Arkadaşlar, seçenekleri ve bu seçeneklere verilen tepkileri okurken bir taraftan da düşünüyorm. Bu tür konularda çözüm üretirken neden çözüm olarak her şeyi yasaklamayı düşünüyoruz. Acaba yasaklamak çözümün en kolayı olduğu için mi? Yasakları koydunuz, dağ başında,ıssız denizin ortasında,zifiri karanlıkta her insanın başına bir güvenlik görevlisi dike bilecekmisiniz? Öğretmen okulunda okuduğum yıllarda bir din dersi öğretmenimizin din, vicdan ve kanun ilişkisini anlatırken verdiği örneği hala unutamıyorum. Öğretmenimiz şu örneği vermişti;(yer Edirne erkek öğretmen okulu) "Akşam hava kararmış sizde ayşekadın mahallesinde ara sokaklardan kapalı çarşıya doğru gidiyorsunuz. Bir evin önünden geçerken evin perdesinin açık unutulduğunu, içeride ışığın yandığını, evin hanımının bunların farkında olmadan üzerini değiştirdiğini gördünüz. Nasıl davranırsınız? diye sordu. Peşinden ekledi.Ya oturur seyredersiniz ya da kafanızı çevirir yolunuza devam edersiniz. Her iki davranışı yapmanızdaki temel etken vicdanı kontrol eden din yada kanun dur. İnsanların içinden Allah korkusunu birde kanun korkusunu söker alırsanız insanlar birer canavara dönüşür." demişti. Şimdi yukarıdaki seçenekleri birkere daha değerlendirelim.Seksenli yılların başından itabaren başlayan dejenerasyon (Eğitim,politika,sanat,yönetim....) sonucunda çizgi filimlerdeki gibi güç bende diyen insanımız artık toplumcu değil ferdiyetçi olmuştur. Artık biz değil ben var. Hadi şimdi bu insanlara çözümler üret. Çözüm çok uzun soluklu ana sınıfından başlayarak ferdiyetçi değil toplumcu temellere dayanan, bireyi değil toplumu esas alan eğitim sistemlerinin uygulanmasıyla olabilir. Daha uzun yazıp kimseyi sıkmak istemiyorum ama birilerinin çıkıp "kral çıplak" diye bağırması da gerekiyor.
E. ben diyeyim o zaman Kral çıplak,hemde çırılçıplak. ayıptır insan bir yaprak kapatır bari yahu. (Balıklar ve balıkçılık bu halde)
Bilinçsiz bir deniz rezervi örneği :İmralı Civarı Buradaki balıklar arttı mı artmadı mı İzmit tarafını sorarsan orası fabrikalardan gelen kimyevi atıklardan dolayı kirlilikle boğuşuyor. Deniz Rezervi sürdürülebilir balıkçılığın sadece başlangıç noktası Tabiki daha bir çok eksik var. O kadar zarar verdik doğaya. Bir deniz rezervi ile çözülecek şeyler değilse bile iyileşecek türden noktalar Deniz Rezervlerinin tayin edildiği yerlerde köklü değişikliklerin gerçekleştiği, deniz yaşamında özellikle yokolmaya yüz tutmuş türlerde bereketin, çeşitliliğin ve üretkenliğin hızla arttığı görülmüştür. Aşağıdaki 23 ülkede 100’den fazla Deniz Rezervi oluşturulmuştur. Avustralya Bahamalar Barbados Adası Kanada Belize Şili Kosta Rika Mısır Fiji Fransa Japonya Kenya Madagaskar Yeni Kaledonya Yeni Zelanda Filipinler Saba (Hollanda Antilleri) Santa Lucia Seyşeller Güney Afrika İspanya Amerika Birleşik Devletleri Venezüela Çözüm gayet açık ve net. Sonsuza kadar avcılığa yasaklanan ve balık üreme alanı olan bir bölge. Ancak asıl sorunun deniz kirliliği dersen tamam doğru asıl sorun deniz kirliliği. Fakat sadece kendi atıksularımızı artımak için bile 30 milyar Euro gerekiyor. Bunun da ucu paraya bakıyor. Deniz Rezerv Bölgeleri daha çok atıksulardan uzak, Petrol veya doğalgaz sondajlarının yapılamacağı, Balık tutmanın yasaklandığı alanlardır. Büyük nüfuslu bir toplumuz. Tamam işin ahlaki boyutu da eyvahlar olsun dedirtecek cinsten. Ancak Vicdanlı olmak kadar sistemli olmak da zorundayız.
