Teorik olarak da pratik olarakta haklısın aslında. Ama benim bahsettiğim işin renginin biraz daha farklı olduğu aslında. Basitçe şöyle söyleyelim. Herhangi iki makina arasında, bel ağrıtma, yorma vs. oranını devir oranı belirlemez. Yani, bir makine düşün, 6.1 devir, bu makine 4.3 devirli bir diğerinden daha az yorabilir. Eğer kol çevirirken yük hissediyorsanız, hele ki bizim malum kilo altı balıklarda, yorucu oluyorsa, aranması gereken daha düşük devir değil, daha iyi makine olmalıdır. Ortada bir de şöyle bir şey var. Devir olayı, aksiyon vs. için kritik bir bileşendir. Yani, bazı aksiyonlar için, bazı işler için, devirden ödün vermek iyi netice vermez.
bu devir rulman olayı fotoğraf makinalarındaki megapiksel olayı gibi. işi bilmeyenleri sayının fazlallığıyla kandırmaya çalışıyorlar. bizimki 20 megapiksel yok efendim bizimki 50 megapiksel vs gibi. halbuki o fotonun kalitesini o sensörün kalitesi belirler, megapikseli değil. sadece tıpa tıp aynı malzeme çap boyut vs kullanılan iki makina da yüksek devirli olan diğerine göre daha yormaz diyebiliriz. aernos 3000sfa kullandığım bir makina. spin makinası olmasına rağmen tekneden attığım avlarda hafifliğinden dolayı sık tercih ederim. geçen yaz foçada 2,5 kg civarı antenli mercan bu makinayla tuttuğum en büyük balıktı. vatoz hiç tutmadım ama tutanlar bilirler antenli mercanda iyi çeker. makina bu av sırasında kilitleme zorlama filan yapmadı yağ gibi sardı. bilgi vermek istedim....
Aynı marka model bir makinada 4 küsür devirde kalite ne ise 6,1 devirde de kalite odur; elbet devirli makinalar da belli şartlarda gayet güzel sarıyor; ancak şu meşhur makinalarını önümüzdeki sezon benim avlağımda bir deneyelim bakalım ne oluyor acaba; ertesi gün kolun bacağın kilitlenip kalmasın da...
Sorun burada zaten; bizim yükümüz 1 kilogram değil; çok daha fazlasına tekabül ediyor; yukarıda da bahsettiğim gibi gelirsin önümüzdeki sezon; bizzat kendin test edersin...
Burada herhangi iki makinayı kastetmediğimi gayet iyi biliyorsun; serisinin en üst modelini kullanıyoruz gerektiğinde ve bahsettiğimiz de bu makinalar... Kilo altı balıkta da gayet yorucu olabilir 8000'lik yüksek devirli makinalar; bunu anlayabilmek için belli yerlerde avlanmak gerek; 4,7-4,8 gayet yeterli geliyor bize; bizim kullandığımız takımlarda öyle pek aksiyon verebilmek mümkün değil zaten... Ağustosta falan beklerim palamuta; gün boyu at-çek yapıp anlarsın 4,8 ile 5,7 arasındaki farkı ve yüksek devrin ne kadar zorladığını...
Sizin koşullarınız farklı; bizim Boğaz'daki koşullarımız farklı; ben şahsen surf kamış ve jig makina kullanarak at-çek yapıyorum; 100+ metrelere ulaştırmak gerekiyor sahteyi ve kullandığımız kurşun ağırlığı 150-220 gr. (bu benim aralığım 250 gr. kullanan da mevcut ve hatta az daha fazlasın); kurşun niye bu kadar ağır??? Çünki akıntı çok kuvvetli ve tekdüze değil karışık sular; işte bu sularda o mesafeden balık alır da çekmeye başlarsanız; hele ki o balık palamut ve biraz da kg. civarında olursa o zaman bizim Anadolu yakası tercihi 4,7-4,8 devir; Avrupa yakasında genellikle tercih edilen surf makinalar 3,5-4,2 devirler ile 5,7-5,8 gibi devirler arasındaki bariz farkı... Tabii bunu açıkça anlayabilmek için yaşayabilmek gerekli sanırım... Şöyle söyleyeyim; 4,7 8000 PG makina ile çekmeye zorlandığımız sarıkanatı geçen spin takımda 4000'lik, 5,2 devirli makina ile parmak ucumla sararak yani çok rahat çektim; burada kullanılan takımların niteliği ile birlikte avlağın koşulları da çok önemli ve fark bundan doğuyor...
Haluk abi, bende 5.4 olanı var, hiç zorladığını görmüş değilim. Kalite farkı tabi öne çıkan. Bahse konu alette sorun şu, çok hızlı sarıyor, çapariye gelmiyor bilhassa. Bunun gibi, her zaman yüksek devir iyi olacak diye bir şey yok. Ama bilhassa lüfer, kofan filan olunca, kaşığı, sahteyi hızlı kaçırabilmek, boşluk vermeden sarabilmek için yüksek debir çok avantajlı oluyor. Bahsettiğin ve üst seviye olarak düşündüğün makinadan da vardı bende, defaten söyledim, denizin dibinde yatıyor şu anda. Devri çok daha düşük olmasına rağmen, bu yüksek devirli makinenin sarma kolaylığının yanına bile yaklaşamıyordu.
