Buyrun buradan yakın Değiştirelim,her şeyi değiştirelim kardeşim.. Kafalarıda değiştirelim,demokratik ortamıda değiştirelim..Herşey değişsin..!! Ben değiştirmem kardeşim,özgürlük ve demokrasi denen bir şey var..Çocuk oyuncağımı bu.. Konu belli,Türkçeyi güzel konuşmak ve doğru yazmak..Doğuda birçok yerde bırak Türkçe hataları Türkçe bile yoktu..Ne köyler gördüm ben..! Mangalda kül kalmamış..! Burada neye kime örnek olacaksa nickimi değiştireceğim..pöh.. Sadece eğri oturalım, doğru yazalım,doğru konuşalım.. Alın size en çok kullanılanlar.... START ALMAK = BAŞLAMAK CENTER = MERKEZ RELAX OLMAK = RAHATLAMAK E-MAIL = E-POSTA KOMÜNİKASYON = İLETİŞİM CV = ÖZGEÇMİŞ OKEY = TAMAM TREND = EĞİLİM SPONTANE = KENDİLİĞİNDEN LİNK = BAĞLANTI EXIT = ÇIKIŞ CHECK ETMEK = KONTROL ETMEK FEEDBACK = GERİBİLDİRİM FULL-TIME = TAM ZAMANLI KOORDİNASYON = EŞGÜDÜM ABSÜRT = SAÇMA ADAPTE OLMAK = UYUM SAĞLAMAK LAPTOP = DİZÜSTÜ BİLGİSAYAR PROVOKE ETMEK = KIŞKIRTMAK JENERASYON = NESİL, KUŞAK OBJEKTİF = NESNEL, TARAFSIZ DEKLARE ETMEK = BİLDİRMEK STAR = YILDIZ PERSPEKTİF = BAKIŞ AÇISI ENTEGRE OLMAK = BÜTÜNLEŞMEK NICK NAME = TAKMA AD PARTNER = EŞ OKEYLEMEK = ONAYLAMAK ANTİPATİK = SEVİMSİZ, İTİCİ MANTALİTE = ANLAYIŞ, ZİHNİYET İLLEGAL = YASADIŞI TIMING (Tayming) = ZAMANLAMA CATERING = YEMEK HİZMETİ DEPARTMAN = BÖLÜM REVİZE ETMEK = YENİLEMEK GLOBAL = KÜRESEL SEMPATİK = SEVİMLİ, CANAYAKIN SECURITY = GÜVENLİK PRINTER = YAZICI ELİMİNE ETMEK = ELEMEK İZOLASYON = YALITIM DATA = VERİ PREZANTASYON = SUNUM FINISH = BİTİŞ, VARIŞ DOWNLOAD ETMEK = İNDİRMEK MONOTON = TEKDÜZE KONSENSUS = UZLAŞMA FULL = TAM, DOLU EMERGENCY = ACİL AMBİYANS = HAVA, ORTAM VERSİYON = SÜRÜM, UYARLAMA EKSTRA = FAZLADAN İMİTASYON = TAKLİT OPTİMİST = İYİMSER SAVE ETMEK = KAYDETMEK ADİSYON = HESAP FİŞİ PRINT OUT = ÇIKTI ANONS ETMEK = DUYURMAK BODYGUARD = KORUMA DOKÜMAN = BELGE DİZAYN = TASARIM ANALİZ = ÇÖZÜMLEME ONLINE = ÇEVRİMİÇİ KRİTER = ÖLÇÜT PART-TİME = YARI ZAMANLI PESİMİST = KARAMSAR SLAYT = YANSI EMPOZE ETMEK = DAYATMAK DRIVER = SÜRÜCÜ BYE BYE = HOŞÇA KAL
Kabul edildi. Sigarayla birlikte adının da terkedilmesi dileğiyle. Allah yardımcınız olsun ve sabrınızı artırsın.
