

     
  6. roy

    roy roy

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Bohcaciyim ben :)
    Bilinc zamanla olusur kanka. Yaptiklarimiz herzaman yapacaklarimizin teminati olmaz.
    Arnavutkoy'de baligin kit doneminde 20 kilo kiraca tutmusduk senle ikimiz. 100 tane sirf ben yemistim. 10 kisi tika basa yemistik. Simdi olsa o baliga olta atip o kadar tutarmisin?
    Sarikanat tutar buzlar parise getiririm tabi var mi o lezzet baska balikta. Istavrit izmarit getirdik mi?
    Kimse anasindan bilincli dogmaz. Kim ki ben hic bohcacilik yapmadim der, yalan soyler.
     
  7. roy

    roy roy

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Ara sira da mangala attim, hep tavaya attin deyip vatandasi yanlis bilgilendirme sayin aret. 70 milyon bizi izliyor :D
     
  8. Tarık ERSAL

    Tarık ERSAL Tarık ERSAL

    Yaş:
    64
    Mesajlar:
    624
    Şehir:
    ANKARA
    En İyi Avı:
    YANGELE BALIKÇI MODU :-))

    :D

    Aret, ben niye bu üç ülke örneğini seçtim sence?

    Haklısın.
    Ülkemizde her Amatör Balıkçı Kanun ve ilgili Mevzuatın izin verdiği her türlü uygulamayı yapma hakkına sahiptir.
    Bunu iyice bilelim.
    Kimseyi de benim gibi düşünüp, uygulamıyor diye eleştirmeyelim.

    Unutmayalım ki biz burada bu ayrıntıları tartışıp, enerjimizi harcar, hatta birbirimizi harcar, yazışırken (Ticari Avcılık yanlışları bir yana) tırıvırı, ağ, serpme, çevirme, patlayıcı madde vb. bir çok yöntem halen uygulanmakta.
     
  9. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Bilinç değil mecburiyet. İstanbul'a taşınsan yine aynısı olacaksın, istavrit izmarit tutup yiyeceksin. Pariste ise yakalayıp salmaya devam edeceksin, çünkü o balıklar yenmez.

    Ayrıca abartıyorsun, 20 kilo filan değil 6-7 kiloluk limit dahili bir avdı. Benim sarı kova 20 kilo balık almaz.

     
  10. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Şimdi birde buradaki asıl soruya bakalım. Başında kavga kopan soruya.

    Şimdi efenim, öyle oluyor... Böyle diyerek buna kendi yorumumu, yani fikrimi yazarsam, bu öznel yani şahsi olur ki, hakikati görmenin önünde ciddi bir engel teşkil eder. Zira hakikat, yani işin aslı, herkes tarafından görülebilir olmalıdır, sadece benim görmem yetmez.

    Bu nedenle işi daha temel seviyede ele almak lazımdır. Neden balığa gidiyoruz, yakalayıp salıyoruz vs. vs. Amerikayı yeniden keşfetmey gerek yok. Bu konuda çok çeşitli bilimsel çalışmalar, araştırmalar vs. yapılmış ve sonuç belli: içimizdeki avcılık güdüsünü tatmin etmek için.

    Yani hepimiz, yakala bırakçı, tatsız olanı bırakan, küçük olanı bırakan, hiç bırakmayan, bohçacı vs. hepimiz, aynı temel içgüdümüzü tatmin etmek için gidiyoruz: avlanma içgüdüsü.

    Bu noktada, herkesin fizyolojisi, algı eşiği ve mental kapasitesi ile hormon sistemi farklı olduğuna göre, herkesin bu içgüdüsünü tatmin etme eşiği de farklı olacaktır. Biz dahil doğadaki her bir canlı birey şöyle ifade edilir:

    Birey = Genetik + Çevre.

    Bu noktada, senin genetiğin ve çevre etmeni, yetişme tarzın, günlük dertlerin, sevinçlerin vs. farklıdır, benim farklıdır. Ve burada ne genetik, ne de çevre ak ile kara gibi indirgenebilir bir şey değildir. Pek çok farklı değeri vardır, bu nedenle de her birey pek çok farklı halden birini gösterebilir.

    Asıl husus, avcılık eyleminin içgüdüsel bir eylem olmasıdır. Bu nedenle yakalanan balığın lezzetli olması veya olmaması gibi hususlar bu içgüdünün tatmin mekanizmasında yer almaz. İçgüdüler daha ziyade limbik sistem kökenlidir, yani ilkel beynimiz tarafından oluşturulur, görülür. Yeme eylemi ise, üst beyin, yani gelişmiş, düşünebilen yapı tarafından yönlendirilir.

    Bu noktada, balığı yakaladığın anda, yani avlanma işini yaptığın anda limbik sistem tatmin olmuş olur. O nedenle artık seni içgüdüsel olarak zorlayan bir dürtü ortada değildir. Üst beynin elinde bir balık ile kendi başınadır. O da düşünür, eğitimi, sosyal baskılar, karnının veya ailesinin ihtiyacı vs. bunları değerlendirir, balık hakkında bir karar verir.

    Sonuçta, bu çevresel etmenler, ihtiyaçlar, eğitim vs. farklı olduğu için, herkesin kararı farklı olacaktır. Ama şu değişmez, ava giden herkes, ilkel beyninin güdülediği avcılık içgüdüsü nedeniyle gider.