Kesinlikle haklısınız İsmail Abi.. Ama kral çıplka dediğimizde, herkes bize aslında kralın ne kadar giyinik olduğunu, sadece bizim gözümüzün kör, aklımızın boş olduğunu söylüyor.. Örneğpin, din dersi hocanız yanılmış.. O pencereden bakmanıza veya bakmamanıza sebep olacak şey, ne din, ne de kanundur, o sizin vicdanınızdır, dahası sizin nasıl eğitildiğinizdir. Ama eğitim "amanda siz bunu öyle yapın, böyle yapın" şeklinde kuru telkinle yürümez.. Amana allah size cehennemde şöyle işkence ederle de yürümez. Allah size göğüsleri yeni çıkmış huriler verecek, böyle yapıp mahrum kalmayın demekle de yürümez.. Yaparsan kanun gözlerini oyar, seni zindana atar demekle hiç yürümez. Peki? En basit yoldan, nasıl olur? Basit değil tam olarak o kadar ama, aslolan şudur: "Karşındakinin sana yapmasını istemediğin şeyi sende ona yapma..." Ama bu işin ardındaki derin felsefeyi kavrayacak beyin altyapısı yoksa, bunu söylemek, abesle iştigal olacaktır.. Birini siz söylemişsiniz, 80'li yılların başından itibaren başlayan dejenerasyon... Peki bunun akabind eTürkiye'ye bakalım yükselen en az iki şey görüyoruz, birisini siz söylemişsiniz.. Diğerini de tahmin edersiniz, iyi bir bakın, görün.. Mesela, 2009 yılında Türkiye toplumunda şunları söyleyecek insnalar nasıl oluyorda var olabiliyor: Bilmeyenler için açıklayalım: Kan benzerliği diye bir şey yok, kan uyuşmazlığı var. Akraba evliliğinde genetik olarak kesin sorun ortaya çıkar. İki akraba evlenince çocukları sağlıklı olmaz, illa kolsuz, otistik vs. olması gerekmiyor, sağlıklı olmamak için bir sürü sebep vardır.. Neyse, sakat doğum oranı ise aynen katlanır.. Bunu kim söylüyor? Tıp söylüyor, bilim söylüyor.. Ama neymiş: "günümüzün tarafsız olmayan tıbbına " güvenemzmişiz.. Biz en iyisi Erz. İbrahim Hakkının tıbbına güvenelim, bakalım o ne demiş: Herhalde güvenmemiz gereken tıp, bu tıp olsa gerek.. Buradaki sorun netice değil, hatice.. 20 YY Türkiye'sinde bunları söyleyebilen, edebilen insanlar nasıl var olabiliyor, işte mesele bu.. Konuyu din özelinde ele almak abes olur. Bu yaklaşım, bu mantalite her yerde, yaşamın her alanında görülüyor.. Bu zihniyetin, yaşamın her alanına sirayet ettiğini görüyoruz.. Evet, bakın kralın çıplak olduğunu söyledik, şimdi eminim -belki başta siz- kralın gayet mükellef bir kıyafet içinde olup, sorunun benim kör olmam olduğunu söyleyeceksiniz
Konuyu dağıtmayalım. Konumuz Sürdürülebilir Balıkçılık. Herşeyin birbiriyle ilintili olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak önemli olan Sürdürülebilir Balıkçılık konusunda fikir vermektir.