Arapça isim, Başkan, Baş anlamı taşıyor, bu arada senin ismin'de Arapça Yazar, Katip, Yazıcı demekmiş, Herkes adının hakkını veriyor yani, Senin kadar yazan yok,
15 sayfayi da(eger gozumden kacan olmadiysa)tam anlamiyla okudum yapilan oneriler,belirtilen ve dikkat cekilmek istenen seyler gordum. ilgimi cekti,ben de kendi fikrimi paylasmak istedim: oncelikle takma adimdan basliyorum carioca:rio de janeiro sehrinde yasayan insanlara verilen isimdir.bunun turkce bir karsiligi yoktur,onun icin cevirebilmem gibi bir sey soz konusu olabilecegini sanmiyorum. iste bu ornekle de bir noktaya dikket cekmek istiyorum: her kelimenin turkce karsiligi malesef olamayacaktir.surekli gelisen teknoloji ve kesfedilen seylerin merkezi genelde ulkemizde degil de baska ulkelerde oldugundan,isimleri yabanci dillerdedir,ve bunlarin dilimize cevirileri oldukca zordur.(bilgisayar gibi ayrintilari saymazsak dogru duzgun turkce karsilik bulunabildigini soyleyemeyiz) ornegin: e-mail e e-posta diyerek turkcelestiriyor muyuz??? bence hayir... turkce de "e-" diye bir ek var mi ki??? yok ve ayrica turkce sondan eklemeli diller grubundandir. baska bir konu: butun dunyanin ayni dili konusmasi... bu bence imkansiz bir seydir,benle hemfikir olan kisiler elbet vardir. ama imkansizliginin nedenleri konusunda belki farkli yorumlar yapabiliriz,normaldir: imkansizlik icin,dunya uzerinde farkli insan topluluklari ve farkli kulturlerin varolmasi ile bu kitlelerin(eger bilinclilerse)kendi kulturlerini koruyarak,baska kulturlerin etkisi altina girmemeye calismasi,yeterli bir nedendir. belki de en buyuk sorunlardan biri kultur catismasidir.cunku insani insana dusman eden sebeblerin en buyuklerindendir. konuyu saptirmadan dil konusuna donmek gerekirse: *benim kanimca; forumlarda ve msn gibi konusma ortamlarinda "yaw,slm,naber" gibi kelimelerin kullanilmasi otokontrollu bir kullanim ise sorun teskil etmez.neden derseniz: eger ayni kisiyi bir topluluk onune cikardiginizda,istenileni rahatca ve guzelce anlatabiliyorsa o kisinin dilini guzel kullanmadigini iddaa etmek yanlis olacaktir. ancak forumumuzdaki "senior member,member,junior member" gbi kelimelerin degistirilmesine katiliyorum.eger yanlis bilmiyorsam,forumumuzda yabanci uye yok,yani anadili turkce olan uyeler bulunmakta.bu durumda o kelimelerin yabanci dilde olmasinin bir amaci kalmiyor gibime geliyor. ama tabi ki her ne kadar forum kullanicilarinin bu konuda gorusleri olsa da karar forumun yoneticilerinindir. saygilar...
Utku uzun uzun yazmışsın sağol. Ama yazında tam olarak ne demek istediğin ben pek anlamadım.. 1. Sitenin yönetiminin ve üye çoğunluğunun kendi öz dilimizi korumaya, doğru kullanmaya ve kullandırmaya uğraşmasının neresi tenkit edilebilir anlamadım. Dilimize yabancı kelime ithali senin de dediğin gibi gelişen uluslararası ilişkiler ve teknoloji yüzünden kaçınılmaz oluyor. Burası doğru.. Bizim savunduğumuz ise Türkçe'de karşılığı var ise onu kullanalım.. Yok ise yapacak bir şey de yok. 2. Bu forumda düz yazı yazıyoruz.. Paylaşımlarımız için bu gerekli. Hızlı yazıp kısaltma kullanmamıza gerek yok burada.. " oluo, deil, yaw..vs uydurma kelimelerin bizler değil forumda, MSN gibi konuşma programlarında bile kullanılmasına sıcak bakmıyoruz mirasımızı korumak adına.. 3.Ülkemizdeki medyanın yanlışları herkesi üzüyor gerçekte.. Ama burası Balık Avı Formu.. Bu konuyu burada tartışmamız mümkün değil.. O konuların, siyasetin, politikanın tartışıldığı başka forumlar var.. O yüzden yazının o bölümü foruma uygun değil.. Gerekli gördüğüm bölümü yazından çıkartıyorum.. İyi akşamlar dilerim..
