An Gibi Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını An gibi aklımdasın Gelir geçer gemiler Belki sende geçersin diye Bir kumru konar her sabah pencereye Bir miladı taşır gece bir yıldız Soğuk olur, üşürsün ya adamakıllı Hani sarılırsın kendine Hani aklın karışır Bu bir divaneliktir gönül aha alışır Ömrüm bitse ne çıkar Can gibi aklımdasın Gündür bu geçer gider Belki bir şey kalmaz sanırsın Yani bir sabah uyandığında Ne hayatın tortusu ne kokusu alışmışlığın Her şey başka olacaktır Başka bir otobüs başka bir gazete Resimlerden silinecek yüzün belki de ne adın ne sanın Bir şafak vakti açınca gözlerini Bir merhabayla Yeniden kurulacak dünya Ve sen her şafak Nan gibi aklımdasın Bazen bir şey geçer içinden insanın En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel Fasulyenin tadı yoksa şarkılar yakmıyorsa içini Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay Mahallenin en güzel kızına Denizin tuzu Yalnızlığın bahanesi yoksa bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına zannetme ki ölmek zor ölmek kolay kolay da kan gibi aklımdasın bu da geçer her sabah kanayacak değil ya bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın biraz da helvası bizim bakkalın senden ayırdığım üç beş zeytin otururum sofraya her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın bende unuturum nasıl unutulursa sana susuzluğum ve nasıl becerdiysem kahrolmayı öyle unuturum ekmek gibi an gibi aklımdasın Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını An gibi aklımdasın An gibi aklımdasın aklımdasın...
Sorsalardı Söylerdim Ve. Koca bir çukur kaz önce Düşüncenin kuytularında.. Sonra atabildiğin ne kadar kelime varsa at Sevdayla beslenmiş,büyümüş.. Çünkü Hak etmediğimizi düşünüyorlar Aşkı ölüme yakıştıranlar. Oysa ben ölmeden yaşamak istiyorum Yaşarken ölmek değil! Bu Cinayet değil. İntihar değil. Bu kölelik İnsanın kendine yaptığı Kurulu bir saat gibi Hiç şaşmadan Belli aralıklarla Sana hatırlattığı. Uyandırdığı! Hem kumar batağı Hem ana kucağı... Öyle garip bir duygu ki bu duyduğun Hem aç bıraktığın Hem de beslediğin. Beslerken uysallığından sevdiğin; Ama açken boynuna zincir çektiğin.. Ben aşk bitsin hiç istemezdim! Ama çoktan öldü! Sorsalardı... Söylerdim!
BİLMELİSİN Kİ Bilmelisin ki ... Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. Bilmelisin ki ... Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır Bilmelisin ki ... Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor Bilmelisin ki ... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da ! Bilmelisin ki Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var. Bilmelisin ki ... Aile hep insanin yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil. Bilmelisin ki ... Ne kadar yakın olursa olsunlar En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir. Bilmelisin ki ... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanin kendisini affedebilmesi gerekiyor. Bilmelisin ki ... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. Bilmelisin ki ... Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz Bilmelisin ki ... İki kişi münakaşa ediyorsa, Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. Bilmelisin ki ... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. Bilmelisin ki ... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor. Can yücel
Gül Gülün tam ortasında ağlıyorum Her akşam sokak ortasında öldükçe Önümü arkamı bilmiyorum Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum İstasyonda tiren oluyor biraz Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş Kolumu kanadımı kırıyorum Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene Cemal Süreya
FARKINDA MISINIZ? Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı. Daha büyük evlerde, ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz. Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı. Diplomamız bol ama sağduyumuz az. Uzmanlar arttı ama sorunlar çoğaldı. İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı. Çok para harcıyoruz Ama az gülüyoruz. Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz. Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz. Çok konuşuyor ama az gönül veriyor ve bol yalan söylüyoruz. Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik. Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza uğramak için karşı sokağa gidemiyoruz. Uzaya ulaştık ama kendi iç derinliklerimizden habersiziz. Havayı temizledik ama ruhları kirlettik. Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık. Çok yazıyor ama az gelişiyoruz. Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz. Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla. Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı. Tanıdıklar çoğaldı ama dostlar eksildi. Çabalar arttı ama mutsuzluklar azaldı. Daha mutlu olmak için somurtarak çalışıyoruz. Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik. Ve nihayet: Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık
...Yağmur Kokusu... duygunun üleşilmez bütünlüğünde bir yol hikayesiyim kah üzgün, kah deli bir tay yüreğim sormasın kimse beni ilkyazı beklemekteyim bilmece bir armağanla avuçlarında ikizim gülümsüyor aynadan can çekişircesine gayretle yabanlık bir entari biçiyoruz kışa yoldaşım dilsiz alfabesi ciğerim suskun ve yanık ateşten icazetli zirve sis zirve çamur zirve kayalık toprak içe dönüyor hıçkırık kış ağaçları kadar yalnız ve çıplak havada yağmur kokusu sormasın kimse beni ben böyleyim!