İyide, bu gün bu şekilde pek çok bölge var, ama bunların o bölge dışında, hatta içinde balık miktarını artırdığına dair hiç bir emare yok.. Şu, şu ve şu ülkeler deniz rezervleri yaptı.. Peki, acaba bunu yapıp sonrada oturup seyrettiler mi? bununla mı kaldılar sadece? Bu önlemleri acaba almış olmalarına rağmen, fayda etti mi? Deniz rezervleri, ancak, balığın üreme ve yaşama şansı bulabildiği ama aşırı avcılık yüzünden üreme hızından daha hızlı tükendiği mekanlarda bir çözümdür. Başarılı olmuş deniz rezervi örnekleri bu şekildedir. Ama bizim denizlerimizde sorun bu mu acaba? Elbette aşırı avcılık bir sorun, ama bu avcılığın daha ziyade oşinodrom sürülere, hamsiye, istavride vs. yoğunlaşmış olduğu, bu sürüler için deniz rezervi kavramının bir anlam ifade etmediğini düşününce.. Evet, deniz rezervinde yetişebilecek, üreyecek balıklar için aşırı avlanma baskısı yok zaten.. Bu durumda, deniz rezervi yapmak demekki bu soruna çare olmayacak. Demekki sorun çok daha başka yerlerde, başke bir şeyde.. Önce sorunu doğru tespit etmek lazım.. Bunu yaparsanız, ancak doğru çözümü bulabilirsiniz. Belki başka bir şeyler yapmak, böylece kimseye av yasağı vs. getirmeden bu sorunu çözmek mümkün olacaktır.. Yani.. Yanisi ezbere gidiyoruz, taklitçiliğe soyunuyoruz.. Bilmem kaç ülke, deniz rezervi yapmış, netice almış.. Bizde yapalım.. Bi dur kardeşim, bi sakin ol.. böyle elinde yeterli parametre vs. olmadan, deniz rezervi yapmanın fayda getireceğini söylemek abes oluyor. Önce bir sorunu doğru yatır masaya.. Ki çözümü bulabilelim.. Ha bu, çözüm deniz rezervi olamaz demek değil elbette.. Örneğin, ABD'De pek çok bölgede, deniz rezervi yok.. Yapılması düşünülmüyor, ama balık sorunu var.. Neden, çünkü, denzi rezervi onların sorunlarını çözemiyor.. Ama başka şeyler yapıyrolar ve balık nüfusu patlıyor.. Öyle ki, artık San fransisco'da limanda fok balıkları yaşıyor.. Soyu tükeniyor denen foklar, bölgeye yerleşti.. Ama onlar, foklar gitsin başka yere demeyip, rezerv aramaya çıkmayıp, limanı kapattılar, doğal hayatı, üç kuruşa tercih ettiler.
Deniz rezervleri konusunda verdiğiniz örnekler arasında bulunan Yeni Zellanda bu konuda mihenk taşı olabilecek bir hikayeye sahiptir. Resmen okyanus ortasında denizleri çöle dönmüş, deniz kestanesi ve çıplak taşlardan başka birşey kalmamış. Alınan ani ve kesin tedbirlerle denizlerini kurtarmışlar. Yaşlı bir balıkçının yorumu şöyleydi "20 senedir görmediğim çeşitlilikte ve büyüklükte balıklar yakalıyoruz". Bu cümle sanırım deni rezervleri olayının faydasını kısa ve öz olarak açıklıyor. Tabiiki bizde sorun tek başına rezerv olayıyla çözümlenecek kadar basit değil. Deniz rezervleri ,alınabilecek önlemler içinde faydası çabucak görülebilecek ve daha sonra alınabilecek önlemler için oldukça kolay bir dayanak noktası oluşturabilecek, kolay bir başlangıç noktası olabilir. Arkasından ticari avcılığa bir düzenleme, denize dökülen atıkların temizlenmesi, eğitim, bilinçlendirme çalışmaları yapılır. Semeresi kolay alınan deniz rezervleri bütün diğer alınabilecek önlemlerin arkasını boş bırakmayacağından, en azından uygulayıcılar ve bu ekosistemden faydalanan bizlere motivasyon kaynağı olacaktır..