haklisinz sanirim yazmaya basladigimda duramadim ve konuyu asan seyler yazdim,afedersiniz Tam olarak anliyamamanizi da anlatimimin ve yazimin karisik gozukmesine bagliyorum.Cunku butun mesajlari okuyup bir anda hepsi hakkinda fikir beyan etmeye calismak gibi bir hatada bulundum
Türkçe-türkçe-türkçe Site yöneticilerine, Öncelikle giriş yaptığımız zaman karşılaşılan kelimelerin türkçe karşılıklarını koymakla işe başlansa olmazmı.? Sonra da üyelere ana sayfada sabit bir uyarı yazısı , çok büyük olmadan ,gözden kaçmayacak büyüklükte olabilir.
Haklısınız.. Tüm belittiğiniz hususlar site yönetiminin planında olan şeyler.. Ancak sitenin bu değişiklikleri yapmaya yetkili kişisi şu an vatani görevini yapmaktadır. Dönüşünde sitedeki bu tür eksiklikler giderilecektir. Uyarı yazısı yakında çıkacaktır. Hassasiyetiniz için teşekkürler..
Şimdi, bu defa Türkçe karakterler konusunda da özen göstermeye çalışacağım. Dünden bu yana işim de yoktu bu konuda biraz düşündüm.Hatta bir arkadaşımla uzun uzun konuştuk az önce ve ortaya şimdi yazacaklarım çıktı. Öncelikle çok oturgaçlı götürgeç, dumanlı içimgeç gibi şeyler Türk Dil Kurumu'nun üretimi değil. Dileyen herkes http://www.turkcedunya.com/cok_oturgacli_goturgec_tdk adresinden ya da google isimli arama motorundan da konuyu inceleyebilirler, dolayısıyla bu konudaki yanlış bilinen bir gerçeği paylaşayım. Türk Dil Kurumu'nu eleştirmek için bundan özge onbinlerce haklı nedenimiz olabilir ama bu onlardan biri değil Bilgisayar, mobil cihazlar hayatımıza girince bazı kısaltmalar da ortaya çıktı. Mesela ben cep telefonumu aldığımda mesajlar (mesaj kelimesi arapçadır, yerine ileti kullanılabilir)genellikle kısaltmalarla yazılıyordu bende böyle yazarım kısa mesajlarımı. Bu bence normal ama babam biraz garip karşılıyor, büyükbabam kabul edilemez buluyor. "Bu ne biçim şey kızım hiçbirşey anlamadım" diye arıyor beni Ben bilmiyorum ama büyükbabamlarla ya da babamlarla hep konuşuruz. İstanbula geldiklerinde Taksim'de dolaşıyorsak hep mağaza isimleri bir tartışma konusu olur(du). Bu tartışmalara dedem son noktayı koydu. Uzun uzun anlatmayacağım ama eski İstanbul fotoğraflarına, İzmir fotoğraflarına şöyle bir bakın; mağaza ve dükkanların Fransızca, İngilizce olduğunu göreceksiniz. İnternet, büyükbabam için radyo, TV gibi sadece bir iletişim aracı, babam için bununla beraber bir satış/pazarlama aracı, benim içinse uçsuz bucaksız bir yer. Bizler internete nasıl bakıyor olursak olalım internetin gerçeği, dünyayı dizlerimizin üzerine getirdiğidir. Yani aynı forumda Meksika'dan Pablo ile, Brezilya'dan Jorge ile, Amerika'dan Brad ile, Rusya'dan Alexander ile ve Türkiye'den Kerem ile tamamen farklı kültürlerle, farklı yaşamlarla bir arada olur ve kaynaşırsınız. İnternet, biz ne kadar aksini iddia edersek edelim bir ortak kültür de yaratıyor. Bu aslında bir değişim demek... Değişim, değişim rüzgarlarına boyun eğenler ile bu rüzgarlara karşı durmaya çalışanlar arasındaki o sert mücadelenin gidişatı sırasında topladıkları yandaşların sayısına göre toplumsal bir doğru olarak kabul görmeye başlar. Bu doğruyu kabul edenler de reddedenler de varlıklarını radikal uçlarda sürdürürler, geri kalanlar da aslında kendi oluşturdukları bu değişimi "konformist"-bir şekilde kabullenirler. Yani 18. YY, 19. YY, 20.YY ve