Şiir Köşemiz, Bir şiir de sizden...

Konu, 'Genel Konular' kısmında balikci tarafından paylaşıldı.

  1. TAKVİMDEKİ DENİZ




    Hasreti denizlerin,
    Denizler kadar derin.
    Ve o kadar bucaksız.
    Ta karşımda yapraksız
    Kullanılmış bir takvim.
    Üzerinde bir resim;
    Azgın, sonsuz birdeniz.
    Kaygısız, düşüncesiz,
    Çalkanıyor boşlukta
    Resimdeyse bir nokta;
    Yana yatmış bir gemi,
    Kaybettiği alemi
    Arıyor deryalarda.
    Bu resim rüyalarda
    Gibi aklımı çeldi,
    Bana sahici geldi.
    Geçtim kendi kendimden,
    Yüzüme o resimden,
    Köpükler vurdu sandım.
    Duymuş gibi tıkandım,
    Ciğerimde bir yosun.
    Artık beni kim tutsun.
    Denizler oldu tasam,
    Yakar onu bulmazsam
    Beni bu hasret dedim
    Varırım elbet dedim.
    Bir ömür geze geze
    Takvimdeki denize.
    Ne var bana ne oldu
    Odama nasıl doldu
    Birden bire bu meltem
    Ve dalgalandı perdem
    Havalandı kağıtlar.
    Odamda kıyamet var.
    Ah yolculuk yolculuk
    Ne kadar baygın soluk
    O gün bizde betbeniz
    Ve ne titrek kalbimiz.
    Ve eşyamız ne küskün.
    Yola çıktığımız gün
    Bir sıraya dizilmiş
    Gözyaşlarını silmiş,
    Bakarlar sinsi sinsi
    Niçin o anda hepsi
    Bir kuş gibi hafifler
    Arkandan geleyim der
    Niçin o güne kadar
    Dilsiz duran ne kadar
    Eşya varsa dirilir
    Yolumuza serpilir
    Ufak böcükler gibi
    Gezer onların kalbi
    Üstünde döşemenin
    Gizli bir didişmenin
    Saati çalar o an
    Birden bakar ki insan
    Herşey karmakarışık.
    Ayırmak olmaz artık
    Bir kalbi bir taraktan
    Ve kalb ağlayaraktan
    Çekilir geri geri
    Terkeder bu mahşeri.
    Bu mahşerin içinden
    O gün ben de geçtim ben,
    Nem varsa evim, anam,
    Çocukluğum, hatııram,
    Ve ne sevdalar serde
    Bıraktım gerilerde
    Kaçar gibi yangından.
    Rüzgarların ardından
    Baktım da süzgün süzgün
    Kurşun yükünü gönlün
    Tüy gibi hafiflettim.
    Denize hicret ettim




    NECİP FAZIL KISAKÜREK
     
  2. furumar

    furumar ali

    Mesajlar:
    296
    Şehir:
    izmir==tire den
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    1.750 Gr aynalı sazan
    Şehitler Ölmez




    Sen bilirmisin evlat acısının,
    Ne olduğunu.
    Sen bilirmisin tomurcuk gülün,
    Açmadan solduğunu.
    Ateş düştüğü yeri yakar,
    Tarife ne gerek.
    Son mektubunda diyordu oğlum,
    Sen üzülme ana .
    Şehitler ölmez,
    Eğer dönmezsem,
    Vatan sağ olsun.

    Kahpe bir kurşun,
    Onu aldı benden.
    Ben ona kıyamazdım,
    Onu severken.
    Davulla , zurnayla,
    Düğün ederken,
    Şimdi diyor mektubunda,
    Ana ağlama,
    Eğer şehit olursam.
    Vatan sağ olsun,
    Bizi arkadan vuran.
    Düşman kahrolsun.

    abiler kardeşlerim bu şiiri ne zaman okusam gözlerim yaşarıyor bi okuyun bakalım
     
  3.  
  4. Cadayl

    Cadayl Aylin Özyurt

    Mesajlar:
    1.622
    Şehir:
    Ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    lepistes..
     
  5. burada tartısmayınnnn:mad: :mad: iki dakıka romantık takılamayacakmıyım ben:mad: :mad: :D
     
  6. Cadayl

    Cadayl Aylin Özyurt

    Mesajlar:
    1.622
    Şehir:
    Ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    lepistes..


