Yoklugun Her Zamankinden Daha Dokundu Yoklugun Yuregime! Daha Bi Buyuk Gozuktu Sevdam Gozume Hayallerle Yasar Oldum Hayalin Benimdi, Dizimde Uyudun Seni Seviyorum Dedin Dun Gece. Aci Cekmeden Aglamadan Bi Gece Gecti Omrumde Hersey Baskaydi Sen Varsin Ya Yuregimde. Ama Hepsi Hayal Nolurdu Yuregime Gozuktugun Gibi Gozumede Gozuksen, Hayalinin Bile Aydinlatamadigi Geceyi Gozlerinle Aydinlatsan! Zormus Sensiz Hayat Yalanmis Sensiz Hayat! Bi Gelsende Kurtarsan Beni Bu Yalandan. Hic Bi Beklentim Yok Hayattan, Sadece Kaderimde Sen Yazsan, Dunumde Seni Hatirlasam, Bugunumde Sen Olsan, Yarinimda Gozlerime Baksannnnnn!! Alıntıdır
Elma Yolun yarısına beş kala, Karar verdim ne olacağıma. Abi, ben elma olmak istiyorum… Havva’nın Adem’i kandırdığı, Tahir'in sevdiği ama Tahir’i sevmek zorunda olmayan Elma olmak istiyorum. Masumluk yılları oyunlarında Elma dersem çık armut dersem çıkmadaki Elma olmak istiyorum. Bir portakal gibi soyulup başucuna konulmaktansa Bir elmanın yarısı olmak istiyorum. O yarım elma halimle gönül almak istiyorum. Abi, karar verdim ne olacağıma: Ben elma olmak istiyorum… Nisan-2007
Varlığın Ve Yokluğun Varlığını ve yokluğunu aynı anda yasıyorum Olumun soguk yuzunu hıssedıyorum Damarlarımda Sensız gecen her anım bır zehır Oluyor bana. Hayata karsı en zor sınavımı verıyorum Herhalde Sabrediyorum sevgın ıcın, Gulusunu yakından ızlemek, Gozlerınde kaybolmak, Ve en onemlısı senın ıcın. Cıceklerın hepsını sana versem Degerını guzellıgını karsılamaz senın. Bılıyor musun? Sen en cok papatyaya benzıyorsun. En sade ve en guzel cıceksın. Ama sen varya Butun cıceklerden guzelsın. Hayata gulumsemeyı ogrenıyorum Herseye ragmen. Guzellıklerını gormeye calısıyorum Yasamın Cnku sen varsın. Varlıgını hıssedıyorum ama Varlıgını ve yoklugunu aynı anda yasıyorum.. alıntıdır
Aşk Bitti Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Uzun bir hastalık gibi Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi Bitti. Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim Belki bir yağmur yağar akşama doğru Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım Aşk da bitti diyordu ya bir şair Aşk bitti işte tam da öyle
ÜŞÜME Sıkı sıkı giyin üzerini Ayaklarında botların olsun sıcacık Ellerinde eldiven Kaşkolünü dola boynuna gel Başını ısıtsın beren. Sıkı sıkı giyin ki üşüme Dışarıda kar var Dışarıda ayaz Ayak izlerini tak peşine gel Gel biraz. Kış olsa da mevsim Bahar giysilerimle geleceğim Ve seni, Sen gelinceye dek bekleyeceğim. Mantom olmayacak üzerimde Takmayacağım , Ne kaşkol ne eldiven ne bere Ayazını yiyeceğim akşamların Üşüdükçe titreyeceğim Titredikçe sokulacağım sana yalnızca sen ısıt, Sen sar, sarmala.