şimdi konuşulan Türkçe'ler nasıl farklıysa; Nasıl Fuzuli'nin Leyla vü Mecnun isimli başucu eserini anlamak için bir sözlüğe ihtiyacımız varsa yarın da bizleri anlamak için bir sözlüğe ihtiyaç duyacak torunlarımız... Yani bırakalım gitsin mi? O kadar da değil, değişime direnç gösteren büyüklerimiz olmazsa ipin ucu kaçar. Ama güzel dilimizi temizleyelim ve duru bir Türkçe kullanalım konusuna bir tepki göstermiyorum. Şu halde Arapça ve Farsça kelimeleri de temizlememiz gerekir dilimizden... Ya aslında en güzel şey değişim değil gelişim olduğunu farkedip radikal uçlar birbirlerine doğru adımlar atmaya başladıklarında ortaya çıkacak bence. Konuyla ilgili olarak Atatürk'ümüzün Güneş Dil Projesini incelemenizi isterim. Ben okulda bu konuda bir tez hazırlamıştım (Demekki bir saatte sürse ben de Türkçe karakterleri kullanarak kurallara uygun bir ileti yazabiliyormuşum, bu konuda kime ne borçluysam sağolsun varolsun ) Sevgiyle kalın özge
Özge arkadaşımızın yazdıklarının büyükçe bir bölümüne katılmakla birlikte bir iki şey eklemek istiyorum. Yazıyı okuyunca bir şey dikkatimi çekti: dilimize Fransızca'dan giren "mesaj" sözcüğü için Arapça'dır denilmiş. Acaba sözlükten bakarken göz kayması oldu da bir üstteki, "mesai" sözcüğü ile mi karıştırıldı? Sakın bu, bir eleştiri olarak algılanmasın; insanlık hali, ne hatalar yapıyoruz. Diğer bir konu, dilimizi korumak. Elbette dil evrimleşir, buna yapısı gereği de zorunludur. Örneğin 15. yy'da, henüz uçak sözcüğüne gerek olmamıştı, çünkü o dönemlerde L. da Vinci'nin tasarımları dışında uçak sözcüğü ile anlatılacak birşey yoktu. Ancak, kimi zaman dilin evrimi ile teknolojinin ilerlemesi eş hızla gerçekleşemeyebiliyor, bu durumda da genel davranış "o şey"in dilimize giren yabancı sözcüğünü kullanmak oluyor. Zaman içinde yerine yeni bir sözcük bulunursa ve halk tarafından da benimsenirse dildeki yerini alıyor (önceleri computer denilip şimdi bilgisayar sözcüğünün benimsenmesi gibi). Tersi durumda televizyon sözcüğünde olduğu gibi bu hali ile yaşıyor dilimizde. Teknolojinin bu hızından mı yoksa onu yakalamak için bizim koşturan bir yaşam düzenine girmemizden (belki de girdirilmemizden) mi bilemiyorum, derdimizi hemen anlatmak istiyoruz ve "ne haber" yerine "nbr", "selam" yerine "slm" giriyor gayrı resmi yazışmalara... Sanırım burada üstünde durulması gereken,bu yazış şeklinin yaşamımıza ne kadar ve ne için girdiği. Bir de aslında marka olup da dilimize o nesneyi anlatan sözcük olarak girenler de var. Örneğin: ayçiçek yağı yerine salat yağı, kağıt mendil yerine selpak, traş bıcağı yerine jilet gibi... Özge arkadaşın dediği gibi uçlarda olmamak gerek bence de. Kimse kimseye "konu yerine niye mevzu diyorsun?" ya da "örnek dururken misal demek de nedir?" dememeli. Anlaşabilmek için her ikisinini de bilmeli ama istediğimizi kullanabilmeliyiz. Elbette "vay!" yerine "waaauvv" denilmesini savunmuyorum. Yanlış anlaşılmak istemem. Burada önemli olan sözcükleri bilmek ve doğru yerde, doğru şekilde kullanmaktır. Bir çok yerde görmüş ya da duymuşsunuzdur, "mesala örneğin" denildiğini, "nüans farkı"nın anlatılmaya çalışıldığını. Kimileri de birilerinin bir yere "teşrif etmelerini" ister,teşrif etmenin "onurlandırma" olduğunu, karşısındakinin "bir yere" değil, "bir yeri" teşrif edebileceğini bilmeden...