Ben doğal deniz rezervlerimiz olduğu düşünmüyorum(yani hiç el değmemiş deniz bölgeleri) Bizim balıkçılarımız değilmidir. kendi karasularımız dışına çıktığı için tutuklanan ve vurulan Bu nasıl oluyor???? Profesyonel balık avcılarımızın kendi karasularımızdan çıkışı, o bölgelerin methini duyduğu için mi yoksa bütün denizlerimiz tarandı da balık bulamadığı için mi????? Trolcüler dip fauna bir kere sürdü mü o bölgenin kendini toparlaması ne kadar bir zaman alır?????? oşnodrom sürüler(büyük sürüler halinde gezen balıklar) in deniz rezervlerine olmusuz bir etkisi olur mu diye sorabilirsiniz. Deniz rezervleri bildiğiniz gibi zaten Haliç gibi ufak ekosistemler değil. en ufağı bir Marmara denizi kadar olan bir bölgeyi düşüneceğiz. Bu işin en baş noktası deniz rezervi Aslında sorunun gerçek kaynağı kirlilik o da maliyeti yüksek bir konu Yücel Usta çok güzel ve öz bir şekilde ifade etmişsiniz olayı. Deniz Rezervleri bu işin başlangıç noktasıdır. Bu noktadan sonra diğer noktalara adapte olunabilir. Ama bu işin geleceği burada.
Sirkülerde, bilmem kaç sayfa boyunca, avcılığa daimi yasak olan yerlerin listesi yer alır. İşte bizim karşımız.. Nerdeyse boydan boya ava kapalı. bizim işyerinin sahil, ava kapalı.. Ama balık için, tık yok.. Bütün denizlerimiz taranıp balık olmamasının sebebi, deniz rezervi olmaması mı? Bunu yapınca, başka ülkelere gidip makinalı tüfekle taranan balıkçıların, o rezervlere saldırmayacağı nerden malum? Buyur düşünelim hadi, marmara nın tamamını.. Alalım elimize deniz rezervi yapalım.. Ben olacağı söyleyeyim.. Geçen yıllarda kabus gibi çöken lez, sağlam çöktü, dibi kapladı ve çürüyor. Artık dipte, balıkların yaşamasına yetecek oksijen yok. Dipte doğru dürüst midye, ot filan kalmadı.. İki yıldır, havyar dökmeye gelen balıklar, dökecek yer bulamıyor. Normalde 40-60m min. dernilikte yaşayan camgözler, 12-13m sığlara çıkmak zorunda kaldılar. Ama millet sanıyor ki, camgöz nüfusunda patlama oldu, yok bu camgözler çöpleri yiyorda.. Hiç kimse, Yani, deniz bir çöl oldu, resmen.. Bu çölü rezerv yapsan ne, yapmasan ne olacak? Geçen sene bunu bas bas bağırarak söylediler.. Daha önceki senede... 2007 yılında da.. Kimse dinledi mi? Herkes, "amanda ticari avcılığı yasaklayalım, aman deniz rezervi yapalım" diyerek yanlış hedeflere ok attı.. Marmara Denizi artık kaybedildi. (L.Artuz, 2007).. Marmara böyle de, diğer denizler sanki iyi mi? Onlarda aynı ve/veya benzer sorunlar yaşıyor.. Olmayan denizde, rezerv olsa ne fayda, olmasa ne fayda? Aam deniz var, olur mu hiç? Siz öyle sanın.. Bir çukura doluşmuş bir sürü su ve içindeki envay çeşit zerzevat deniz demek olamıyor maalesef.. Önce, denizlerin, deniz olmasını sağlamak lazım.. Habis bir ur, bir zehir deposu olmamasını sağlamak lazım.. Ki, belki ondan sonra bir rezervin bir anlamı olabilir..
Sirkülerde olan bölgeler ufak çaplı bölgeler Deniz Rezervleri için çevresel atıksulardan uzak büyük bölgelerden bahsediliyor. En ufağı Marmara Denizi misali yerler Körfez çok ciddi anlamda kirlilikle boğuşuyor. Orayı rezerv alanı ilan etmenin de çok fazla yararı olmayacağını düşünmüyorum Tabi bu durumda sorunun çözümüne bölgesel etkiler de ekleniyor İşin başı tabi ki temiz deniz Ancak bu işin ciddi maliyeti var. 30 milyar Euro civarı Tüm Türkiye için Ben atıksuların olumuz etkilerini azaltan “su sümbülü bitkisinden bahsetmiştim. Tıklayın Ufak kasabaların atıksularını başarıyla temizleyen bu bitkilerin bizim kanalizasyon derelerinde uygulanabilirliliği ile de İski ye mail göndermiştim. Hatta ve hatta Karadenize akan nehirlerin sebep olduğu global çevre kirliliği konusunda bu bitkiler üzerinde araştırmalar yapılmalıdır, yapılmak zorundadır. Marmara için durum belli illa ki arıtma Su sümbülü bitkisinin atıksu derelerinde nasıl bir etki yapacağını araştırmak lazım.