BEN Ben seninle birgün Kordon'da çay içebilme ihtimalini sevdim.. Eğitim alanının ter kokan yeşil lekeli günlerinde (Gaziemir'de polenler uçuşurdu o zamanlar) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki adam gibi dışarıyı özlemeye başladım sonra... Bizim komutanlarımız vardı,bir de atmayı beceremediğimiz Tören Adımları Ter kokanarkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda lidercilik oynamaya başladık Ben manga komutanı oluyordum,sen tim komutanı geri kalanlar avcı eri... Anlamsız cümleler kuruluyordu komutanlarımızın yüzlerine karşı ve Askeri Literatüre inat bir Türkçe'yle... Takım komutanlarımızdan öğrendik Piyade Tüfeğiyle jimnastik yapmayı... Gaziemir'e usul usul polenler yağıyordu ve kapalı mekanlarda sigara içmemeyi öneriyordu disiplin yönetmelikleri Oysa tuvalette hiç sigara içmedim ben Disiplin kurulunda tartışılan vukaatım olmadı benim... (Taburca yapılan intikallerde kamyonun kasasından tüten dumanları saymazsak...) Binayı usul usul korku sarıyordu ve belli bir saatten sonra koridora çıkmamayı öneriyordu nöbetçi subay Oysa hiç savunmam alınmadı benim ve hiçbir disiplin tutanağında geçmedi adım... Vukaatların ortasında sevimli bir asker yüzüydüm sadece... Sana şiirler biriktiriyordum Harita Bilgisi defterimde,ama sen yoktun Ben senin beni arayabilme ihtimalini seviyordum öğlen istiraatlerinde... ıştima kargaşası seni hep zamansız,amansızca uzak bir diyara götürüyordu Ben senin benimle Kıbrıs şehitleri Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.. Ben haftasonu Nizamiye den çıkabilme ihtimalimizi seviyordum... Eğitim yorgunluğu koğuşa çekiyordu bitkin bedenimi Ne yana baksam Kızılay'ın merkezi sanıyordum iştima alanının yalancı griliğini... Kamyon oluyordum bir süre Yanımızdan geçen siyah/beyaz flamayla yarışıyordum yanağım kamyon brandasının garantisinde.. Kamyon oluyordum Sarnıç Çiftliğinden Seyir Tepe'ye... Soğuk bir kolayı bir de sigarayı başına koyuyordum isteklerimin listesinin..Coşuyordum Sonra iniyordum kamyondan İçtima alanından kantine giden ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.. Çünkü sonunda sigara oluyordu,çay kokuyordu sonunda... Bir Nisan günü girdiğim sınavda vazgeçtim sivil hayattan ve bilgisayar ekranında 'YEDEK SUBAY' yazmasıydı beni buraya getiren.. BEN BİZİM ASTEğMEN OLABİLME İHTİMALİMİZİ SEVDİM.. Kasaların keskin kenarları batıyordu Elimin kesilmeye hazır nazır yerlerine, Sonra kablolar çekiyordum, Kopup duran bağlantıların iyice yaval olmalarında; Ne yana baksam ethernet Ve orman sanıyordum anakartların yalancı yeşilliğini; Networkler kuruyordum, Workgrouplar yapıyordum; Dosyalar kopyalıyordum bir bilgisayardan, bir iç bilgisayara Harddisk' in sesini başına koyuyordum, sevdiğim şarkıların listesinin; Sonra çıkıyordum Windows' tan Ve MS-DOS' tan UNIX' e giden Ömrümün en hızlı Ömrümün en yavaş Ömrümün en basit Ömrümün en sağlam işletim sistemini çalıştırıyordum, Çünkü sonunda server oluyordum. Master disk kokuyordun sonunda Doğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim bilgisayarcı olmaktan Ve teknik servis çantamda MS-DOS disketleriydi duran Ben seninle bir gün IBM' in Ar-Ge departmanında Ben seninle sadece bilmek zorunda olanların bildiği Bir son kullanıcı bayisinde Ben seninle Ağrı Dağı' nın Van gölü' ne bakan yüzündeki herhangi bir bilgisayar dükkanında Ben seninle bir anakartın, karmaşık coğrafyasında kaybolabilme ihtimalini sevdim Ben senin bilgisayarcı olabilme ihtimalini sevdim... BUNA YORUM YAZ SEN KORAL