Abi sende bizi iyice derede kaya balığı avcısı ettin ya. Boğaz bilmediğimiz yer, gitmediğimiz mekan olsa, tamam diyeceğim de. Tekrar hatırlatayım, boğazda olta atmadığımız, çekmediğimiz yer yok. Ve bilhassa akıntı burnu, sarayburnu gibi akıntının delirdiği yerleri sevmişimdir hep.
Benzetme mükemmel. Kesinkes de doğru. Misal; topuza konulan 2 rulman yerine makine içine doğru yere konan 2 rulman evladır. Ayrıca bazı ucuz makinelerde anti-reverse dediğimiz kısımdaki bilyaları da rulman sayısına ekleyip 23098420938+1 rulmana ulaşan firmalar da yok değil.
Vatoz deli bir şey. Nasıl yakalarsan yakala, belinden yakalanmış balık etkisi yapıyor. Bildiğin kütük çekiyormuş gibi oluyor. Kalkıyor, tamam dediğinde yere yapışıyor geri, buyur burdan yak ondan sonra. Bildiğim o kadar balık arasında, makineye yüklenmeyi gerektirecek tek tür bunlar.
Bahsettiğim üst düzey makina 2008 (model ismi öyle; 2103 yılına kadar üretildi) Stella SW8000PG JDM; Biomaster değil yani; gerçi Biomaster'dan da son derece memnunum aşağı yukarı 4 yıl üzerine; son bakım yapıp satayım diye açtığımda içinde en ufak bir aşınma olmayınca satmaktan vazgeçtiğimi de belirteyim; kiminin memnuniyeti; kiminin memnuniyetsizliği; denize atacağına bana verseydin; karşılığında bir makina alırdım sana beğendiklerinden emsal değer... Sarma kolaylığı ve devir olayına gelince seninle bir türlü anlaşamıyoruz bu konuda; anlaşmamız da mümkün değil; ben deneyimlerime inanmak zorundayım...
Seversin de sen yemli atarsın; ben ağır kurşunla at-çek; avlanma disiplinleri tamamen farklı; ne tutup tutmadığın beni ilgilendirmiyor; ben amatör olarak kimsenin tuttuğu balığa kıskanmam; çok tutana öyle hayranlık falan duymam açıkçası; kendi tuttuğum ile de övünmem; veya yerinmem... İsteyen kaya balığı tutar; isteyen köpek balığı... Yeter ki amatörlük sınırları içinde etiğe de uygun olsun... Tabii geçenlerde uzaktan bir tanıdığım ekibi ile birlikte ve olta ile yaklaşık 300 kg.lık orkinos tuttu; buna hayranlık duymamak mümkün değil tabii ki...
Vatoz konusunda haklısın; yıllar evvel 1,5 kg. civarı birşeydi sanırım; denizin tabanından kaldırana kadar akla karayı seçmiştim... Ondan sonra öyle böyle geliyor (tabii tekneden; kıyıyı bilemiyeceğim); ama bizde öyle aman aman büyük olmuyor bunlar; National'da seyrettiydim; uzakdoğuda tatlı suda bir vatoz tuttular 30 metrekare odaya halı diye serersin Bana öylesi gelse ben kamışı atar kaçarım herhalde... Bizim uyguladığımız at-çek disiplininde iri palamut ve torik de çok zorlar makinayı...