    Olaya şöyle bakılabilir, daha kolay anlaşılacağı için. İnsanlar neden seks yapar? Çocuk yapmak için mi? Bir noktada, bir bakışla evet, çocuk yapmak için. Fakat doğum kontrol denen şey nedir o halde? İnsan eğer çocuk yapmak için malum işi yapıyorsa, neden doğum kontrol şeyleri kullanır?

    Sebebi gene aynı şekildedir. İlkel beyin, aynı şekilde, bu içgüdüyü de dürtüler. Ama adı üstünde, o ilkeldir, düşünmek filan yoktur. Bir kadın bul, bir erkek bul, onu ikna et, şöyle şöyle yap, sona çocuk olsun, besle, büyüt gibi bir dizi işlemi düşünemez, sıraya koyamaz. O sadece, bir tek temel içgüdüyü tetikler: karşı cinsten birini bul, sonrası malum.

    Ve hepimiz, kadın erkek hepimiz bu içgüdüye uymak zorundayız. Bu nedenle de gider karşı cinsten biriyle oluruz. Güdülerimiz bizi çocuk yap diye zorlayamaz aslen. Biz de içgüdülerimize uyar, karşı cinsi buluruz. Bundan sonrası biyolojinin çarklarına kalmıştır.

    Ve bu artık bizim için bir ihtiyaçtır, gidermemiz gerekir. Çünkü ilkel beynimiz düşünmez, akletmez, sadece hisseder, zorlar, ihtiyacı ortaya koyar. Ve bu ihtiyaç, malum karşı cinstir, bir bebek yap, çocuk sahibi ol ihtiyacı değil. O nedenle de bunu yaparız, meşru yada gayrı meşru, hatta bazen kellemizin gideceğini bilsek bile, kendimizi alıkoyamayız. Ama bizi güdüleyen ihityaç bu olduğu için, olayın asli amacı olan, öyle görünen bebek yapma işine kendimizi zorunlu hissetmeyiz ve malum doğum kontrolünü icat ederiz.

    Mekanizma, kabaca şöyle işler. Tüm içgüdüsel dürtüler, dürtüyü gerçekleştirince ilkel beyni devreye sokar. O da bir sürü hormon salgılayarak bizi ödüllendirir. Cinsellikte, malum durumda, dopamin, serotonin gibi mutluluk hormonları, vazopressin vs. gibi bir sonraki aşamayı başlatan, karşıdakine güvenmeyi sağlayan, gebelik için gerekleri başlatan vs. bir sürü hormon bol bol salgılanır. Bu hormonlar maalesef bir süre sonra bağımlılık yapabilir, bu süreçte de daha fazla hormonla aynı duygusal ödül tatmini sağlanır hale gelinebilir.

    Avcılıkta da, ilkel beyin, bir şeyi avladığınızda bir sürü hormon salgılar. Elbette bunlar cinsellik ile alakalı olanlar değildir genelde. Fakat aynı dopamin, serotonin gibi mutluluk, adrenalin gibi heyecan veren hormonlar aynen iş başındadır. Ve bu aynen bağımlılık yaratabilir, ki yaratır da. O nedenle bir noktada artık daha çok balık tutmak isteriz. Yada daha büyük balığın ardından koşarız. Zira artık ilkel beyin ufak avlarda bizi mutlu edecek kadar dopamin vs. salgılayamaz haldedir. Balık bağımlısı olmuşsunuzdur.

    Bir düşünün, bizim evden izin almak, sabahın köründe kalkmak, yola düşmek vs. ile çektiğimiz çile, balıkta, kah pislik, kah şeyimizi donduran soğuk, kah elimize batan iğne vs. ile katlandığımız işkence... Bunlar, bir alkol bağımlısının çektiği çile ve sonrası işkencesine ne kadar benziyor di mi? Alkol beynin o hormonları işleme mekanizmasını etkiler. Böylece, bağımlılık yapar. Neticede balık bağımlısı da, aynı beyin mekanizmaları ile hormonlardan etkilenir, ama alkol gibi lanet bir şeyi vücuduna sokmadan.

    Avcılık temel içgüdülerden birisi. Ve bizi "avla" modunda zorluyor. Avlanmak bir ihtiyaç halini alıyor, yerine getirilmesi gerekiyor. Ama bu güdüler, avlama işi bitince, ne yapacağımızı söylemiyor. Unutmayın, içgüdüler tek bir hareket tarif eder: yakala. Düşünemeyen bir sistem olan ilkel beynin "yakala ve ye" gibi bir silsile tarifi mümkün değildir. Ve bu güdü, balığı yakalamakla, zaten tatmin olmuş olacaktır.

    Ama sonrası? Normalde, biz balığı elimize aldığımız anda, bir diğer güdü olan "ye şunu" güdüsünün devreye girmesi gerekir. Bir ayıda balık avlar. Aynı güdü, yakala şunu der ona da. Bir martı da aynı şekilde. Bir arslan, bir köpek, kaçan bir şey gördüğünde "yakala, avla" güdüsü işbaşına gelir, aynı şekilde, tıpkı insandaki gibi. Ama hepimizde, eline, ağzına neyse, yenecek bir şey aldıysan, onu ye diyen bir içgüdü daha var.