Acının Rengi... Gitmeler bir tek bizi eksiltir Ve inancı Güzellik hiç durmadan uzaklaşır Gökyüzü kararır Dünyayı kim sarar biz böyle kirliyken Giderken yüreğini de al git Bende seni kanatır Sonra reyhan rengi bir acı kalır Dostluklardan sevgilerden geriye Yalnızlık kalır Yalnızlık büyütür Ama yalnızlık sonra çürütür Yalnızlık Gitme...Gitme...Gitme... Bu sevda sığmayacak ömrüme biliyorum Ah ne yazık sığar sandılar Bu yüzden erken gittiler Dünyayı sevgiyle kuşatırız yeniden Gidersen inancını bırak git Sende beni kanatır Sonra reyhan rengi bir acı kalır Dostluklardan sevgilerden geriye Yalnızlık kalır Yalnızlık büyütür Ama yalnızlık sonra çürütür Yalnızlık Gitme...Gitme...Gitme...
Burası amma iç bunaltıcı bi köşe oldu yahu... Şiir dediğin insanın ufkunu açar, bunlar içimi daraltıyor... Çıkın artık şu arabesk diyarından... Amma bunalım yaptınız.
Buyur ozaman, ufkun açılsın gül... Dostlar atışır da yiğitler susar mı Elma armut püftek yerin tutar mı Adem olan light mamul yutar mı Er kişi hazzetmez kepekten liften Doymuş ile doymamış yağ bir olur mu Sıratta galoriden sual olur mu Hiç nutrasweet baklava olur mu Er kişi hazzetmez kepekten liften Coşar şu deli gönül börek, mantı,pizzayla Ürkütme gözünü hiç hacimle boyla Elastik bir heyvandır mide olur yayla Er kişi hazzetmez kepekten liften Çiçek dalda güzeldir kuzu şişte Beyaz kırmızı tartışmak boş bu işte Fikirler değişir her yiyişte Er kişi hazzetmez kepekten liften
Buyur ufkunu biraz daha aç... Chat İhtimalini Sevdim Ben seni hiç sevmedim ki.... Ben seninle bir gün bizim lanet netcafede, Ben seninle kalabalığın ortasındaki masamda, Kendimi tren gibi hissettiğim o ortamda, Benimle chatte olma ihtimalini sevdim. Ne zaman karşısına otursam bilgisayarımın ICQ'da Online olma ihtimalini sevdim Password ü yazmamla başlayan, Ömrümün en uzun, en kısa, en çocuk... Ömrümün en ihtiyar zamanlarını bekliyordum Çünkü sonunda sen orada oluyordun, Online oluyordun! Ben senin bana chat açma ihtimalini sevdim... "Tekrar merhaba" demeni, Yazı rengini yeşil yapmanı, Beni yalnız bırakmamanı sevdim. Ben seni hiç sevmedim ki... Chat'te benimle ilgilenmeni sevdim. Ben seni hiç sevmedim ki... Sorunlarımı dinlemeni sevdim. Away olduğun zaman, Yan yatmanı sevdim... Klavyeyi sevdim döndüğün zaman Gitmeni sevmiyordum; Korkuyordum sana kırılmaktan. Sen Online olmadığın zaman, Hotmail hesabıma baktım; Bağlantımı kestim, Ekran filitresini kırdım. (ve dayak yedim babamdan Ben senden E-mail alma ihtimalini sevdim. Mail'ini gördüğümde heyecanlanmayı, Okuduğumda gülümsemeyi sevdim. Ben seni hiç sevmedim ki.. Yorgun akşamlarda yaptığımız chat'leri sevdim Bir çiçek scriptini, bir gül scriptini sevdim. Bir de yıldızları sevdim, Sayfamı süsleyen yıldızlar... Ben seni hiç sevmedim ki... Kanalda "op" olmanı sevdim. İktidara geçmeni, İnsanlara hatırlatmanı ; Chat'in bir adının da "geyik" olmadığını. Beni kicklediğinde auto join olmayı sevdim Taşları sevdim başıma vurduğunda Ağlamayı sevdim disconnect oldugumda Yalnız olduğumu anladığımda Odaya yeniden girmeyi sevdim Ben seni hiç sevmedim ki. Düştüğün zaman, Düşmeni sevdim. Server'ı sevdim geldiğin zaman... Kalmanı sevmedim; Korkuyordum sana alışmaktan... Yine de sevdim gülümsemeyi "bye" deyip ayrılışının ardından. Ben seni hiç sevmedim ki. Ben seninle chat yapma ihtimalini sevdim!
