GELDİGİMDE Geldiğimde notun duruyordu masanın üzerinde Sekizde yatmıştın Saatime baktım sekizi beş geçiyor O gün anladım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığı Aramızda düşman gibi duran zamanı O gün anladım Senin bana erken Benim sana geç kaldığımı Murathan MUNGAN
Gün kaldı hatıraların tadında Gün zehir,gün yangın fırtınaları Gün yeniden... Bak şimdi güne pencerenden, Kalbini gör ister bir yıldız sonsuzda İster aşkın hayallerinde Gün bitti... 28/08/2007 23:00,Sky
Gül,kan ve şarap... Bak yine yuvarlandım tepelerden.Yine üzerimde toz toprak. Ateşli sevişmelerin izleri değil bunlar, yüzüme çarpan çalıların dikenleri parçaladı etlerimi. Akan kanlara aldırma, biraz oksijenli su biraz tentürdiot çaresi onun.Sileriz güzelce izler desen kalır diğerlerin üzerinde. Bir eksik bir fazla ne fark eder ki.Hem düşünsene hayatın izleri façam olmuş, bir hayat kabadayısıyım işte.Külhanbeylerin usturaları acıtmıyor canımı bilirsin. "En el hakk" dedim de...Taşlar değdi işte tenime.Boşver değen taşları, ya bu gül ne... Ah o gül... Ah... Değme hançer işlemez de böğrüme, bir gülün yaprağı yıktı dağları üzerime... Değme boş taşları atladım da, gül tutan eldi koyveren beni. Bakma kırılmış ayaklarım ne gam.Yol önümde sürünerek de olsa menzile varmak kolay... Üç gün, bilemedin beş gün,bilemedin sin altında sağlam olacak onlar da... Ya ruha sirayet eden hançerler onlara ne çare? Ne çare inanıp da yok oluşlarını gördüğümüz dağların yüce artlarına? Lal olan sevgilinin dilindeki zehre ne çare? Lal dibinde kadehin içsen ölüm.Lal içinde şarabın içsen hayat.Söyle hangisidir sevişirken hançer eden sevgili? Söyle hangisidir kendini dağ zanneden göğü göremeyen sevgili? Söyleyemezsin sisler ardında hayatların meraklı esiri... Bak yine yuvarlandım tepelerden. Bu kanlar senin tırnaklarından değil, kalbimi söken dişlerinin eseri.Bu izler desen hep vardı ha bir fazla dedim ya façam olur.Bu zilerin olacağını bilerek sevdim seni. Bir tren istasyonunda, en ateşli sevişmenin zirvesinde raylar üzerinde soğuk fener ışıklarının altına itileceğimi bilerek sevdim seni. Gözler değildi...Ten hiçti pegassusun kanatlarının yanında.Hüznünde, sakladığım isyanlarımla yıktım kaleleri. Gün akşama devşirdi... Ateşli sevişmelerin izleri değil bunlar,yarin attığı gül yareledi beni... Ateşli sevişmeler değildi, gün ateşiydi yüreğimdeki... 20/08/2007,sky
helal olsun abi içimizde bir şair varmış ve bu güne kadar şiir köşesine uğramadın. şimdi kırıldım sana bizi güzel şiirlerinden neden mahrum bırakıyorsun
teşekkürler Yakup kardeşim. Şair değilim ama şiir, hikaye, deneme yazmayı seviyorum.Bundan sonra sıkça uğrarım
ŞİİRİÇİ HATLARI VAPURU Nazım Hikmet vapuru deniz ile arasına dökülen asfaltı kırar ve özgürlüğüne kavuşturur Salacak Iskelesi'ni batmak pahasına Can Yücel vapuru alaycı bir düdük çalar savaş gemilerine ki rakı şişeleri asılıdır can simitlerinin yerine Attila İlhan vapuru keyifle yarar suları içinde çünkü sevgililer öpüşür ve güvertesinde sigarasını rüzgara karşı yakan bir katil üşür Edip Cansever vapuru denize yansıyan otel ışıkları altında gider gelir Bogaz'ın en uzak iki iskelesi arasında Orhan Veli vapuru evlerine taşırken telaş içindeki insanları küpeştesinden atılan simitleri kapışır martı kuşları Cemal Süreya vapuru akşam üstleri giyince ışıklı elbisesini ince bir duman savurarak havaya dansa kaldırır Kız Kulesi'ni. SUNAY AKIN
SEN BENDEN GİTİN GİDELİ Öyle ağırımki kendime Sen benden gittin gideli Tenim küs olmuş tenime Sen benden gittin gideli Öyle bıkmışımki kendimden Kurudum düştüm dalımdan Sanki ruhum çıktı canımdan Sen benden gittin gideli Bir cefam var idi bin oldu Aktı gözüm gözüm yaşı sel oldu Yaz baharım döndü kış oldu Sen benden gittin gideli Edip Akbayram