    Peki bu içgüdüyü neden kullanmıyoruz? Cevabı aslında basit. Ne bir kuş, ne de balık bizim doğal yiyeceğimiz değil. İlkel beynimiz, balığı ele aldığımızda onun bir yiyecek olduğunu farkedemiyor. Çünkü, herşeyden önce, biz bunları o halleriyle değil, pişmiş haliyle yiyecek olarak görüyoruz. Elimizdeki balık, ilkel beyin için bir yiyeceğe benzemiyor, öyle durmuyor, öyle kokmuyor. Sonuçta da "ye bunu" diyen bir içgüdü tetiklenmiyor.

    Fakat, elinde balık varsa, bir şey yapman lazım ve o anda düşünen üst beynin devreye giriyor. Bundan sonrası, dediğimiz gibi, senin düşüncelerine kalmış.

    Peki neden ustalık arttıkça, geri salma oranı da artıyor? Aslında basit. Şimdi şu noktaya bir bakalım.

    Sizin neyiniz geliyor? Hemen hepimiz, içimizde bir "balığa git" baskısı hissedip, "balığım geldi" demez miyiz? Evden çıktık, giderken, telefon çalsa, sorsalar "Et temin edeceğim, yemek bulacağım" demeyiz, "balığa gidiyorum" deriz.

    Kısaca, hemen hepimizi balığa gönderen, "balığa git" olarak ifade edilen avcılık dürtüsüdür. Sonra neler olur? Balığa gideriz, oltayı atarız, bir balık gelir, yakalarız. Hormonlar filan, mutlu oluruz ama elimizde yeni bir durum vardır. Bunu yemek iyi olur diye düşünür alır gideriz. Peki bu olayda aslında neler olur? Bizi oraya götüren şey bir içgüdü. Bunu hatırlamayız, bu aklımızda kalmaz. İçgüdünün yaptırdığı şeyi sorgulamak, hatta farkında olmak bile mümkün değildir, sadece yaparsınız. Ama balığı yakalayınca ne yaptığınız, benliğiniz, düşünceniz ile gerçekleşen bir şeydir ve hatırlarsınız.

    Ve bu yaptığınızı bir şekilde sorgular, hatırlamaya çalışırsanız, hatırlayacağınız içgüdüsel balığa gidişiniz, avınız ve o yakalama sürecinin verdiği mutluluk değil, orada düşünerek, hafızanızla elde ettiğiniz yiyecek, et, yemek kısmı olur. bu da, neden balığa gidiyorum sorusunun kafanızda "elbette ki et temini için" olarak şekillenmesine yol açar.

    Ama insandaki tek içgüdüler seks ve avcılık değildir. Merak, kendini geliştirme, yarışma, başarı hissi gibi bir sürü içgüdü daha vardır. Bu nedenle insanlar ok ve yayı icat etti, avlarını daha iyi nasıl yapabilirim merakıyla mesela. Ve işte bu güdüleri kuvvetli olan bazıları, balığı yakalamak, yani avlanma sürecini iyileştirmek, merak güdülerini tatmin etmek, başarı hazzını daha çok yaşamak gibi içgüdülerinin baskısıyla, daha farklı arayışlara girerler. Mesela sahip olma dürtüleri, onlara binlerce liralık kamışlar, makineler filan aldırır. Gider kendi takımlarını yaparlar, icat ederler filan. Bu süreçte, işin rengi değişmeye başlar. Tipik bir balıkçı için bilinçaltında kalan balığı yakalama süreci, daha çok emek verilen, içice geçmiş, çok katmanlı bir içgüdüleri tatmin sürecine döner. Bu durumda, balıkçı, kullandığı şu yemin daha iyi netice verdiğini, bu misinanın daha kötü netice verdiğini vs. tek tek işlemeye başlar hafızasına. Sonuçta ne olur, balık yakalama sürecinin kendisi de kişinin hafızasında yer etmeye başlar.

    Tipik, yeni başlayan ve/veya merak vs. güdüleri çok gelişmemiş olanlar, aynı taşta, aynı takımla aynı balıkları doldurur gelir. Bu durumda, onlara sorarsanız, balık yakalamak, yakalama süreci ve hazzı değil, kovadaki (son dönemde strafor kasa moda oldu gerçi), livardaki balık miktarıdır hazzın kaynağı. Ama kendinigeliştirip, merak edip, daha iyisini arayan, daha büyük ve çok katmanlı bir keyfi, bi mutluluk kokteylini balık tutma süreciyle yaşamaktadır ve bu süreci de çok çok iyi hatırlamaktadır.

    Sonuçta, ustalaşan, bu işi öğrenen, kendini geliştiren, hatırlayabildiği ve çok daha mutluluk veren (=hormonlar vs. vs.) balık yakalama sürecini yaşar. Sonuçta elde ettiği balık onun için önemsizdir, ondan alınacak bir keyif (tok mide, damaktaki usare vs.) bu süreçteki keyfin yanında hikayedir. Bu balıktan elde edebileceği keyfin dibine vurmuştur, onu yemek, öldürmek vs. ihtiyacı hissetmez, çünkü tatmin olmuştur bol bol. Ve gider onu geri salar, yada yanındakine verir filan.