Bir zamanlar Dansözün bile yasak olduğu, yılbaşlarında örtünüpte 5 dk çıktığı, örtünün içinde zenne mi yoksa dansöz mü olduğu bile belli olmayan dönemlerde TRT den alıntıdır. yatudum yatudum çam dibine yatudum yatudum çam dibine batudum batudum tam dibine mu aha mu aha can haticem gözleri ceylan haticem ben sana kurban haticem
Kimyacının Aşkı Sana olan sevgimde Reaksiyon var benim Gerekirse uğrunda Elektron Veririm Yanıyor kalbim hızla Belkide kükürtlü gazla Seviyorum seni ben Sülfirik Asitten fazla Ayrı ayrı seviyor Seni her molekülüm Acele et, çabuk gel Oksitlendi yüreğim
Helal olsun bune turşu bune perhiz denilen yıllardan örneğin taaa kendisini vererek çok güzel bir örnek vermişsin
KIRILGAN Kırılgan bir çocuğum ben Yüreğim cam kırığı Bütün duygulardan önce Öğrendim ayrılığı Saldırgan diyorlar bana Oysa kırılganım ben Gözyaşlarım mücevher Saklıyorum herkesten Ürküyorlar gözümdeki ateşten Ürküyorlar dilimdeki zehirden Ürküyorlar o dur durak bilmeyen Gözükara cesaretimden Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum, Bir yanı çılgın dağ doruğu. Oysa böyle yapmasam ben Nasıl korurum içimdeki çocuğu? Bir yanım çılgın nar ağacı Bir yanım buz sarayı. MURATHAN MUNGAN
Yavaş yavaş ölürler Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler. Yavaş yavaş ölürler Okumayanlar, müzik dinlemeyenler, Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar. Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, Bir yabancı ile konuşmayanlar. Yavaş yavaş ölürler Heyecanlardan kaçınanlar, Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar. Yavaş yavaş ölürler Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler, Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar, Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin Dışına çıkmamış olanlar Pablo Neruda
DOĞUM GÜNÜMDE hic kimseyi sevemezsin sandigim zamanlar dalga kiransiz bir cocuk butun limanlar kahramansiz bir filim gibi solar romanlar figuranlar beni oynar dogum gunumde bir an varki unutulmaz derdi kederi goclere top bir kent gibi mal durursun istanbula benziyorsun dogum gunumde basladigi yerde biter tum yolculuklar bir selami eksik etme dogum gunumde gozlerimde sensizlikten gayri nem kaldi mahsuniden bir turku cal dogum gunumde bir an varki unutulmaz derdi kederi basladigi yerde biter tum yolculuklar bir selami eksik etme dogum gunumde