Evet Diren yazdıklarına katılıyorum. Dilin değişim göstermesi ile dilin yozlaşmasını birbirine karıştırmamak gerek. İkisi çok farklı şeyler. Eğer eskiden kullanılan "teyyare" kelimesi yerine "uçak" kelimesini kullanıyorsak bu dilin değişim ve gelişimidir. Ama bugün hali hazırda doğrusu varken "waayy, geliom, bişii " gibi kısaltmaların kullanılması ya da "pastahane" kelimesi yerine "patisserie" yazılması, üzülerek söylüyorum ki sadece özenti ve dilin yozlaştırılmasıdır. Bunu başka bir şekilde tanımlamak, dili bu şekilde kullanmak isteyenler için, yalnızca sözde bahane olabilir. İşte bunun için gerekli önlemleri almalı ve öncelikle kendimizi bu konuda denetlemeliyiz. Sahip çıkmadığımız hiçbir şey, bizim olamaz çünkü...
Mehmet Barlas'ın, Pazar günü yayınlanan makalesini, sizlerle paylaşmak istedim. Kelimeleri, olmadıkları gibi kullanarak Türkçenin yozlaşmaya doğru gitmesine katkıda bulunan vatandaşlarımız da, belki bu alfabenin ve güzel Türkçemizin ne kadar zor şartlar altında oluşturulduğunun, ulu önder Atatürk'ün bunun için ne kadar çok uğraştığının farkına varırlar. "Klavyede el alışkınlığından böyle yazıyorum" diyen arkadaşlarım ! Bu alışkanlıklarınızı bir an önce bırakın. O yazdıklarınıza nasıl alıştıysanız, doğrularına da alışırsınız, tamamen sizin istemenize bağlı. Bu alışkanlığınızı bırakın ki, Türkçemiz güzel kalsın. Harf devrimi yapmak öylesine zor bir işti ki... Yıllar önce bir doğum günümde bir arkadaşımın bana hediyesi olan 1897 basımı "Osmanlı Proverbs and Quaint Sayings" kitabıma takıldım dün yine. Kitabı o dönemde Mısır'daki İngiliz sefaretinde rahip olarak görev yapan E. J. Davis yazmış. Bu rahip tüm Anadolu'yu dolaştıktan ve Osmanlıca'yı iyice öğrendikten sonra, Türk atasözlerini derlemiş. Kitapta bu atasözlerinin Latin harfleriyle okunuşu ve İngilizce anlamları var. Kitabın sonuna da Ahmet Mithat Efendi'nin "Durub-u Emsali Türkiye" sinin Arap harfleriyle tıpkı basımı eklenmiş. Bu kitabın sayfaları arasında dolaşırken, kelimelerin yazıldığı gibi okunabilmesinin ne büyük nimet olduğunu görüyorsunuz. İngilizce'de bu böyle olmadığı için, Türkçe sözcükleri Latin harfleriyle yazmaya çalışan bir İngiliz'in ne tür zorluklarla karşılaştığını gülerek izliyorsunuz. Birkaç örnek vereyim kitaptan. Türkçe kelimelerin İngilizce okunuşlarını görünce, "Harf Devrimi" yapmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlayacaksınız. ANLAMAK ÇOK ZOR - At euleur meydan kalur, yeght euleur shan kalur... (At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır) - Ateshla pambougin oyini olmaz... (Ateşle pamuğun oyunu olmaz) - Adın ne hüsn, faiden yogheessa hhaben,hha sen... (Adın ne Hüsnü, faydan yoksa ha sen, ha ben) - Edjel gheldi jihana, bash aghrisi bahane... (Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane) - Eldan tchikan sheye teessuf boshder... (Elden çıkan şeye teessüf boştur) - Ughrenmegha aar olmaz... (Öğrenmekte ar olmaza) - Bir kadh mei, kishinin jumla hejjabın ghiderur... (Bir kadeh mey, kişinin tüm hicabını giderir) - Souya ghyuterur, sousiz