Denizce Doğduğumda Yunus balığının derisine sarmış Kundak diye Babam beni Mavicem. Süt yerine Levrek kanı içmişim, Kofananın etini emmişim Meme yerine. Dalga dalga kollarında Ninnilerce dinlemişim sesini Su beşiğimde Saçlarından tutmuşum Gün doğumundan esen lodos yelini. Mavicem, Delicem... Göğsünde Bir hayal gibi dolanırken Son balıklar, Motorlar kanatırken Bereketli karnını, Limanlara taşırlarken Etini, Kanını... Ölü sularında Parçalanırken ay! ... Kılıç balığının sırtındaki zıpkın gibi Taşıdım kendi cenazemi. Yakamozlar yerine Çığlıkların Sardığında derimi. Gözlerimde Orkinosun gözyaşlarına dokunursun, Ağlarda parçalanan Yunus dişlerimle Isırdığımda ellerimi! ... Yatağım, Köpükler döşeli yastığımsın Mavicem Anacığım, Rüzgâr saçlı kadınımsın! Yeri göğü alt üst eden fırtınalarında, Köpük köpük titreyen dalgalarında Alabilsem, Alabilsem yerimi Ve Tamamlasam seferimi Mavicem! Erol Nacar
Yarına Yakışmıyorum kim ne derse desin Yakışmıyorum yalnızlığa Sizde başlamadan bende bitmesin Benim de olmasın sizin olmayacaksa Çam kokusunu genzime çekişim Sizin gülü sevmenize çok benzer Bizde incinmesin bu dirilik Bu yağmura dayanıklı saçlar Bu ayakta durabilme sevinci (Bu ölüm tiksintisi içimizden gitmesin) Ben bir ağaç gibi dallarımın kırılıp Toprağa batırıldığını görmek isterim Dallarımın yepyeni ağaçlar olması Tek yüceliğim tek kutsallığım benim Bir başıma ne işe yararım Dostum sevgilim kardeşim bacım Neye yarar bir insan tek başına Afşar Timuçin
SARI LİRA GİBİ ÖMRÜMÜZ Yaşamak değil bizi bu telaş öldürecek, Bırakın Paris'te ılık rüzgarlarla Taratmayı saçlarımızı, Sevgilimizle doyasıya sohbet bile edemedik biz, Gözümüz saatte söyleştik hep, Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı, Aranacak adamlar, yapılacak işler, Bir sonraki günün telaşı, Bir öncekinin terine bulaştı, Başkalarının hayatı bizimkini aştı, Kör karanlıkta çalar saat sesi, Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu, Veya yavuklu öpücüğü ile uyanma düşlerini, Hababam erteledik, 20 li yaşlardan 30 lara kurduk saatin alarmını. 30 lardan 40 lara, sonra 50 lere Öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, Kuşlukta uyuma imkanı sunduğunda size, Artık uyku girmez oluyor gözlerinize, Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek İmkanına kavuştuğunuzda, Söyleşecek sevişecek kimse kalmıyor yanınızda Özenle yarına sakladığınız Bir sarı lira gibi ömrünüz, Vakti gelip te sandıktan çıkarttığınızda, Birde bakıyorsunuz ki Tedavülden kalkmış, , , , Erel BLEDA
DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN * Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret, «Bakar bakar ağlarım». * Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı, Bir midye kabuğunun aralığından: Suların yeşili, göklerin mavisi, Lâpinaların en harelisi... Hâlâ tuzlu akar kanım İstiridyelerin kestiği yerden. * Neydi o deli gibi gidişimiz *Köpükler ki fena kalpli değil, Köpükler ki dudaklara benzer; Köpükler ki insanlarla Zinaları ayıp değil. Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret. Orhan Veli Kanık 1947
SİZİN İÇİN Sizin için, insan kardeşlerim, Her şey sizin için; Gece de sizin için, gündüz de; Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı; Ay ışığında yapraklar Yapraklarda merak; Yapraklarda akıl; Gün ışığında binbir yeşil; Sarılar da sizin için, pembeler de; Tenin avuca değişi, Sıcaklığı, Yumuşaklığı; Yatıştaki rahatlık; Merhabalar sizin için; Sizin için limanda sallanan direkler; Günlerin isimleri, Ayların isimleri, Kayıkların boyaları sizin için; Sizin için postacının ayağı, Testicinin eli; Alınlardan akan ter, Cephelerde harcanan kurşun Sizin için mezarlar, mezar taşları. Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları; Sizin için; Her şey sizin için Orhan Veli Kanık 1949