BEKLE BENİ Karlar tozarken bekle Ortalık ağarırken bekle Kimseler beklemezken bekle beni Seninle beraber dretler de büyür Çocukluk edipte büyüme hemen ============================ Bekle beni küçüğüm umudu karartmadan sevinci yitirmeden bekle döneceğim bir gün elbet bekle beni Bahar geldiğinde kırlara çıkacaksın dizboyu otlar üstünde koş koşabildiğince ve sakın yitirme neşeyi Kırların sessizliğinde yüreğinin sesini dinle ve orada benim için küçücük bir yer ayır ve bekle beni küçüğüm Doğa pervasızdır biraz bakarsın en olmaz yerde masmavi bir su fışkırır ve suyun ışıldayan göğsünde sevincin nilüferleri Bahar şaşırtmasın seni sırtüstü uzan bir gölgeye suların, kuşların sesini dinle ve bekle beni orada döneceğim küçüğüm Mapusane türküleri hüzünlüdür biraz belki her dinleyişinde yüreğin burkulmakta için sızlamaktadır Ama acılara alışılmaz birşeyler var değişecek birşeyler var değiştirmemiz gereken önce acılardan başlanacak Beş on yıl dediğin pek kolay geçmeyebilir üstelik bu savaş bu kahredici kıyım bitmeyebilir daha uzun süre Ama sen sahip çıkarak yaşama ve sevince bekle beni küçüğüm acılar bitecek bir gün sevgiler çiçek açacak Mapusane türküleri hüzünlüyse de biraz yüreğin burkulmasın için sızlamasın sakın ve bekle beni küçüğüm Kış kıyamet bir gün bakarsın çıkıp gelmişim varsın azgınlaşsın tipi ve uğuldayadursun dışardaki rüzgâr Sakın şaşırma küçüğüm üşümüş bir serçe gibi titremesin ellerin apansız çıkıp geleceğim kış kıyamet de olsa bir gün Uğuldayan bu rüzgâr bu delice yağan kar ürkütmesin seni direnmektir artık bekleyişin öbür adı Sen türküler söyle ve gülümse küçüğüm çünkü sesinin ırmağıyla yeşerecek hasretin bozkırları Bekle beni küçüğüm umudu karartmadan sevinci yitirmeden bekle döneceğim bir gün elbet beke beni küçüğüm AHMET TELLİ
ANADOLU Beşikler vermişim Nuh’a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadolu’yum ben, Tanıyor musun? Utanırım, Utanırım fukaralıktan, Ele, güne karşı çıplak… Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı, Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak. Biliyor musun? Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne şah, ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım… Görüyor musun? Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu’yu, Karayılanı, Meçhul Askeri… Sonra Pir Sultan’ı ve Bedrettin’i. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda… Bir bilsen, Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı Minareden, barikattan, Selvi dalından, Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun? Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip… Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının… Dayan kitap ile, Dayan diş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun? Ahmet ARİF
İNSANLARIN TÜRKÜLERİ KENDİLERİNDEN GÜZEL İnsanların türküleri kendilerinden güzel, Kendilerinden umutlu, Kendilerinden kederli, Daha uzun ömürlü kendilerinden. Sevdim insanlardan çok türkülerini. İnsansız yaşayabildim, Türküsüz hiçbir zaman. Kadınları aldattım, türkülerini asla Hiçbir zaman aldatmadı beni türküler de. Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin. Bu dünyada yiyip içtiklerimin, Gezip tozduklarımın, Görüp işittiklerimin, Dokunduklarımın, anladıklarımın hiçbiri, Hiçbiri bahtiyar etmedi beni türküler kadar. NAZIM HİKMET