Volkan Konak - Feriğim açılır açılır gözleri gülüm içinde yeşil çam ağaçları uyanışların en tazeleri odamızdan geçer gülüm seninle feriğim fidanım feryadım hey benim zizil parmak memleket gözlüm geceler hep peşimden koşar göğsüme takıp yönümü buldum kalp verdin onur verdin yetmezmi deli fişeğim feriğim fidanım feryadım ey benim zizil parmak memleket gözlüm
Sevgilim, yeşil eriğim benim Ben içine hapis olmuş çekirdeğinim senin Hapiste günler ağır geçer diyorlar Olsun be ben vazgeçtim hürriyetimden Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma yüreğimi Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime Kaldır öpülesi anlını ve bak bana Gördün mü gülüm Birtek gözlerim değişmedi yine, bir tek gözlerim Benim en büyük kudretim Senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek Hatta şu an Islak şehrimde geceliğinle balkondasın Bende dokunmaya çalışıyorum İnce parmaklı ellerine Kaldır öpülesi anlını ve bak bana Göroz değil kararan Yüzümde ışığından ayrılmanın kederi Birazda işte geldik gidiyoruzun hüznü var Ama gördünmü gülüm Birtek gözlerim değişmedi yine, bir tek gözlerim Feriğim fidanim feryadım Ey benim zizil parmak memleket gözlüm
KIMI SEVSEM SENSIN kimi sevsem sensin / hayret sevgi hepsini nasıl değiştiriyor gözleri maviyken yaprak yeşili senin sesinle konuşuyor elbet yarim bakışları o kadar tehlikeli senin sigaranı senin gibi içiyor kimi sevsem sensin / hayret senden nedense vazgeçilemiyor her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet sarışın başladığım esmer bitiyor anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli dudakları keskin kırmızı jilet bir belaya çattık / nasıl bitirmeli gitar kımıldadı mı zaman deliniyor kimi sevsem sensin / hayret kapıların kapalı girilemiyor kimi sevsem sensin / senden ibaret hepsini senin adınla çağırıyorum arkamdan şımarık gülüşüyorlar getirdikleri yağmur / sende unuttuğum hani o sımsıcak iri çekirdekli senin gibi vahşi öpüşüyorlar kimi sevsem sensin / hayret in misin cin misin anlamıyorum atilla ilhan
SUSTUM… OYSA SÖYLENECEK NE ÇOK ŞEY VARDI… Dipsiz kuyularda bırakıp gittin… Haykırmak vardı ardından, terk edilmişliğe isyan etmek, etekteki taşları bir bir dökmek ve sonra ağzıma geleni söylemek gidişine… SUSTUM… Oysa söylenecek ne çok şey vardı… Hani düğümlenir ya insanın boğazına kelimeler, hani anlatmak istersin de sözler tükenir öyle çaresiz, öyle suskun… Biliyorum şimdi ne söylesem anlamsız gidişine… Yolun sonunda bir ben; Sana aşık, sana tutkun… Canımı acıtırken yokluğun… SUSTUM… Oysa söylenecek ne çok şey vardı… Ürkek ve çekingen bir çocuk gibi bez bebeğimle saklanıp bir köşeye hiç ses çıkarmadan öylece bekledim seni Oysa gezdiğin her sokağın kaldırımında dolanmalıydım ayaklarına bir taş misali Sonra çıkıp da karşına gözlerinin taa içine bakıp 'sadece sana sevdalı bu yürek' demek vardı… SUSTUM… Oysa söylenecek ne çok şey vardı… Biliyorum dönmeyeceksin… Sana uzanan ellerim hep boşluğa, hep yalnızlığa dolanacak… Ve biliyor musun böyle hayalini kurmak da güzel yokluğuna sarılıp Oysa çarem, umudum, yarınımdın… Bundan sonra ne zaman konuşmak istesem dudaklarıma bir mühür gibi konacaksın… Sevdamı en çok anlatmak istediğim suskunluğumsun artık… BEN DE SUSTUM… Oysa söylenecek ne çok şey vardı
okyanus bağlarında yalnızlığımı hiçbir şeyi unutamadım senin kadar gözlerimi kapa yelkenlerim rüzgârınla dolsun savaştın barıştım şarabi gecelerin mürdüm eriği rayihası kuru duvara demir atan gemilerin sıcacık karşılaması dudaklarımda barıştın savaştım janjanlı gülüşler ve ilk sevişmelerin sıcaklığı kadifemsi dokunuşları kalbime sakla hâlâ unutamadım denizini yitiren amiralin gözyaşlarını Ahmet Gök