    Yakala bırak olayının gelişmesi için bu sürecin yaşanması, yani yakalama sürecindeki aksiyonların katmanlar halinde gelişip o balığı yemekten daha çok zevk vermesi gereklidir. Son dönemde artan seçenekler bunu körüklüyor. Eskisi gibi değil, makine, kamış, yem, takım vs. vs. çeşitleri, insanı meraklı olmaya, seçim yapmaya, sahip olmaya dürtülüyor. Bu da ister istemez, balık tutma sürecindeki keyfin, mutluluğun hatırlanır ve daha yüksek olmasına yol açıyor. Sonuçta bu keyfi yaşayanlar arttığı için, doğal olarak, yakaladığı balığın eti ve canı kendisine bir şey hitap etmeyen balıkçılar da çoğalıyor. İşte bu yüzden son dönemde bu yakaladım, saldım, yakala bırak vs. olayları hararetleniyor.

    Bir düşünün. Eskiden iğne alacaksanız, bir norveç iğne vardı, bir de singapur iğne. Değilse, dökme, çin malı ucuz iğne. Biraz usta olanlar bir de fransız iğne ve japon iğne olduğunu bilirdi, bunlar ustalık sırrı gibiydi. Ya şimdi? Forum burada, açın okuyun, 2006 yılında iğne tavsiyesi isteyen bile olmazdı doğru dürüst. Ya şimdi, bir iğne dendi mi, bin çeşit tavsiye geliyor. Netice ne oluyor? Birisini seçen, eğer istediğin randımanı alırsa, yakalama süreci somutlaşıyor, keşfetmiş, başarmış olmanın hazzını yaşamaya başlıyor.

    Bunları yaşamış biri olarak, tavsiyem şudur. Evet, balığın elinizde can verdiğini hissetmek çok tatmin edici. Onu tavaya koyup mis gibi olmasını sağlamakta çok heyecan verici. Ama inanın ki, keşfederk, yeni yerler, av yöntemleri, türler vs. vs. ile yakalama sürecini geliştirmek, kendi sahtesini yapmak, fly bağlamak, takım icat etmek, yeni bir misina keşfetmek, hiç alakasız zor balıklar ardında gezmek hepsinden kat be kat
    daha keyif verici. Ha, böyle yapar, yakalarsanız, gerisi zaten size kalmış, ister salarsınız, ister afiyetle yersiniz. Fakat, emin olun ki, o tür bir yakalama hazzından sonra o balık size acayip tatsız, yavan, gereksiz ve taşımaya değmez bir mahluk olarak görünecektir.
     
  11. Son mesaj uzunmuş. Üşendim okumaya. :D
     
  12. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Ben her iki şansa da sahibim. Hatta saha fazlasına da. Sana basitçe şunu sormak isterim. 2 gün olta başında bekleyip sonunda yakaladığım balığı salmak, acaba ne demektir?

    Sana basit bir şey sorayım. Ava nereye gidiyorsun? Kaç çeşit takım kullanıyorsun?

    Bir düşün bakalım, eline dur tava boş kalıyor diyerek çapari, dur lüfer zamanı diye, büyük ihtimal 3 sene önce aldığın/yaptığın uzun olta, zoka neyse onu salıyorsun dimi suya? En son ne zaman, yeni bir takım icat ettin, denedin? En son ne zaman, daha önce hiç denenmemiş bir yerde bir şeyler aradın?

    Senin balık yakalama sürecinden tek hatırladığın, dönünce kovanda olanlar. Dedim bak, senin yazını görmeden daha. Sen oradan ne getirdiğini hatırlıyorsun sadece, seni oraya neyin götürdüğünü değil. Oysa ki onu hatırlayıp, onu zenginleştirirsen, çok daha mutlu, çok daha iyi olacaksın. Sonra gene salmazsan salma, o senin bileceğin şey.

    İstanbul'da ne yakalayayım diyorsun? Ne yakalamaya çalıştın ki bugüne kadar? Çapariyi sallayıp, kalkan mı yakalayacağını düşünüyorsun Tarabya'da? Yeniköyde uzun olta çekerken orkinos mu yakalayabileceğini düşünüyorsun? ama emin ol boğazda hepside var. Tek gereken, niçin gittiğini anlaman, kavraman. Oysa sen ne getirdiğine odaklandığın için, çok, ama çok şeyi kaçırıyorsun, emin ol.
     
  13. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Sona doğru bir "Özet geç lan..." kısmı eklemek geçti aklımdan ama vazgeçtim. Zaten yazdıklarımız, aslen özetin özeti aslında.
     
  14. roy

    roy roy

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Istavrit tutarsin, pek de lezziz diye kiraca tutmazsin. Bence sen yakala&birak yapilacak baliklarini ve tekniklerini birbirine karistiriyorsun. 5 kilo sirf ordan gecen bir tanidigina vermistin yahu ne 6 kilosu. 20 yoksa 15 rahat vardi. Perch de ayni sudan cikiyor. Keyfimin kahyasi isterse niye ara sira alip hapir hupur yiyorum? Niye garanti perch avi varken busuru para harcayip saatkerce yayin bekliyorum? Anlayamazsin. Anlayabilmek icin denemis olman lazim.
     
  15. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Sorunda burada başlıyor. Nedense, yakala bırak yapanlar suçlanıyor bir şekilde, ya delirmekle, yada egoist, işkenceci olmakla filan.
     