Egenin durumu daha iç açıcı değil ki? Hatta daha vahim.. Çünkü, koca akdeniz var, kirlilik çukuru şeklinde.. Temel sorun bu.. Ama tek sorun bu değil.. Öncelikle görülmesi gereken şey şu: Denizlerimiz, balık yaşamasına, üremesine müsait değil. Bunun marafına, şusuna busuna bakılmadan, bu sorunun giderilmesi gerekiyor. Süratle, acilen.. İşte üzerine gidilecek şey bu.. Bu çölde, balık rezervi filan hepsi boşa kürek sallamak olur.. PEki ne yapmak lazım.. Kanun belli.. Yönetmelik belli.. Ama uygulayan yok.. Aslında yapılacak şey gayet basit, görevi ihmal ve halk sağlığına tehditten, bir kaç yeri mahkemeye verirsiniz, başları ağrır, biraz gürültü kopar, bu sorunun çözümüne doğru bir kaç adım atılır.. Biraz silkinelim, gerçeği görelim..Amanda süper sihirli değnek buldum, denizi kurtaracağım tiribini bırakalım.. Geçen sene, Levent Hoca, "denizin dibinde ne kadar midye, isitridye filan varsa ölmüş, bitrmiştir bu deniz" dediğinde, kaç kişi vah vah etmekten fazlasını yaptık? Umursadık mı? Umrsamadık.. İyi, aha şimdi yok denizde balık.. İşte gözümün önünde marmara, kuru, kupkuru.. İyide ne oluyor biliyor musunuz? Tekneciler açılıyor, oltalarına camgöz.. Ağlarına camgöz.. Bu zavallı hayvanların ağızlarını kesip geri salıyorlar.. Neymiş, bunlar balığı yiyormuşta, o yüzden balık yokmuş.. Yani, biz suçsuzuz diyorlar. Sütten çıkmış ak kaşığız diyorlar. BU kirlilik akarken ses çıkmadığımız kabahat değil, kirlettiğimiz kabahat değil, psiliğimi kabahat değil.. biz temiziz.. Pis olan, kabahatli: Camgözler.. İşte buna kendini kandırmak denir.. Bugünde, bu ayan sorun ortada duruyorken, "Amanda deniz rezervi yapalım.." gibi abes işlerle uğraşmak, yarın bizimde çoluk cocuğumuza verecek hesabımız demektir.. Gelecek nesiller, bu sayfaları okuyunca "Yahu deniz orda can çekişiyor, bunlar neyin muhabbetini yapmışlar, yuh..." demesin.. Biraz elle tutulur, somut, doğru dürüst verilerle vs. desteklenmiş bir şeyler yapalım, onun lobisini yapalım.. Peki anket? Bilimsel gerçekler, halk oyuyla çürütülmez sevgili arkadaşlar.. Aynı şekilde, bilimsel problemlerde halk oyuyla kanıtlanmaz.. Denizlerin sorunu için ilk yapılması gereken, önce sorunu tespit etmektir... Böyle ucuz kahramanlığa soyunmak değil.. Haa, bu sorun aslında zaten belli.. O zaman buna odaklı gitmek gerekir.. Bugün, sorunun çözümü, rezerv alanı değildir, ülkemiz için.. N.Zeland'da, etrafı okyanus, dünyanın en güçlü akınıtlarından birine sahip.. Hint okyanusu 1.5 m daha aşağıdadır pasifikten.. Orada bir gördüğünüz su bir daha asla orada olmaz..Oranın bu gibi bir kirlilik derdi yok, topu topu 4.5 milyon kişi koca okyanusa açık.. Orada sorun, kıyıma varan balık avcılığı.. Oranın sorunu ile, bizimki farklı.. Bugün Türkiyede avclığı toptan yasaklasanız bile, balık nüfüsunun kötü gidişini durdurmuş olmazsınız..