suyun korkusu gelevera deresi bir gözü kapalı itecekmiş gibi bir el korkuyorum boşluklara sızdığın yatağımdan bu kaçıncı deniz geçtiğim aynada kendime bakmalarla yorgunum yüzümde hüzünler yüzüyor eriyorum zaman azalıyor koy verme kendini iki otuzüç kaynaktan aldığın su bugün sonsuz oldu hey gidi hırçın denizin çocuğu “hiç mi duşunmedun sen....” * senin peşinden akacak suları üç geceyi güne günü geceye karıştırmaktan sonsuz suların boşluğunda nice yürekleri yatağından almış bir bardak çayın buğusu su kırıldı aynam çürüdü şimdi bütün yollar şimdi bütün dereler şimdi bütün sular sessiz dört hüzünler gözlerimde akarsu önce saçlarını kalbine gömdüm kimse görmesin suyum buharım sakın üşüme beş kalbinin kırıkları avuçlarımda gitmemden korkuyordun ama yorgun kuşun kanat seslerinde karanlık karanlık gece “koy verdun gittun beni...” * altı bu yolları sen seçtin senin tadından habersiz senin şarkılarınla ağlayan kanserin çaresiz anneleri mendraleşen ma lazuri gemabirs bu şiir kazım koyuncuya yazılmıştır AHMET GÖK
bilmediğim lisanda şarkılar söyle bilmediğim lisanda şarkılar söyle güzelleşsin dudağın içinde sen ‘ol içinde ben olayım içinde içimiz dışımızın olmadığı bilmediğim lisanda şarkılar söyle havada kelimler uçuşsun ben bir şey anlamam sen bir şey anlama anlamda anlamımız anlamsız olmadı bilmediğim lisanda şarkılar söyle sen bana geç ben sana geçeyim geçişti geçişimiz geçtiği yere kadar
günaydın romantik kız şiirlerinin hepsi çok güzel bazılarına birşey yazmıyorum hepsini aradan çıkarayım bari
Yüzde On Mutluluk Yüzümü kırık bir aşkta parçaladım, bu bir Küçük bir çocuğun gülücüğünü yüzünden çaldım, bu iki Özlemler biriktirip yakamda taşımadım, kabul Gece rüzgârından öpücükler çoğaltmadım, o da kabul Misyonerlerimi yağmurda bırakmadım, üç-dört-beş Gramofonda taş plak dinletmedim veremli sarışına Yastıklarda izim kalmadı yurdum kayboldu benim Savaşmadım, barışmadım gökyüzüne asılmış ayla Ben değilim hayatın güvertesindeki çıplak tayfa, etti dokuz Bir kaldı, ki o yüzde ondur Yüzüm kırık dolaşırım hâlâ oguzhan akay
İŞTE SİZE DÜNYANIN İLK ŞAİRİ VE ONUN İLK ŞİİRİ Dünyanın İlk Aşk Şiiri Dünyanın ilk aşk şiiri, yıllardır İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. 4 bin yıllık çivi yazısı tablet, Şiir bugün için bile, erotik dizelerden oluşuyor. Sümerce çivi yazılı tablet, 1889 yılında, Bağdat'ın 150 kilometre uzağındaki Sümer kenti Nippur'da bulundu. Tablet 55 yıl önce ABD'li Sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından okundu. Aynı dönemde tableti Türkçe'ye ise bugün 94 yaşında olan Türkiye'nin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ çevirdi. Sözleri Sümer döneminin bir yansıması. Şiirin hikayesi: Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve toprağın verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral'ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Enlil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu. Dünyanın ilk aşk şiiri: Damadım, kalbimin sevgilisi. Güzelliğin büyüktür baldan tatlı. Aslan, kalbimin kıymetlisi. Güzelliğin büyüktür baldan tatlı. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Yatak odasında bal doludur. Güzelliğinle zevklenelim. Aslan seni okşayayım. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Damadım benden zevk aldın. Annem söyle sana güzel şeyler verecektir. Babam, sana hediyeler verecektir. Sen beni sevdiğin için. Lütfet bana okşayışlarını. Benim Tanrım, benim koruyucum . Tanrı Ellil'in kalbini memnun eden Şusin'im. Lütfet bana okşayışlarını .
GÖLGE LİK Sudan çiktigimda gördüm isiklari bash harfi a Üstümde defolu bir gölge vardi tutunamayan Asklarindan yikanir herkes sarkidaki nefesle \'Bir günah gibi\'dir sahibini kaybetmis bir gölge Ucunda yarim kalmis asklarin gölgesiyle dolasir Yorgundur o yüzden, aslindan çok oguzhan akay