  16. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    İstediğin kadar uzun yaz, argümanlar geliştir. Yine de bu konuya girmek için hep yakala&bırak turna avı yazan başlığın üzerindeki linke tıklayarak gireceksin. Hiç bir zaman yakala bırak sinarit avı, lüfer avı filan gibi bir başlık göremeyeceksin. Çünkü deniz avında ne geleceği belli olmaz, ava gelen balığı salmak fikriyle gidilmez. Gelen balığı herhangi bir sebeple salarsın o ayrı bir konu. Tadını beğenmez salarsın, nadir bir balık olduğu için salarsın, ihtiyacından fazlasını salarsın, evde yiyecek adam yoktur salarsın vs. Ama yeri geldiğinde de alırsın, deniz avında mutlaka hedef balıklar vardır. %100 yakala bırak avları ise büyük oranda tatlı sularda görülür. Göle sahte atarsan turna gelir, hamur atarsan sazan gelir. Sen de bu balığı alıp almayacağını önceden biliyorsundur, tatlı suya sırf balık tutma zevki için gidilebilir ama deniz avında durum farklıdır.

    Bir haftadır yazışmalarınızı izledim. Birbirinize hakaret ettiniz durdunuz. Neden? Çünkü işin özünü kavrayamıyorsunuz. Ben o noktayı gözünüze sokuyorum, yine ısrarla anlamak istemiyorsun, çünkü her şeyin en iyisini bilirsin ya.. O yüzden de bu tartışma "et için bohçacılık yapıyorsunuz" diyenlerle " zevk için balığa acı çektiriyorsun" diyenlerin kısır tartışması olarak sürüp gidiyor.

    Oysa ben diyorum ki, ikisi de değil. Deniz avlarında yiyecek balığı avlamak, tatlı su avlarında sportif balıkçılık ön plandadır. Lezzetli balık eti için, diğer balıklar da mücadele zevki için avlanır. Yenecek balık alıkonulur, yenmeyecek balık da kişi bir doğa düşmanı değilse geri salınır. Argümanları doğru koymazsan işin içinden çıkamazsın.

    Balık avlamak senin uzun uzun örneklerle açıklamaya çalıştığın gibi cinsellik benzeri bir iç güdü, bir ihtiyaç değildir. Öyle olsa bütün insanlar, en azından erkekler bu ihtiyacı gidermek için balık avlardı. Madem bir ihtiyaç neden insanların sadece küçük bir bölümü amatör balıkçı oluyor? Avcılık özünde bir yiyecek bulma faaliyetidir, bugün de bazı insanlarca ticari olarak bazı insanlarca amatör olarak yapılmaktadır. Sen ve senin gibi düşünen bir kısım kişi, balıkçılığı bir iç güdü tatmini, zevk için yapılan bir faaliyet olarak gösterip bizim yaptığımız balıkçılıktan daha üstün bir yere koymaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de yakala bırak avda balığın ölmemesini ön plana çıkartıyorsunuz.

    Sizin bu mantığınıza göre köpeklere, eşşeklere tecavüz edenleri de hoş görmemiz, eleştirmememiz gerekir. Öyle ya onlar da bu işi zevk için yapıyor ve hayvanı öldürmüyorlar. Üstelik tecavüz işleminin hayvanın ağzına kanca takıp çekmekten daha eziyet verici olduğu da söylenemez. Ancak gel gör ki, hiç bir toplumda sadece zevk için bir canlıya eziyet vermek kolay kolay kabul görmez, açıklamayı bu şekilde yapınca da sonu gelmez tartışmalara sebebiyet vermiş olursunuz. Oysa avcılık, basitçe bir yiyecek bulma faaliyetidir. Yenmeyecek olan balıklar da olta avında avın canlı ele geçmesi avantajından yararlanılarak doğaya geri salınır. İşin özü budur.

     
  17. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Hala aynı yerdesin. Bak ne diyorum: Bizzat ben kendim, şahsen, denize yakaladığımı salmak üzere gidiyorum. Belki yerli, belki de yabancı, denize yakaladığını salmak için giden bir sürü de insan tanıyorum. Yeterince açık değil mi?

    Her insanın aynı içgüdülere aynı şekilde sahip olmadığını söyledik, söylemedik mi? Aç, bir daha oku bak. Sen, balığa gidiyorsan, emin ol ki, avcılık içgüdülerin nedeniyle gidiyorsun?

    Düşün bakalım, herkesin saçı, sakalı, boyu, rengi vs. aynı mı? Eğer her insan aynı olsa, herkesin bakla en sevdiği yemek olmaz mıydı? Eğer herkes aynı olsa, vejeteryan diye bir şey olur muydu?

    Önce bir bunu anla: Sen veya ben, farketmiyor, hepimiz, balığa avcılık güdülerimizi tatmin için gidiyoruz. Çünkü biz bu güdüleri daha yoğun insanlarız. Eğer bu güdülerle gitmeseydik, bizimde diğer insanlar gibi gideceğimiz yer balık hali olurdu.

    Ve lezzetli balık alıkonulur falan diye de bir şey yok. Kaç defadır söylüyoruz, bırakacak adam, lezzetli mi, değil mi, bunu düşünmez.