ghiterur... (Suya götürür, susuz getirir) - Kyur satijinin kyur alijisi olour... (Kör satıcının kör alıcısı olur) - Hher delika eluni sokma, yay ilan tchkikar, ya tchiyan... (Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan) LİBYA ANISI Bu kitabı yeniden okurken, yıllar önce (1971'de) Libya'da yaşadıklarımı hatırladım. Kaddafi henüz 29 yaşındaydı ve Sunusi Hanedanı'nı sona erdiren darbenin üzerinden iki yıl geçmemişti. Kaddafi ile röportaj yapmak için beklerken, o dönemde "Eğitim ve Milli İstikamet Bakanı" olan genç bir binbaşı ile dost olmuştum. Bu binbaşı şairmiş. Bana şiirlerini okudu ama Arapça oldukları için anlamadım. Binbaşı bakana, "Bu Arapça şiirleri Latin harfleri ile yazarsanız, ben bunları sözlüklerin de yardımıyla anlayabilirim" dedim.. Bakan müsteşarını çağırıp, "Bu şiirlerimi Latin harfleriyle yazın" diye emir verdi. Ben Trablus'ta bir haftayı aşkın süre kalmıştım o sefer. Ama bakanlıktaki uzmanlar, minik bir harf devrimi yapmayı başaramadılar. Arap harfleriyle yazılmış metinleri Latin harfleriyle yazamadılar. Demek istediğim şu. Bugün Türkçe'yi Latin harfleriyle yazıp okumayı, sanki oldum olası böyleymiş gibi kabul ediyoruz. Atatürk'ün "Harf Devrimi" ile ne kadar zor bir işi başardığını hissetmiyoruz. HARF DEVRİMİ Düşünün ki Harf Devrimi'nin gerçekleştirildiği 1928'de Cumhuriyet henüz 5 yaşındadır. İnanılmaz ağırlıktaki sorunlarla yüklüdür gündem. Bütün bunların arasında Atatürk "Alfabe Komisyonu" nu kurdurmuştu.kurulun üyeleri şu isimlerden oluşuyordu: Ragıp Hulusi Özden, İbrahim Grantay, Ahmet Cevat Emre, Emin Erişirgil, İhsan Sungu, Avni Başman, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu.Mustafa Kemal, yeni alfabeyi İbrahim Necmi Dilmen'le çalışmış, 45 Ağustos 1928 gecesi Başbakan İsmet İnönü'ye yeni harflerle mektup yazmıştı. 910 Ağustos akşamı Sarayburnu'nda düzenlenen bir toplantıda Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün yeni harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okudu: - Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum. Demek ki bir insanın hem vizyonu hem de bu vizyonu gerçekleştirecek kararlılığı ve cesareti varsa her şey yapılabilir. Rahip Davis'in kitabını okurken, bütün bunları düşündüm. Bu pazar günü sizlerin de düşünmenizi istedim. 25.03.2007 MEHMET BARLAS Sabah Gazetesi
'''Demek istediğim şu. Bugün Türkçe'yi Latin harfleriyle yazıp okumayı, sanki oldum olası böyleymiş gibi kabul ediyoruz. Atatürk'ün "Harf Devrimi" ile ne kadar ZOR bir işi başardığını hissetmiyoruz. ''' Ben zor değil imkansızları başarmanın ATATÜRK'ün işi olduğuna inanıyorum. Çünki bir insan başarılı bir komutan olur, başarılı bir devlet adamı olur, başarılı bir teorisyen olabilir, başarılı dil bilimci ,fonetik te uzman v.s. v.s. olur veya bunlardan birkaçı birarada olur deha denir,Ancak bunların tümünde birden başarılı olan insana ne denir.Onun hakkında her okuduğum kitap beni biraz daha ona hayran bırakıyor.Yanlış tercihlerde bulunmuş bir insan değilim, ama şu an hayatta olsa onun ugruna seve seve ölüme giderim.