Bak beş sene evvel, neler yazmışız: http://www.balikavi.net/forum/showpost.php?p=652367&postcount=16 Ben gideceğim, taaa amerika'dan özel çelik tel getirteceğim ki, metresi bana 21 dolara patlayacak. Taktığım iğne tek başına 18 TL. Takımı yapmak yaklaşık bir günüme mal olacak. Bir tek takımın maliyeti, kafadan 100 TL'yi bulacak. Bir ay gece gündüz demeden av kovalayacağım her fırsatta. 10kg çeken balık gelince küplere bineceğim ufaklar olmasa diye. En sonunda bir tane balık gelecek o kadar zahmetin karşılığı. O anda da makine su koyverecek, kilitleyecek kalama, balık o takımı alıp gidecek, sonra? Sonra da sen gelip hala bana amanda kaç senedir memununum falan filan teranesi okuyacaksın. Geç bunu artık bi kalem. Biz çinekop tutmaya, istavrit tutmaya alba'nın lyra'ları ile gidiyorduk, kafiydi, gene kafi gelir. Eğer elimizde iyi makine tutuyorsak, öyle düşünüyorsak, o makine o an geldiğinde hakkını verecek, bunun ötesi yok. Eh, senin işini görüyor mu? Gören görmeyen de koca boğazda bir sen varsın, bir o makine var balık tutan sanacak. Git bak, boğazda en az 10 bin kişi dikiliyorsa kıyıda, senin makinenden bin tane bulamazsın. Otur say, ellerindeki makinelerin yarısı, senin o biomaster'in onda biri parasına alınmış aletler değilse buyur gel yanıma. Eğer binlerce kişi, senin yaptığın o işi senin harcadığının onda birini harcayıp yapıyorsa, burada bir soru vardır sayın abim. Sorun neden gidip pahalı makine aldın değil. Sorun, bir sürü para verip aldığın şeyin, görev ve yetenek olarak çok daha ucuz muadillerinden daha fazla iş yapmaması. Ve fiyatını hakedecek bir noktaya gelindiğinde tıslayıp elde kalması. Ha, senin paran varmış, gidip almışsın. Güle güle kullan. Ama gidip boğazdaki üç beş biçare çinekopun ardında koşmakla çok muazzam bir iş yaptığın sanrısından bir uyan artık. Gel, şurada bir hayvanla 1.5 saat cayır cayır kalamaya caz yaptır, sen sarmaya o boşaltmaya yetişemesin misinayı, ondan sonra gör bakalım ne kadar kaliteymiş elindeki alet.
Makinasına bakım yapmayan adamın sonu böyle olur işte; sen makinaya bakım yapma; kalamaya su kaçtığında temizleyip yağlama; sonra kalama sıkışınca makina kötü; tüü... Kaka de... Evet Stella binlerce; onbinlerce kişide olamaz; zaten belki tüm Dünyada onbinlerce kişide yoktur; çünki pahalı bir makinadır; bir makinanın çok satılması onun iyi bir makina olduğunun seviye tespiti değildir; bir makinanın az satılması da onun kötü bir makina olduğunun seviye tespiti değildir; bunları çok iyi bilmene rağmen kelime oyunlarına giriyorsun... Biomaster'dan bahsediyorsan keza gene o şekilde; o da çok fazla sayıda olamaz; hem çokları o bütçeyi ayıracak durumda değil; hem de üst seviye ürün kullananlar daha üst başka model makinalar tercih ediyorlar; ama bakarsan; yani tüm Biomaster ve üzeri seviye makinaların istatistiğini çıkartmaya kalkar isen ciddi bir yüzde payının mevcut olduğunu göreceksin bu seviye ürünlerde... Bir de Biomaster'ın onda birine alınan makinalar ile dolu değil Boğaz; ben Biomaster'ı 750 liraya aldığıma göre senin bu tezine göre 75 liralık makinaların piyasayı doldurmuş olması lazım ki 75 lira ve altı makinalar Boğaz'da çok az görülürler; ancak köprüde bahsettiğin oranda görülebilir bunlar; hatta daha fazlası; ancak köprü tek başına Boğaz demek olmuyor... Balık mevzularına da girmeyelim; 1,5 saat hangi balık kalama alıyormuş merak ettim.... Alıp alın misinayı geri mi sarıyor??? Bir kere makinandaki misina yetmez o 1,5 saatlik kalamaya; bu arada su dök de yanmasın makina...
Hala mı aynı yerdesiniz abi? Bir sürü makinemiz var, ötekilere niye bir şey olmuyor bakım yapmadığımız halde? Bir de şu lafına bak. Adam dandik kalama yapacak, su kaçacak, işim gücüm yok bir de oturup o suyu ben mi temizleyeceğim? Yapsın adama gibi kalama, su kaçmayan. Kalamasına su kaçan makineyse, dandik, adi, döküntü bir makinedir. Noıkta. Var mı daha ötesi? Dandik, döküntü bir şeyi alıp, bakımla vs. ayakta tutacağım diye uğraşacak halim yok. Sanada tavsiye ederim. Kurtul o ömür törpüsü döküntülerden bir an evvel.
O zaman senin elindeki makinaların hepsi dandik Serdar; elindekilerden istediğin modeli getir ben kalamasına su kaçırtacağım onun...
Valla kaç kez denizden topladığımı hatırlamam çoğunu. Şöyle hesap et. Takım yemlenir, uzağa atılır, kamış olabildiğince sağlam yere konur. Ama balık gelir, o sağlam yerden kurtarır kamışı, alır gider. Arkasından koşarsın ve denizden toplarsın müştemilatı. Sonrasında, hemen, derhal, en az 10 dk, takriben bir saat sürecek bir kavga başlar balıkla senin aranda. Gördüğün gibi, söküp kalama temizleyecek filan vakit yoktur. Ve sen galip gelirsin. Tabi elindeki o dandik, döküntü, rezalet şimanovlardan biri değilse.
Makinayı balık tutarken değil; balıktan sonra temizlemek gerekiyor... Shimano ise dünya çapında kendini kanıtlamış bir marka; sen ne kadar yırtınırsan yırtın bu böyle ve değişmeyecek...