Ben her konuşmamda asıl sorunun deniz kirliliğini olduğunu söylüyorum. Ancak bu işin bir maliyeti var öyle kolay değil. 30 milyar Euro bu. Ha diyip çıkarılamaz. Ha çıkarılır diyorsanız, reçetenizi ortaya koyun. Atıksuları temizleyelim demek kolay, parayı nasıl bulacaksınız? Varsa bir yolu söyleyin. Ha var da yatırım yapmıyorlar. Bunu söylemek de bir şey çözmez. Benim atıksular konusunda belirttiğim yöntem su sümbülü bitkisinin ciddi anlamda araştırılması gerektiğidir. Tabi bu işin başı etkin eğitimdir. Artık eğitim müfredatımıza ekoloji dersini koymanın vakti geldi de geçiyor Bizim deniz rezervleri diye bu işi yansıtmamızın sebebi atıksularla mücadelede Türkiyenin hiç bir bölgesinden etkin mücadelenin %10 u geçemeyeceğidir. bu durumda tek alternatif; rezerv alanları oluşturmak kalıyor. (Türkiye şartlarında) Marmaradaki araştırma sonuçları zaten belli Tıklayın Atıksu kirliliğine çözüm için su sümbülü bitkilerini bolca gündeme getirmek lazım. Olumlu sonuç verirse hem ekonomik, hem doğal hem de kolay bir yöntem. Şu anda İstanbul'da Ataköy'de yapılacak arıtma tesisi İstanbul'un atıksuyunun %10 unu arıtıyor. Hem yapılacak o kadar maliyetle bunun yerine ekolojik bitlkiler denenmeli üzerine araştırmalar yapılmalı işte net bir araştırma konusu Burada yazılanların hepsi önemli şeyler Bunu İstanbul' daki herhangi bir üniversitedeki çevre mühendisliği Bölümüne araştırma tezi olarak sunsak nasıl olur Okullar ne için var. Bilim üretmek........ Fikir fikir üretiyor yaklaşım lazım
Konuyu acan arkadasi tebrik ederim,güzel bir konuya deginmis,denizde sürdürebilir balikcilik konusunda fikrimi sorarsaniz yok,cünkü bilgim yok bu konuda,düsüncelerim olsada tam bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmek istemiyorum,böyle sorunlarda sadece bir biyolog yada politikaci olmakta yetmez bazen,büyük bir masa basinda denizle ve icindeki yasamla ilgili bilgisi olanlarin tartismasi gereklidir,belki o zaman soruna care bulunabilinir...
İşte yapılacak şeylerden birisi.. Ve dahası listede olmayan ama ilk sırada olması gereken bri şey (gibi).. Buradaki sorun, su sümbülü ile ilgili çalışmaların zaten yapılmış olması.. Bu bitki, küçük bir köyün vs. atık suları için gayet iyi bir seçim. Fakat, koca şehirler için maalesef yetersiz, pratik bir şey değil.. Geçecek, geçmek zorunda.. Bunun ya bir yolunu bulacaksınız, yada bir yol yapacaksınız. buna mahkumsunuz.. Peki şu anda olan ne? Bir kaç kodoamn parasına para katacak, bu yaz giyeceği hint kumaşı mayoyla oturacağı ceylan dersi koltuğu alacak.. Bunun içinde, fabrikasına arıtma yapmayacak.. İşte olan bu.. Peki evsel kanalizasyon? Sizden zaten bunun arıtma masrafı, "Atık su ücreti" adı altında alınıyor.. O halde? Sorun, bu: Kirlilik.. Bu sorunu çözmeden, rezerv yaptım vs. gibi girişimler, havanda su döğmek olacaktır.. Peki 30 Milyar doları nerden bulacağız? Bulacağız, başka çaresi yok. Bulamıyorsak, bu işi ucuz çıkarmanın bir yolunu bulacağız.. Ötesi yok.. Bu iş böyle gitmez.. Bunu apaçık göstereceğizç. sorunun kökeninin üzerien gideceğiz.. Dostlar alışverişte görsün hesabı, rezerv alanı vs. ile uğraşmak ancak soruınun daha kötülemesine yol açacaktır hepsi bu..