    Takıl arkadaşım, bu başlık bu yüzden var:).. Bakma o kıskanç adama sen:)
     
  7. furumar

    furumar ali

    Mesajlar:
    296
    Şehir:
    izmir==tire den
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    1.750 Gr aynalı sazan
    bayanlar rahatlayın istediğiniz şiiri yazabilirsiniz
     
  8. furumar

    furumar ali

    Mesajlar:
    296
    Şehir:
    izmir==tire den
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    1.750 Gr aynalı sazan
    bir tane daha
    ŞEHİTLER ÖLMEZ

    iki mehmetçikle haberi geldi
    kör kurşunla aldılar benden yiğidimi
    kına yerine kan kaplamış elini
    damatlik yerine giydi kefeni
    kapatmış açmıyor oğlum mamaviş gözlerini


    nişanlısı ardından feryat ediyor
    evlat acısına yürek dayanmıyor
    ben teskere belkerken naaşı geliyor
    öldü demeyin rabbim günah yazıyor


    vatan için can veren şehitler ölmez
    evladımın tatlı yüzü aklımdsan gitmez
    ne büyük yaradırki sancısı dinmez
    vatan için can veren şehitler ölmez
     
  9. Adimla nasil berabersem





    hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
    bir dakika bile cikmiyorsun aklimdan
    kosar gibi yuruyusun
    karanlikta bir isik gibi aydinlik gulusun
    hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
    uzak uzak yildizlarla cevrilmis kainatin
    karanlik bosluklarinda akip giderken zaman

    adimla nasil berabersem oylece beraberiz
    seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
    gonlumuz mutluluga inanmis olmanin gururuyla rahat
    koltugumuzun altinda birer dinamit gibi kellemiz
    ve sonra her zaman her olumuyle
    ayni sartlar altinda kismet olmiyan
    gercekleri gormenin aydinligi alinlarimizda

    hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
    sen bana kalbim kadar elim kadar yakinsin.


    atilla ilhan
     
  10. Cadayl

    Cadayl Aylin Özyurt

    Mesajlar:
    1.622
    Şehir:
    Ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    lepistes..
    Bu da benden sana kardeşim :p

    SANA BAKMAK

    her şey yapılabilir
    bir beyaz kağıtla
    uçak örneğin uçurtma mesela
    altına konulabilir
    bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
    sallanan bir masanın
    veya şiir yazılabilir
    süresi ötekilerden kısa
    bir ömür üzerine.

    bir beyaz kağıda
    her şey yazılabilir
    senin dışında
    güzelliğine benzetme bulmak zor
    sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
    her şeyden
    bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
    belki tabiattadır çaresi
    senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
    ve benim
    bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
    anlarım bitkiden filan
    ama anlatamam
    toprağın güneşle konuşmasını
    sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

    sen bana ışık ver yeter
    bende filiz çok
    köklerim içimde gizlidir
    gelen giden açan soran bere budak yok
    bir şiir istersin
    “içinde benzetmeler olan”
    kusura bakma sevgilim
    heybemde sana benzeyecek kadar
    güzel bir şey yok

    uzun bir yoldan gelen
    tedariksiz katıksız bir yolcuyum
    yaralı yarasız sevdalardan geçtim
    koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
    her şeyi anlattım
    olan olmayan acıtan sancıtan
    bilsem ki sana varmak içindi
    bütün mola sancıları
    bütün stabilize arkadaşlıklar
    daha hızlı koşardım
    severadım gelirdim
    gözlerinin mercan maviliğine

    sana bakmak
    suya bakmaktır
    sana bakmak
    bir mucizeyi anlamaktır

    sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
    aşk sorgusunda şahanem
    yalnız kelepçeler sanıktır
    ne yazsam olmuyor
    çünkü bilenler hatırlar
    hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
    bahçıvanlar değil tüccarlardır
    sen öyle göz
    sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
    sen teninde cennet kayganlığı iken
    sana şiir yazmak ahmaklıktır

    bir tek söz kalır
    dişlerimin arasından
    ben sana gülüm derim
    gülün ömrü uzamaya başlar

    verdiğim bütün sözler
    sende kalsın isterim
    ben sana gülüm derim
    gül sana benzediği için ölümsüz
    yazdığım bütün şiirler
    sana başlayan bir kitap için önsöz

    sana bakmak
    bir beyaz kağıda bakmaktır
    her şey olmaya hazır
    sana bakmak
    suya bakmaktır
    gördüğün suretten utanmak
    sana bakmak
    bütün rastlantıları reddedip
    bir mucizeyi anlamaktır
    sana bakmak
    allah’a inanmaktır