Yanan! “ararsan konuşmam, ararsam konuşma...” ................. Ne kadar süreceğini hiç düşünmeden başladık, Ama bizden başka herkes Fazla sürmeyeceğini, Hatta hemen bitmesi gerektiğini öğütlüyordu bize, Olsun dedik, karşı koyduk Birbirimize, aşık kıskandıran gözyaşları döktük, Şair ağlatan sözler söyledik birbirimize... Sonraları, Seni hak etmediğimi düşündüğümde Sanki karşı koyulabilecek bir duygu gibi Aşk’a karşı çıktım, Bendekini hapsettim, Sendekini görmezlikten geldim, Sürekli kaçıyordu bendeki aşk, hapis olduğu yerden Sendeki sürekli gözümün önüne geliyordu, Ve biz birbirimizi yaşadığımız sürece Bir “ama” kelimesi geliyordu En çok söylemeyi istediğimiz cümlelerin sonuna, Mesela “Seni seviyorum ama...” dediğimizde, samimi olamıyorduk artık birbirimize, birinin iyiliği için, diğerinin fedakârlık yapması gerekliydi, ki böyle bir fedakârlık kimseden istenemezdi açıkçası öldür kendini deseler çok daha kolay yaparsın... bir fedakârlığın nasıl bir aptallığa dönüştüğünü görerek, seni onlara bıraktım, o aşk parçalayan akbabalara, kendimi, cehennem ateşinin tam ortasında çarmıha gerdirdim. Ben sadece senin ismine bağıracaktım, Ve sen duymayacaktın, Olsun ben yine bağıracaktım duymayacağını bilerek Böylece sen beni unutacaktın zamanla.... beni duymadıkça... Akbabalar kıyamamış aşkını parçalamaya, Ama aşkının beni unutturmayan yerlerini kemirmişler, Acı ama güzel........ Ben burada haykırırken seni Aşkıma ağlayan iblislerin gözyaşları Cehennemin ateşini söndürdü. Artık özel bir cehenneme koydular beni Kimse duyamaz, kimse bilemez, Olsun bilmesinler... Göreceksin, haykırışım Yıkacak buradaki duvarları... Ama sana tekrar ulaşmayacak, engellerim... Tanrı’m son dileğimi yerine getirdi Ve bunları sana ulaştırdı. “Bu yazdıklarımı oku ve yak, İşte o ateş benim, İlk defa bir ateşin ağladığını gör...” Ve Tanrı’m, bunları okuduktan sonra, Hemen unutmanı sağladı...
Uzakta olsanda.... Uzakta olsan da çağır beni Ben seni her zaman duyarım Seni her yerde sevdiğim gibi Uzakta olsan da sev Ben onu da anlarım O an bir dakika durmam Yanına koşarım Uzakta da olsan gel Yollarını kolay ederim Gururun varsa bırak kenara Hep seni beklemekteyim Uzakta da olsan beni an Hissederim andığını Sen fark etmesen de ağladığımı An beni unutma yaşadıklarımızı Uzakta da olsan şarkımızı söyle Mırıldan duru olan sesinle O an bir rüzgar esecek kalbime Uzakta da olsan şarkımızı söyle Uzakta da olsan beni koklamayı iste Karışmasını iste nefesimin nefesinle Hissetmeyi iste beni her yerde Uzakta da olsan Beni çağır,sev,,an Uzakta da olsan Bana gel şarkımızı söyle Beni koklamak iste O an karışsın nefesim nefesine (SEN NE KADAR UZAKTAYSAN,BANA OKADAR YAKINSIN. ZAMAN VE MEKAN ÖNEMLİ DEĞİL.ÇÜNKÜ SEN VE ZAMAN MEKANLA SINIRLI DEĞİL, SINIRSIZLIĞI YAKALAYAN YÜREĞİMDESİN... )
BİR BİR Seni bende, beni sende arıyorlar, Beni senden, seni benden tanıyorlar, Bir birim gibiyiz tümünün gözünde, Yarım'larımızı bütün sanıyorlar.
ESKİDEN Ne güzel insanlar vardı eskiden. Çocukluğumuzu kaplamışlardı. Bize masal anlatırlardı Cinlerden, perilerden. Büyük anneler, büyük babalar vardı. O zaman hepsi uzaktı ölümden. Hem sevdirir hem korkuturlardı. Acı hikâyeleri bile tatlı başlardı. Demek bunun için gittiler hikâyelerden. Ne güzel insanlar vardı eskiden. Ne güzel şarkılar vardı eskiden. Gençliğimizi donatırlardı. Hep iyi şeyler hatırlatırlardı Geçip gitmiş devirlerden. Sevgi ve ümid yaratırlardı. O zaman her şey uzaktı ölümden. Yanık şarkılar bile neşeli başlardı. İster istemez saadet taşardı Gamsız günlerimizden. Ne güzel zamanlar vardı eskiden. Ne güzel şarkılar vardı eskiden. Hayâl içinde yaşatırlardı. Güldürür ağlatırlardı Duymadan biz, düşünmeden. Her an bir asır kadardı. O zaman herkes uzaktı ölümden. Candan sevdiklerimiz vardı. Hepsi başka güzeldi, bizi tanımazlardı. Bütün yollarımız geçerdi gül bahçelerinden. Ne güzel zamanlar vardı eskiden. Özdemir Asaf
EĞER.. O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... CAN DÜNDAR