Diyarbekir güzel bağlar delale lorke Suları buz gibi çağlar hatune lorke Ali Paşa mahlesinde delale lorke Lorke oynar güzel kızlar hatune lorke Lorke lorke lorke lorke delale lorke Lorke lorke lorke lorke hatune lorke Urfa Diyarbekir Mardin delale lorke Akar sular derin derin hatune lorke Canım oynamak istiyor delale lorke Bana da bir mendil verin hatune lorke Lorke lorke lorke lorke delale lorke Lorke lorke lorke lorke hatune lorke Fazla duygusalım nedense bugün
Her satırı Mendireğe dizili karabataklara benzeyen Bir mektup bırakarak balıkçı koyundan sisler icinde uzaklaşan kayık gibi bir sabah usulca ayrıldın koynumdan Bütün yolcularını Boğaz köprüsünün çaldıgı Araba vapurunun boş seferleri gibi yanlızca rüzgâr gezinir sensiz yüreğimde Durgun bir sudur aslında deniz çocukların acemi oltalarını denedikleri kuytu bir iskelenin tahtaları altına yazdıgım ayrılık siirini okudukca dalgalanır...
Arabaya taş koydum hanımım Ben bu yola baş koydum hanımım Seni gelecek diye hanımım Bir yanımı boş koydum hanımım Kekliğim vak vak ufak ufak ufak bas Aç kolların sar boynuma İster öldür ister as Arabası dört teker hanımım Beyoğlu'na kum çeker hanımım Beyoğlu'nun kızları hanımım İşmar eder göz süzer Kekliğim vak vak ufak ufak ufak bas Aç kolların sar boynuma İster öldür ister as Çok damarmı oldu ne
OMAYRA Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana Mendili kan kokan sevgili arkadaşım Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın macerasında yolun sonunu söylüyordu günahkâr iki melek olan sağdıçlarım Al birkaç bulutlu sözcük atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman mekik, taflan, kar kesatı bir iklim aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik bu ilişkinin topografyasını mezhepler tarihinden bulup çıkardım adanan boynunda o gümüş zincir bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda işte yazgının kara zırhlısı! Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork! Çünkü hiçtir bütün duygular Korkunun verimi yanında Benim ruhum nehirler kadar derin! Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin! Arı bir sessizlik duruyor şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta gövdenin demir çekirdeği kalkan teninin altında sana okunaksız bana saydam giz içindeki uğultunun izini sürüyorum bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini harabeler diriliyor heykeller tamamlanıyor kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde başka çağlara gidip geliyoruz aşk tanrısı için seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde aşkın kaplan ve yılan düğümüyle Öpüyorum seni boynundaki yaradan iniyorum kaynağına aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor dokunuşlarımın parıltısında düğümlü mendilin, gümüş zincirin sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler çözülüyor avuçlarımda Tılsım tamamlanıyor ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim tılsım tamamlanıyor dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle sevgilim oluyorsun uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına Adın yoktu tanıştığımızda eksiğini de duymadık bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini adının yerine kullandık Adın yoktu tanıştığımızda sonra da olmadı çünkü başka biri oldun zamanla Şimdi adın var şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri yükseliyor ve tehdit ediyor kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini yüzümün pususunda geziyor sularda bilenmiş bıçaklar uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım etimle ruhum arasında çelişen ilke geri döndü bana kendi ellerimle kurduğum kara büyüden içimdeki tarih bitti siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini ve şimdi adın var ve şimdi ikimizin vaktinde intikam saati geldi Omayra, bu adı verdim sana ve mevsimleri bütün anlamlarıyla iki çakılına bir deniz vereyim hayallerine mavi buğday dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim esmer ve çırılçıplak bir gecede bütün düşmanların gelecek koynumdaki cenazene Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken kucağımda başın gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını kendi enkazımın üstünde kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan öldürerek yaşatacağım seni kendimde Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün gücünden habersiz sakin gülüşün kamçılıyor içimdeki bütün köleleri ben ki hileli bir oyun, birkaç kırık zar ve kara muskalı tılsımlarla almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime asıl sen tutsak etmişsin beni dünyaya kapalı kapıların ardındaki içi boş sessizliğine sığlığın, sevgisizliğin o sonsuz kendiliğindenliğin dünyanın sana değmeyen yerleri nasıl da çekici yapıyor seni o kadar bağlandım ki tutkusuz bedenine ya öldüreceğim seni ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra uğultusu geliyor ta derinden gövdemin geçtiği masalların içimdeki deprem ayakta tutuyor beni geri dönüp vuruyor çalınmış zaman bak sana korkaklığımı veriyorum var olmanın bütün varoşlarından ben yenildim, işte silahlarım tılsım tamamlandı sonuna geldim çizgilerini sildiğim bir büyük haritanın aşkım ölümün sınırında Omayra olduğun yerde kal kımıldama!
