İnsanoğlu en küçük sosyal topluluk olan aile den başlayarak belirli bir sıra içinde ulusal ve giderek uluslararası düzeyde doğadaki stoklara egemen olma duygusuyla gerekirse savaşlara girmeyi bile göze alarak yaşamıştır. Her topluluk doğadan nemalanmayı kendi çıkarları doğrultusunda yapmaya çalışmaktadır. Bu konudaki çalışmaları bir disiplin altında toplamak için değişik kurallar ortaya konulmuştur. Bu başlık altında dünyanın en önemli hayvansal protein kaynağı olarak görülen BALIKÇILIK alanındaki uluslar arası düzenlemeleride FOA nun Balıkçılık bölümü yapmaktadır. Sürdürülebilir Yaban Hayatı stratejilerini de FAO oluşturmaktadır. FAO stratejilerinin temelini oluşturan SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM felsefesi tüm dünyada kuralların ana fikrini oluşturmaktadır. Dünya kaynakları sınırsız değildir. Eğer bilinçli kullanılmazlarsa mutlaka tükenirler. Bu nedenle herkesin bu nimetlerden eşit ve doğru olarak yararlanması için mutlaka kurallar bulunmalıdır. Diyelimki elinizde 1 günlük 100 civciv var . Bunlardan hangisini keser yersiniz?????? Yada daha kolay ve seçeneği bol bir soru soralım ;dün doğan 10 kuzunuzunda dahil olduğu 100 koyunluk bir sürünüz var. İhtiyaç halinde önce hangisini keser yersiniz.? Elbette sürünün devamı için kuzuları ve annelerini değil. İşte sürdürülebilirlikte buna benzer bir kavramdır. türün yada daha geniş anlamda neslin devamı için canliların en az 1 kez döl verdikten sonra avlanmaları esastır. Bu temel prensip haricinde ayrıca sosyal yada doğal yaşantıda mutlaka kurallar vardır. Kuralsız yaşam olmaz. Kurallar ister yazılı kanun ve yönetmelikler ister folklorik olarak örf ve adetler şeklinde yada ahlaki veya dini olarak bulunabilirler. Yazımızın başında da belirttiğim gibi herkes kendi çıkarları doğrultusunda doğadan nemalanırken bencil davranırsa olası rakipler nezdinde kendi zarar görür. Görünürde bir rekabet olmasa bile eğer bir türün devamı tehlikeye düşerse kendi dahil tüm insanlığın geleceği etkilenecektir. Bu nedenle filozoflar daha milattan önceki zamanda bile iİnsanın en büyük rakibi kendisidir demişlerdir. Toplumlar kuralsız yaşayamazlar. Tarihin hiçbir döneminde herkesin sadece kendi vicdanına göre yaşadığı bir toplum yoktur. İdrak ve aklın olmadığı en basit hayvan sürülerinde bile DOĞA KURALLARI işler . İnsanlarda ise en ilkel kavimlerde bile kurallar ve belli ahlaki değerler kişinin gönlüne göre değil toplumun top yekun kabul ettiği değerlere göre vardır. Günümüzden örnekleyecek olursak “herkesin bildiği en yaygın olan kural Trafik kurallarıdır”. Hiç kimse bir trafik suçunu kafasına göre cezalandıramaz. Sokakta ilkel insanların levye bıçak birbirine girmeleri kendi ilkellikleridir. Kuralsızlık anlamına girmez. Yada gece yarısı evinize girip canınıza ,ırzınıza ve malınıza kasteden birini belki gücünüz yetmez kendiniz cezalandırmaktan aciz kalabilirsiniz. Bazen avcılar arasında “benim vicdanımı rahatsız etmezse ben avlanırım arkadaş” diyenler olduğunu görüyoruz. Kişiler yaptıkları fiiliyattan vicdanen rahasız olmayabilirler. Örneğin yasak olmasına daha bebek boyunda balıkları avlayabilirler yada nesli tükenmekte olan kırmızı benekli bir alabalığı yada deniz alasını avlayabilirler. İşte kurallar bu tür vicdansızları hizaya getirmek için de konulur. Çünkü vicdan kişiye göredir, kural ise toplum içindir. Toplumun sağlıklı birlikteliği için mutlaka kurala ve kanuna ihtiyaç vardır Sonuç olarak en kötü kural bile kuralsızlıktan iyidir. Balık avcılığında sirküler avlarken korumak; amacıyla ,sorumlu ve sürdürülebilir avcılık için belirli kuralların ortaya konulduğu yönetmeliktir Prof.Dr.Hikmet Solak