    Bir şeyde de gene acayip bir yanılgı içindesin. Lezzet denen kavram, kültürünle, yetişmenle alakalıdır. Sen deniz kenarında büyümüş, yaşamışsın. Damak kültürün, deniz balıklarıyla gelişmiş. Sence onlar lezzetli. Ama senin gibi yetişmeyen, damak tadı gelişirken tatlısu balığıyla büyüyen birisi içinde sazan, turna vs. lezzetli olacaktır. Biz küçükken deniz filan yoktu. Tuttuğumuz sazanları, gümüşleri, turnaları vs. afiyetle yerdik. Pazara sazan gelirdi, canlı canlı. Para verir alır yerdik ve pekte severdik. Kaldı ki, bugün olsa genel bir lüfer, bir levrek kadar, hatta daha fazla leziz olacağına da eminim. Hele yayın, alabalık... Bunların lezzeti denizde hiç bir balıkta da yoktur aynen.

    Kısaca, senin damak tadın, deniz balığı der, benim veya bir başkasının ki, tatlısu der. Bu nedenle, tatlısuya gidenler balıklar tatsız diyerek salıyor çıkarımın, külliyeten hatalıdır. Özellikle tatlısuya giden hemen herkes, tatlısu balıklarının lezzetini gayet yerinde bulur.

    Ve burada eşeğin büyüğü ahırda bağlı, ama göremiyorsun. Tamam tatlı su balığı tatsız, ok, kabul. O zaman, tonla masraf edip tatlısuya balığa giden ve yakaladığını da salan insanlar, neden bunu yapıyorlar? Hangi akla hizmettir bu aktivite?

    Bak ne diyorsun: "Avcılık özünde bir yiyecek bulma faaliyetidir, bugün de bazı insanlarca ticari olarak bazı insanlarca amatör olarak yapılmaktadır." Eğer avcılık bir yiyecek bulma faaliyeti ise, millet kafayı mı yedi açlıktanda, bir sürü para harcayıp yakaladığını salmak için tatlısuya gidiyor?

    Ve o tatlısuya giden adam, denize gidip bir şey yakaladığında onu salmasını ne engelleyebilir? Neden bunu yapmasın ki? Diyorsun ki lezzetli, acaba, sazanda gayet leziz bir balık olabilir pekala. Ve işte apaçık söylüyoruz, yakalarız, bırakırız, lezzetini filan hiç bir şekilde kaale almayız. bırakacak adam, buna dikkat et, bırakacak adam, lezzetine filan bakmaz, bunu bırakan adam olarak bilfiil ben söylüyorum. Yenecek balık alıkonulur diye bir şey yok. Ben veya başka bir sürü balıkçı, yenecek balığı gayet mutlu mesut gönüllü olarak salmıştır, salacaktır.

    Bunun cevabını vermen mümkün değil, dedik ya, içgüdüsel şeyler hatırlanmaz. Ama şu cevabı bulabilirsen, mantığın bu cevabı da çıkarabilir: Adam, geri salacağı balığı tutmak için neden o kadar yol tepiyor?

    Balığı bir içgüdü tatmini vs. olarak gösteren de ben değilim. En başta söyledim, bu işin üzerine yapılmış tonla bilimsel çalışma var ve elde edilen sonuç bu. Ve dahası gene aynı soruya kilitleniyoruz: Neden adam tutup salmak için tonla masraf vs. edip tatlısuya balığa gidiyor?

    Avcılık, basitçe bir yiyecek bulma faaliyeti filan değildir. Keşke o kadar basit olsaydı. Ve bu, neden yakalayıp salıyoruz sorusunun cevabıdır. Yakalayıp salalım mı, hiç salmayalım mı, biraz mı salalım, yiyeceğimizi mi salalım, tatsız olanı mı salalım, hepsini mi salalım vs. vs. sorularının cevabı da değildir. Yakalayıp bırakmak veya alıp yemek hangisi doğrudur, hangisi iyidir, bunun cevabı hele, hiç mi hiç değildir. Hepimiz, herkes, avcı güdülerimizle balığa gidiyoruz. Bunun ötesi, şahsi tercihlerdir. Elbette limitler vb. sınırlara uymak kaydıyla, herkes gider, avını yapar, sonrasında da kendi istediğine göre, ister afiyetle yer, ister salar. Bu tamamen kendi tercihidir ve kimsenin diğer türlü düşüneni kötülemeye hakkı yoktur.
     
  18. volex21

    volex21 Volkan

    Mesajlar:
    6.735
    Şehir:
    İzmir
    Favori Kamış:
    Okuma V System 2.40 Lineaeffe Spirit Surf 3.90 (fiyat performans 9/10)
    Favori Makine:
    Spro Red Arc 20'lik (Fiyat/Performans : 8/10)
    En İyi Avı:
    Levrek (57 cm - 2.100 gr ) Sargoz (700 GR kadar) Palamut (40 cm üzeri), Lüfer 40 cm, Çipura 950 gr
    Her yazılan mesajı keyifle okudum. Konuya yazanlara teşekkür ederim. Beni lise yıllarıma döndürüp psikoloji dersinde öğrendiklerimi, yeniden araştırarak hatırlamaya zorladı bi takım yazılar. Tarık abi sayesinde de sığ suda yakalanarak, salınan balıkların %97 oranında hayatta kalabildiklerini öğrenerek sevindim. :)

    Sadece bir takım yanlışları düzeltme gereği hissettim.
    İnsanda İç Güdü yoktur Yumurtadan çıkan örümceğin ağ örmesi, arının bal yapması, köstebeğin köprü yapması, su samurunun set yapması, kral kelebeklerinin a noktasından b noktasına gitmesi vs.vs. gibi doğuştan bilinen durumlar içgüdüdür.