    YILMAZ ERDOĞAN
     
  11. N@mık

    N@mık

    Yaş:
    54
    Mesajlar:
    4.240
    Şehir:
    Batı Akdeniz
    Favori Kamış:
    Bilgi, Deneyim, Emek, Sabır ve Nasib
    En İyi Avı:
    Kocaman bir hayaldi kaçan


    SEVMEKTEN GİDİNCE



    Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım

    Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım

    Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur

    Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur




    Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde

    El tutmak yol açıyor diye hesapsız

    Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları

    Yasak kelime oyunu yapmak

    Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak

    Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok

    Tomurcuklanmak günah

    Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak

    Kimse ölmesin diye

    Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak

    Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı

    Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya

    Ne deniyorsa onu atacak kalp

    Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın



    Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım

    Ya sen bana fazla geldin

    Ya ben sana az kaldım

    Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur

    Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
     
  12. sisler bulvarı


    elinin arkasında güneş duruyordu
    aylardan kasımdı üşüyorduk
    ağacın biri bulvarda ölüyordu
    şehrin camları kaygısız gülüyordu
    her köşe başında öpüşüyorduk

    sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
    omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    kesik birer kol gibi yalnızdık
    dağlarda ateşler yanmıyordu
    deniz fenerleri sönmüştü
    birbirimizin gözlerini arıyorduk

    sisler bulvarı'nda seni kaybettim
    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarda bulutlar yürüyordu
    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı'da bir tren vardı

    sisler bulvarı'nda öleceğim
    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

    sisler bulvarı'ndan geçtim sırsıklamdı
    ..........
    ..........
    atilla ilhan
     
  13. BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI

    Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul'muydu yüzün, yoksa
    çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
    Dolmabahçe da çay tadında....
    Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
    tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
    Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
    yüreği takvim yokuşlarında...

    Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
    sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine
    üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
    içime... Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
    seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
    seyrediyorum...

    Kadın Beyoğlu'nun bir kış akşamında,
    üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
    muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir şeyi
    çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında... Parmağında
    yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... Kadının yüzünde
    bir hüzün... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
    Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
    ... Soğuğun ve karanlığın vehameti!

    Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
    daraltılmış... İlk sahibinin o pantalonla yaşadığı şeyler,
    yani pantalonu pantalon yapan anılar, bazı ilkbahar
    bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
    yazlar... Hepsi daraltılmış... Yaşananlara bir beden
    büyük geliyor artık hayat!

    Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
    olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine
    zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:

    Bende sana yetecek kadar ben kalmadı...

    YILMAZ ERDOĞAN
     
  14. onur_izmir

    onur_izmir onur

    Mesajlar:
    59
    Şehir:
    samsun
    Favori Kamış:
    olta
    TÜRK KIZI

    Pınar başına geldi
    Bir elinde güğümü;
    Çattı yay kaşlarını
    Görünce güldüğümü,
    Bağlamıştı gönlümü
    Saçlarının düğümü.
    Bilmiyordum bu örgü
    Acaba bir büğü mü?

    Sordum: Nerdedir yerin?
    Nedir senin değerin?
    Yedi kıral vurulmuş,
    Ne bu ceylan gözlerin?
    Hangisine varırsın
    Bu yedi ünlü erin?
    Şöyle dedi bakarak
    Göklere derin derin:

    Kıralların taçları
    Beni bağlar büğü mü?
    Orduları açamaz
    Gönlümdeki düğümü.
    Saraylarda süremem
    Dağlarda sürdüğümü.
    Bin cihana değişmem
    Şu öksüz Türklüğümü...

    Hüseyin Nihal Atsız
     
  15. N@mık

    N@mık

    Yaş:
    54
    Mesajlar:
    4.240
    Şehir:
    Batı Akdeniz
    Favori Kamış:
    Bilgi, Deneyim, Emek, Sabır ve Nasib
    En İyi Avı:
    Kocaman bir hayaldi kaçan
    KARIMA MEKTUP

    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    "Başım sızlıyor
    yüreğim sersem!"
    diyorsun.