Sürdürülebilir Balıkçılık ve Sürdürülebilir Çevre kavramları birbirine girmiş sanırım. Tabi ki bunlar iç içe de... Bazı şeyler detaylandırılıp bazıları ihmal edildiğinde biraz kavram karmaşası doğuyor. Konu sürdürülebilir balıkçılık olduğunda "çevre kirliliğinin önlenmesi" tek bir madde olmalıdır. Deniz'den başka balıkçılık kaynakları var, diğer yandan nereyi kirletirsen kirlet, sonunda kirliliğin varacağı yer denizdir. Ayrıca kanalizasyonları arıttığımızda ortaya çıkan atığı ne yapacağız? Ağır metalle yüklenmiş çamuru, bitkiyi ne yapabiliriz? Yakarız, gömeriz, ayrıştırır yeniden kullanırız... Yok yok, doğru yöntem hiç kirletmemektir. Her birimiz her ay marketten aldığımız, çamaşır, bulaşık, halı, saç, vücut, kedi-köpek deterjanı / sabunu, kir, pas, yağ, kireç sökücüyü, ahşap, fayans, çelik, plastik parlatıcıyı, yumuşatıcıyı, kremi, çamaşır suyu, tuz ruhu, kezzabı ne yapıyoruz? Poşet, çocuk bezi, plastik tabak, çanak, bardak, çatal, kaşık vs., nereye gidiyor? Kaçımız market ve pazarda poşet yerine file-bez çanta kullanıyoruz? Gelişmekte olan ülkeler karın doyurma savaşını aşıncaya kadar bu sorunları yaşarlar, sonra da çok geç kalınır. Balıkçılığın planlanması ise bu başlığın temel unsurudur. Bunun sağlanması için şunlar yapılabilir: Her su ürünü için; üreme ve göçü sağlayacak şekilde av sezonu ve yasak dönemler belirlenmeli Her su ürünü için; en az birkere üremiş olma şartına uygun en küçük avlama boyu belirlenmeli Bunları sağlayacak av araçlarının kullanımı zorunlu tutulmalı, zararlı yöntemler kısıtlanmalı Deniz rezervleri anlamına da gelecek, büyük küçük nehir ağızları, sığlıklar, çoğu körfezler ve üreme-beslenme-göç alanı olduğu bilinen tüm sahalar endüstriyel av yöntemlerine kapatılmalı...
Şimdi de etkileşim üzerine yoğunlaşacağız. Üniversitelere tez konusu üretelim mi? Tabi tez konusu üretirken çözüm ipuçlarını da oluşturalım ki öğrencilere kolaylık olsun. Forumda yazılan forumda kalmasın...... ayrıca Rezerv alanı ile uğraşmak sorunu da kötülemez. o Euro idi ama neyse
Biraz haddinden taşıyor olacak ama, ben buna katılmıyorum -en azından bazı açılardan- hocam.. Birincisi, bazı türlerin malum büyükleri sadece erkeklerdir.. Onların belli bir boydan büyükleri tamam.. Bazı balıklar büyüyünce artık üreyemeyecek olurlar, tüketici olurlar olabilir, o da tamam.. Ama büyük balıklar, üreme ve sağ kalma başarısı daha iyi olan balıklardır. Onları alıkoymak, türün üreme başarısını olumsuz etkilemeyecek mi? en azından, daha büyük balıkların, pek çok doğal seleksiyon aşamasını atlattığını ve buna göre daha iyi adaptasyon sağlayacak genleri olduğunu kabul edebilir miyiz? Bu bağlamda, belki biz ters yapıyoruz, korunması gereken, bence aslında büyük olan balıklar.. Birde bu "şu boydan büyükse al götür.." kapsamı bir hayli yanlış.. Hem boy sınırı, hemde buna bağlı olarak, türler için ayrı ayrı belirlenecek belli avcı/filo ve büyük toplam kotaları olması lazım.. Denizde 100 ton balık varsa, bunun belli bir tonunun kalmasının garanti olması lazım..
Benim bu konudaki fikrim ; Radikal bir karar verelim. 1 sene bütün denizlerimizi avcılığa kapatalım. Ticari avcılıkta çalışan işçilere bu süre boyunca devlet yardım etsin , Filo sahiplerine borç öteleme yapsın. Akademisyenler bu süre boyunca gelişen deniz ve göl bölgelerini takip etsin. Bu süre sonunda yaratılan üreme alanları rezerv oluşturulsun tabi bunları yaparken arkasına milletvekili almış filo sahiplerinin sözleri değil akademisyenlerin raporları kaynak olsun. Diğer belirtiğiniz çevre konusu ise daha kapsamlı bir çalışmayı bekler. Oda eğitimin artması bunun için ise nüfus planlaması yapılması gerekir. Unutmayalım ki 70 milyonun ihtiyacıyla 35 milyonun ki bir değil.