şimdi saat sensizliğin ertesi yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın avutulmuş çocuklar çoktan sustu bir ben kaldım tenhasında gecenin avutulmamış bir ben... şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim ki bu yaşlar utangaç boynunun kolyesi olsun bu da benden sana ayrılığın hediyesi olsun soytarılık etmeden güldürebilmek seni ekmek çalmadan doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun.. şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum bu son olsun be..bu son olsun! bu da benim sana ayrılırken mazeretim olsun! şimdi saat yokluğunun belası sensiz gelen sabaha günaydın! işi-gücü olanlar çoktan gitti bir ben kaldım voltasında sensizliğin hiç uyumamış bir ben... şimdi dişlerimi sıkıp dudaklarıma kanamayı öğrettim ki bu kızıl damlalar körpe yanağında bir veda busesi olsun bu da benden sana heba edilmiş bir aşkın son nefesi olsun... kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü bütün saatleri öylece durdurabilmek için çıldırasıya paraladım kendimi lanet olsun! artık sigarayı üç pakete çıkardım günde olsun be! ne olacaksa olsun! bu da benim sana ayrılırken şikayetim olsun gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun) Yusuf Hayaloğlu
Sitemizde şiirden gerçekten anlayan iki kişinin olması beni inanılmaz mutlu etti Yakup ve Aslı kardeşlerimize biraz evvel yazdıgım bir şiirimi armağan ediyorum Biliyorum çok duygusal bir şiir ama ne yapayım bugünkü ruh halim bu işte Esmerim bicim bicim Olurum esmer icin Alem bana dusmandir Esmer sevdigim icin oy Hele loy loy loy kibar yarim esmerim oy Hele loy loy loy guzel yarim esmerim Esmer bugun aglamis Yuregine daglamis Kara kasin ustune Siyah pusi baglamis oy Hele loy loy loy kibar yarim esmerim oy Hele loy loy loy guzel yarim esmerim Bir tas attim havaya Geldi dustu araya Onbes kizi kandirdin Bir sise lavantaya oy Hele loy loy loy kibar yarim esmerim oy Hele loy loy loy guzel yarim esmerim İçelim güzelleşelim
BİLİMSEL AŞK Seninle biz birbirimizi 180 dereceye tamamlayan üçgen açıları gibiyiz, Çünkü sen benim aklımı kompleks sayılar gibi yaptın, Seni düzgün hızlanan hareketle seviyorum, Eğer kalbimin bileşkesini alırsan, tanjantı sen, kotanjantı sen Sen ve ben yalnız bir molüz. Senin o güzel DNA'n kalbimin çizgili kaslarını gıdıkladı, Haydi! Bana oogenez hücreni teslim et! Zigot meydana getirelim. Sen ve ben aynı dokuda iki alyuvar gibiyiz, irisimi sana çevirdiğim anda, Adrenalin oranım boyumu aştı. Pandorinam, hipotenüsüm, analitik düzlemim benim, Seni 16 eş parçaya ayırıp, her birini tek tek sindirim yollarıma gönderirim. Sen benim için Kanuni'nin hazinelerinden daha değerlisin! Seni kalorisi düşük bir besin gibi seviyorum. Akdeniz bölgesinde üretilen besin maddeleri bile sevgim kadar çok değil, Canım istersen benim entegralimi al, istersen türevimi, Sana tüm iç organlarım feda olsun. Biz bir çözeltiyiz, Sen çözülen, ben de çözücü maddeyim, Aşkımız aruz vezniyle yazılmış bir edebi eser gibi, Nasıl da aliterasyon yapılmış kelimeler gibi aynıyız farkında mısın? Sana olan sevgim bir uçaktan eğik atışla atılmış bir tas gibi, Canim! Sana verdiğim çift çenekli bitkiyi koku epitellerine götürürken, Sanki 10 tabanında logaritma bilmem kaç gibi oluyorum. Ama sonumuz ne olursa olsun, Seninle ben bir koloni gibi iç içe yaşayacağız !