    "Seni asarlarsa
    seni kaybedersem;"
    diyorsun;
    "yaşayamam!"

    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
    yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlarda
    ölüm acısı.

    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgili;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nâzım'a!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    İyi yürekli,
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim;
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.
    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.


    Nazım HİKMET

     
  16. HASRET

    Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekler beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.






    NAZIM HİKMET
     
  17. Bahar Sarhoşluğu
    İlk sevgilinin gülüşüne benzer
    Bir Nisan havası değil mi esen?
    Zincirlere, kelepçelere inat,
    Kanatlarımı açmak zamanıdır;
    Allaha ısmarladık kaldırımlar.
    Giyenler düşünsün dar elbiseyi,
    Ölçülü sözü, hesaplı adımı
    Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
    Saltanat sürer gibi uçuyorum,
    Erik ağacı gelin olduğu gün.
    Hayranım bu şehrin bacalarına
    İrili ufaklı hep bir ağızdan.
    Nasıl derinden bu gökyüzüne doğru
    Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
    Dumanın daim olsun güzel baca!
    Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
    Yavrusu dallara emanet serçe,
    Derken camiler üstünde güvercin
    Minareler katından geçiyorum
    Gökyüzü mahallesi İstanbul'un
    Süt beyaz bir martıyım açıklarda
    Gemilere ben yol gösteriyorum,
    Buğday ve ilaç yüklü gemilere
    Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
    Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
    Cahit Sıtkı Tarancı
     
  18. onur_izmir

    onur_izmir onur

    Mesajlar:
    59
    Şehir:
    samsun
    Favori Kamış:
    olta
    SARI ZEYBEK

    Şu dağların meşeleri karanlık,
    Etekleri olur çayır çimenlik
    Kızanlarla bur da eder yarenlik,
    “Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
    Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.

    Sarı Zeybek şu dağların eridir,
    Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
    Kendi sarı, bindiği at dorudur;
    Attan inip şu dağlara yaslanır,
    Gözü dalar, bakışları puslanır.

    Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
    Taşınır da yüce dağlar aşınır.
    Mola verip Gökçen kızı düşünür;
    Efe dağdan köye doğru seslenir,
    Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.

    Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçen`i?
    Yüzü melek, saçı ipek Gökçen`i?
    Bütün Aydın elinde tek Gökçen`i?
    Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
    Paslanırda imil imil yaslanır.

    Padişahın kulağına varırsa,
    Tutun diye devlet emir verirse ,
    Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
    Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
    Ölen ölür, anaları yaslanır.

    II

    Candarmalar genç efeyi sardılar,
    Kırk ölümden beğendiğin sordular;
    Kızanları bir bir yere serdiler.
    Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
    Erlik için kıyar kendi canına.

    Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
    Bir ah tuttu şu dağları derinden.
    Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
    “yazık olsun Telli Doru şanına,
    Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

    Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
    Nabızları yavaş yavaş duruldu,
    Gözlerine kara perde gerildi
    Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
    Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.
    Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
    O, dağların yine eşsiz eridir,
    Bütün kızlar atık onun yarıdır.
    Vurulmuştur hepsi onun ününe.
    Can atarlar şimdi gerdek gününe.

    Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
    Sanma yıllar şerefini azaltır.
    Yiğitlerin dillerinde meseldir.
    Er kişiler kıyar da öz canına
    Bir damlacık leke sürmez şanına...

    1940
    Hüseyin Nihal Atsız
     
  19. Bigfish

    Bigfish

    Mesajlar:
    526
    Şehir:
    newage
    Favori Kamış:
    çıkrık takım
    En İyi Avı:
    çoktu hatırlamıyorum
    Hep yokluğuna yazıyorum ..

    Özlemlerimin adını verdiğim Sayfalarıma

    Nazımın Piraye Aşkı gibi yazıyorum

    Kendi prangalarımda

    Hasretlerime düşlerden Dünya çiziyorum .

    İçinde renkleri olmayan .

    Bir yarım seni isterken nefeslerimde .

    Bir yarım çaresizliğimin iç çekişmelerinde .

    Locked By yucaa
     
  20. Asant07

    Asant07 Osman

    Mesajlar:
    131
    Şehir:
    Antalya - Manavgat
    Favori Makine:
    Banax
    SAKARYA TÜRKÜSÜ

    İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
    Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

    Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
    Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

    Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
    Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

    Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

    Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

    Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
    Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

    NECİP FAZIL KISAKÜREK