Konuyu dikkatlice incelediğimde görüyorumki,sürdürülebilir balıkçılık adına ankette belirtilen seçeneklerden sadede biri asla yeterli olmayacak.Konunun dialektiği bu yönde.Bir başka deyişle anketteki seçeneklerden biri hiç bir zaman tek başına çözüm değil. Deniz rezervleri konusunu ele alırsak,kısmi ve dar zamanlı bir çözüm önerisi gibi duruyor.Ayrıca bu çözüm farklı ülkelerin sularında farklı sonuçlar doğuruyor bu da bir gerçek.Neden nasıl demeyin.Tartışmanın şu ana kadar gelişen satırlarında bu cevaplar zaten mevcut.Bütün kanalizasyon derelerinin suyunu arıtmak evet ilk anda gerçeğe yakın daha doğrusu ülkemiz şartlarına uygun bir çözüm ama ne var ki oldukça masraflı.Böyle olsa da bence işin yüzde 40'lık çözümü burada yatıyor ama kesin sonuç mu?Hayır... Mesele bana göre konuya ilişkin yasa ve mevzuatlarda bitiyor.2/2Tebliğ olsun,sularımızın ve çevremizin korunup geliştirilmesine ilişkin diğer yasa ve yönetmeliklerin hepsini inceleyin... Hiçbirinde ''fabrikanızın sıvı yada katı atıklarını denize/akarsuya yönlendirin,ihtiyaç fazlası balık avlayın,belirtilen şartlar/yerler haricinde ağ ve ya trolle avlanın,limitlerin altında balık avlayın,yasa dışı araçlarla avlanın,denizlere içsulara çöp atmaya devam edin v.s demiyor...Hepsinde tüm gereklilikler ihtiyaç olduğu üzere belirlenmiş ve yasalaşmış hatta yaptırımlarla desteklenmiş.Yani doğru neyse yasa onu emrediyor.E o zaman niye bu halde sularımız. Ben söyleyeyim.Bu ülkede istediğiniz her türlü çevre koruma amaçlı yasayı ve yasakları deneyin.Çıkartır,yürülüğe koyarsınız...İsterseniz gırgırı,trolün tamamını ve hatta voliciliği bile tümden yasaklayabilirsiniz.Sorun değil.Ne yasaklar çıktı ne yasalar koyuldu,sadece bu konuda değil her konuda...Ne oldu biliyor musunuz.Hepsine alıştık ve yenilerine de alışırız.Bu ülkede yasalar ve yönetmelikler öyle bir dille,öyle bir kurnazlıkla hazırlanır ki gerekli güce sahip olupta bu çizgilerin dışına çıkanlar istediklerini yine rahatça gerçekleştireblirler...Ülkemizde ''ne yasa çıkarsa çıksın biz işimize bakarız aga'' diyen kişi veya gruplar da var.Aksini iddia edebilir misiniz? Anketteki tüm seçenekleri toplayıp yasalaştığını düşünelim bir an...İlk bakışta ne kadarda iyi görünüyor.Peki ya işleyiş?Yeterince sağlam bir işleyiş olacak mı? Örnek işte ortada.Limit altı av yasak tamam ama bu kibrit kutusu kadar çinekoplar nasıl geliyor tezgahlara?Yasa var denetleme var evet tamam ama nasıl geliyor kraçalar balıkaneye?Denetleme,kontrol,yaptırım nerede? Özetlemek gerekirse konunun çözümü bence kağıt üzerinde yada kanunlarda değil bizzat bürokratik işleyiş hantallığı,denetleme eksikliği ve en önemlisi de insan unsurunda...Topluma insana ulaşmak konusunda çevre ve su bilincini halklaştırmak konusunda ne kadar başarılıyız?Bunu düşünmek lazım diyorum. Üretime geçtiğimiz ilk yüzyıldan beri sorunu yaratan biziz. İnsanlar... Çözüm yine insanda...