fes meselesinde son sözü söylerdim ama öye bir alıskanlıgım yok fes mevzuu ilginç. aslında arnavutluktan mıdır nereden geliyo zemanında fesler.koca osmanlıda fes fabrikası yok. arnavutlar isyan edip bagımsızlıgını kazanınca bizim jön abiler kılllanıyo boykot başlatıyo. zamanın batıl inanca baş açık gezinmek abes. " ilginçtir bu şaoka meselesi epey bir dönem insanlard atabu gibi olmuş. başı kabak tek bir halk zenciler. herkes bir serpuş takma zorunlulugunda. e boykot da var. boykot yapmak kolay fes fabrikası açmak zor. tutup bu sefer kafkasyalıların kalpaklarından alıyolar. hem sayısal olarka az geliyo . hemde kuş gibi hafif fesin yanında baya kallavi duruyo 5-6 ay geçmeden millet fese geri döönuyo. eee bizim su fransız malları boykotumuz gibi işte. sora abiler Agresif ve hırçın bir iki tip kalpakta ısrar ediyo. O devirler tabi tv yok radyo yok gramofon bile yani icat. eglencek oyalanacak seyler eksik. playboy bile çıkmıyo hatta katibim şarkısı bile bestelenmemiş hala. gençler ne yapcak. milletin eglencesi açlık tokluk yarışı. siyaset meşrutiyet silahsörletiyle dolu. Selanikteki 3. ordu bulgar çeteci peşinde dagda dolaşmaktan eşkiyadanbeter olmuş çarpraz fişeklik başta kalpak dolasan subaylar fesli apoletlilerden daha itibarlı ozamanlar. Millet festir kalpaktır atısırken balkan savası trablusgarb harbi felan miliyetçilerin simgesi kalpak haline geliyo. tabi kalpak denilen sey pahalı. anadolu yoksul aç ve çıplak. sarıkamısta bile ordunun yarısı uzun paça iç donlarının üzerine muşamba yagmurluk giyip karlı daglara öyle tırmanırken kalpak bulunmaz nimet.Kalpagı olan bir yandan ufaktan okumuş uflemis eli para tutan efendiden itibarlı adam sayılıyo. kurtulus savasında merkezi idareye isyan eden fesi atıp kalpak takıp daga çıkıyo. sorası malum. kıyafet devrimiyle bir kısım halk sarıgımızı fesimizi vermezuk diye yollara dökulurken güzelim kalpak da sessiz sedasız ortadan çekiliyo. bu güne kadar zamanın onca kuvvacısından bir tekinin bile kalpagımı vermem dedigini yazdıgını duymadım. bu vefakar ve cefakar şapkadan bu gunlerde mili bayramlardaki "gazi" dublörleri ve birkaç meczupta görebiliyoruz malesef. fese gelince kapalı çarşı sebil fes dolu. adamlara ne kızıyonuz.Lafımız meclisten dışarı "eşegin aklına karpuz düşüren" birazda biziz. simdi bu kalpak mevzuu nereden çıktı demeyin. kahraman leblebi bu anarşist ve devrimci şapkayı asla unutmaz unutturmaz :=)
Kalpağımı vermem-çıkarmam diyen birini ben tanıyorum... Yalçın Küçük... Söyledikleri bazen çelişiyo ama olsun... Aynı saflardayız...
Serhat, ben bu konunun Türkçe doğrular- Yanlışlar ile ilgilisi kuramadım. Sen benim anlayacağım dilde, bu ilişkiyi bana bir anlatır mısın?