    İnsanın içdürtüleri vardır, zamanla, diğer etkenlerle öncelik dereceleri değişebilir.
    Birde insanın zihin yapısı vardır. (İd-ego-süperego)
    Birde güdülenme diye birşey var.

    Zihin yapısı ve güdülenme ile ilgili alıntı yaptığım yerlerden kısa bilgiler verip, uzun uzun okumak istersiniz linklerden bakabilirsiniz.

    Okumak zor gelebilir ama okuduğunuzda kendinizi ve birçok kişinin davranışını mantıklı zeminlere oturtabilirsiniz.

    ALINTIDIR.

    İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) - Freud'a Göre Zihnin Oluşumu[değiştir | kaynağı değiştir]Sigmund Freud, 1930'larda insan bilincinin oluşum süreçleri üzerinde çok ciddi toplumsal ve ruhbilimsel araştırmalara imza attı. İnsanı toplumsal gelişim teorisi ekseninde ele alan Freud bilinci id, ego ve süperego olarak üç ayrı ruhsal kategoriye ayırır. Buradan yola çıkarak insanın toplum içerisindeki sosyal durumu analiz edilmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nın beraberinde getirdiği yıkım ve binlerce insanın ortadan kaldırılması sonucu, ciddi anlamda vicdan olgusunu sorgulamaya giden Freud, bu üç aşama ile insanın karar ve yargı sistemini çözmeye çalışmıştır. İnsanların bir anda nasıl bu üç aşamayı taşıdıkları ve nasıl duygularının kurbanı olabildiklerini yaşayarak gören Freud, buna yüz yıldır tartışılıp çürütülemeyen tezleri ile açıklık getirmeye çalışmıştır.

    "İd", içimizdeki doyumsuz hayvandır. Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, durdurulamayan yanımızdır. Buna verilebilecek en iyi örnek cinsellik, saldırganlık, açlık, kin vb. Bu yönü ağır basan birey vicdan olgusundan yoksundur. Bilincin orta aşaması olarak da, Freud'un izah ettiği Benlik (Ego), doğa ya da çevre ile id arasinda bir denge unsurudur. Çevrede ya da doğada bulunan maddelerin uygunluğunu yine tarafsız bir zeminde kontrol eder ve bu nesnelerin uygun olup olmadığını belirler. Aynı zamanda eleştiri yapan bölüm olup, güdüleri durdurma ile ilgilenir. Örneğin alt bilinç olarak izah edilen id acıktığı zaman hemen bir şeyler bulup yemeyi amaçlar. Ancak benlik (ego) bunun daha uygun bir zamanda olması veya olmaması gerektiğini hatırlatıp onu dizginler. Üst benlik (süperego) kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön veren bölümdür. Bu bölüme vicdan da denilebilir. Bu bölüm daha çok emir ve yasaklara göre bir yol belirler. İyi ya da kötüyü birbirinden ayırmaya başladığımız süreçlerde gelişir ve olgunlaşır. Zamanla aile, anne ve baba, çevre, okul, din, geleneklerden öğrendiklerimiz içselleştirilir ve bizim değer ve kurallar bütünlüğümüzün oluşmasına yardım eder. Bu açıdan bu üç temel bilinç şekillenmesinin belli düzeylerde bizlerde yetersiz olması gerçekten iyi olmaz. İnsan, düşünen bir varlık ve zararı önceden hesaplayabilecek; sonradan öğrenebilecek bir yapıya sahiptir. Kimi bunun Tanrıdan geldiğini düşünür, kimi de Freud gibi Evrim Kuramı şeklinde izah eder. İkisinde de ortak olgu vicdandır.

    Freud'a göre id kişinin ilkel benliğidir. Hazın doyumu ilkesine göre çalışır. Hiçbir sosyal kuralı önemsemeyen idin tek istediği, isteğinin anında yerine getirilmesidir. İdi baskın olarak bebeklerde görebiliriz. İd için aynı zamanda kişiliğin çocuksu tarafı da denilebilir. Kişilik gelişimi dönemlere ayıran eğitim bilimciler id'in, bu dönemlerin en alt basamağında yer aldığını söyleseler de, kişisel gelişim basamaklarının herhangi birisinde sorun yaşayan bir bireyde id'lere çok sık rastlanabilir. Bir bireyde İd'i dengelemek için ego (Kişilik Savunma Mekanizması) devreye girer

    Link : http://tr.wikipedia.org/wiki/İd,_ego_ve_süperego

    GÜDÜLENME

    Çocukların okul dışındaki bilgileri okuldakinden daha istekli öğrendikleri düşünülürse, öğrenmeye güdülenmenin öğretmenler için önemli bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Eğer çocukları bilye ya da sek sek oylarken seyredersek, bu oyunlardaki kuralların çokluğu ve karmaşıklığı karşısında şaşırabiliriz. İlköğretim basamağının son yıllarında okumaya karşı ilgisi ve yeteneği düşük olan öğrencilerin bile pop müzik şarkıcılarını, şarkı sözlerini, farklı müzik aletlerini ve şarkıcıların daha önceki şarkılarını, kasetlerini tartışmaları dikkat çekicidir. Bunların yine okulda daha az karmaşık durumları öğrenmeleri gerektiğinde, normalin altında çaba gösteren öğrenciler olduğuna ilişkin kanıtlar bulunmaktadır.
    GÜDÜ
    Bir davranışı başlatan, açığa çıkaran, anlaşılır kılan, açıklayan, sürdüren ve yönlendiren fizyolojik ve psiko-sosyal enerjiye güdü denir. Güdü canlıları belli hedeflere yönelten ihtiyaç, istek ve dürtü gibi süreçleri kapsan Güdülerin yön, şiddet ve süre olmak üzere üç boyutu vardır. Güdü araç olarak kullanılırsa öğrenmeyi ve başarıyı arttırır. Güdü amaç olarak kullanılırsa öğrencileri sanatsal, estetiksel vb. alanlara karşı istekli ve ilgili hale getirmeyi ifade eder.
    İÇGÜDÜ
    Öğrenilmemiş, değiştirilemeyen, türe özgü kalıplaşmış davranış örneklerini doğuran ve sürdüren güçlere denir.
    DENGE
    Bu kavram, iç çevrenin değişmezliği anlamına gelmektedir. İnsan yaşamını uyumlu bir biçimde sürdürebilmesi için hem bedensel hem de ruhsal yönden dengeli bir biçimde yaşanması gerekir.
    GÜDÜLENME
    Güdülenme bir şey yapmak için harekete geçmek demektir. İnsanlar farklı düzeylerde ve farklı biçimlerde güdülenirler.Örneğin; bir öğrenci, aile ya da öğretmenin takdirini kazanmak için ev ödevini ilgi ve istekle yapabilir. Başka bir öğrenci de daha iyi not almak için çalışırken, bir diğer öğrenci kendi amaçlarına ulaşmak için öğrenmek isteyebilir. Yeterince güdülenmemiş bir öğrenci, öğrenmeye hazır hale gelmemiş demektir. Öğrenciler genelde merak ve ilgi duydukları konuları daha kısa sürede öğrenirler. Öğrencilerin derslere daha çok dikkat ettikleri, ilgi duydukları, ödevlerini yaptıkları ve sınavlar için çalıştıkları zaman, motive olduklarını söyleyebiliriz. Güdülenme ile başarı arasında pozitif bir ilişki vardır

    Link : http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/06/01/966456/icerikler/guduleme-nedir_56399.html


    Son Sözüm: Bu bilgilerinde ışığında bence avlanmak et ihtiyacından ileri gelmemektedir. Salmak veya salmamak kişinin birçok değişkenine, çevresel koşullara, avın koşullarına vs. bağlıdır.

    Balık avını bir kenara bırakalım. Afrikaya Aslan vurmaya giden et ihtiyacını karşılamaya mı gidiyor?
     
  19. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Evet, açıklamayı "zevk için yapıyorum" şeklinde yapınca bu suçlamalara muhattap olmamak imkansız. Madem öyle mantarlı bir iğneye istavrit takıp denize at, gelen martıyı uçurtma gibi uçur. Eminim çok zevklidir, neden yapmıyorsun? Ya da yakala-bırak avlarda yaptığınız uygulamayı sokakta bir kediye yap bakalım, millet ne tepki veriyor. Yakala bırak balık avlarında toplumsal tepkinin çok daha az olmasının tek nedeni balığın özünde yenilmek için avlanan bir canlı olmasıdır, başka bir şey değil.

    Bu konu psikolojideki Yüceltme (Sublimation) isimli savunma mekanizmasıyla yakından ilgili. Bu savunma mekanizması kısaca toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü, eğilim ve isteklerin doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülmesidir. Örneğin, saldırgan dürtülere sahip bir insanın boksör ya da kasap olması gibi.. Amatör balık avcılığı da benzer şekilde, bazı güdüleri diğer insanlardan daha önde kişilerin bir yönelimidir ve toplumun kabul edeceği normalara uyarlanmalıdır. Bu da sadece balığı yemek için avlamak olabilir. Issız adada aç kalan insan da olmadığımız için, yiyeceği kadar avlanmak, piyasada istenilen tazelikte ve kalitede balık bulamamak, doğal balığın sağlıklı bir gıda olması, yenilmeyecek balığın geri salınıyor olması gibi argümanlarla desteklenmelidir. Zevk için yapıyorum dediğinizde, son iki mesajımda yazdığım sorulara muhattap olursunuz ve verecek hiç bir cevap bulamazsınız.
     
  20. roy

    roy roy

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Mantik buysa niye profesyonel balikcinin ekmegine ortak oluyorsun, git balikcidan al hem daha ucuz hem de mesakatsiz vakit kaybetmeden balik yemis olursun derler adama. Hic mi hobi yonu stres atma yonu yok. Boyle yazarak sadece karnini doyurmak icin balik tuttugun sonucu cikiyor aret. Oyle olmadigini biliyorum halbuki