bu konuyu açan ve yazan arkadaşlarıma teşekkür ederim ellerine kollarına sağlık,tüylerim diken diken oldu.
valla arkadaşlar burdaki mesajlardan alıntı yaparak birkaç arkadaşımla paylaştım izninizi almadım ama kusura bakmayın dayanamadım o kadar güzeller ki herkez görsün istiyorum
Arkadaşlar yüreğinize bileğinize sağlık.Bende Canakkale sehitlerinden birinin torunu olarak,ATAMIZI saygıyla anıyor ve şu günlerde de sık sık özlüyorum.Bizler varoldukça BU ULKE UZERINE RUYA GORENLER KABUSLA UYANACAKLAR demektende kendimi alamıyorum.
Atatürk’ün Vasiyetnamesini Yazmaya Karar Verişi ATATÜRKÜN VASİYETNAMESİNİ YAZMAYA KARAR VERİŞİ Atatürk’ün vasiyetnamesini nasıl düzenlendiğini, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak şöyle anlatmıştı; ‘1938 senesi sonbaharı, Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Bir sabah Atatürk’ün yatak odasına girdim. Büyük adam, yatağında başı biraz yüksekte arka üstü yatıyordu. Salonu solgun bir güneş kaplamıştı. Yüzü fildişi rengindeydi. Çehresi her gün biraz daha zayıflayıp uzuyor, o gök mavisi gözleri irileşiyordu. Ben yatağının ayak ucuna doğru, gösterdiği yere oturdum. Her zaman ki suallerini tekrarladı: ‘Ne haber? ‘ O günlerde Avrupa’da siyasi hava çok bozulmuştu. Atatürk umumi endişelere ve bir takım tehlikeli belirtilere rağmen, Almanların henüz, İtalyanların ise hiç hazırlanmamış olduklarını ileri sürerek müsterih bulunuyor. O sene harp olmayacağını, ihtilafların behemahal bir pamuk ipliğine bağlanacağını, harbi ancak 1939 senesinde veya ondan sonraki senelerde beklemek lazım geldiğini söylüyorlardı. Son yirmi dört saat zarfında günlük meselelere dair gelen haberleri hülasa ettim. Görüşünü teyid eder mahiyette olan bu haberleri alaka ile dinliyor, ara sıra bazı şeyler soruyor ve kısa cümlelerle mütalaalar beyan ediyordu. Böyle olmakla beraber düşünceli ve heyecanlı olduğu belliydi. Sözlerimi bitirince sağ kolunu bana doğru uzattı. Doktorlar, kati lüzum olmadıkça kuvvet sarfetmesini yasakladıkları için hareketlerinde yardım ediyorduk. Elini tuttum, doğruldu, yatağının içinde bağdaş kurdu. Birkaç dakika denize ve karşı sahile baktı. Belliydi ki heyecanını yenmeye çalışıyordu. Gözlerini bana çevirdiği zaman, uzun kirpiklerinin ıslandığını farkettim. Bütün hastalığı boyunca yanımda gösterdiği yegane zaaf (eğer bu ulvi sükunete zaaf demek uygunsa) buydu. Sonra önüne baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı. ‘Bu yolda konuşmak benim içinde, senin için de, ağır bir şey ama başka çaremiz yoktur. Konuşmaya mecburuz çocuk. Hani seninle ara sıra bir işimizden bahsederdik. Hatta bunun içinde kanun çıkarılmıştı: Şu vasiyetname meselesi. Bugün yarın o işi bitirmeliyiz. Nasıl olsa bir gün karnımdan su alınacaktır. Ne olur ne olmaz. Bağırsaklardan biri delinebilir, başka bir arıza olabilir. Herhalde ihtiyatlı olmalı.’ ATATÜRK’ÜN VASİYETİNİ NOTERE VERİŞİ ‘Atatürk, 6 Ekim 1938 ‘de Noter’in getirilmesini istemişti. Noter İsmail Kunter Bey, Prof. Neşet Ömer Bey ve ben, yatak odasının altındaki bir odada huzuruna girebilme emrini bekliyorduk. Bu daveti alınca hep beraber üst kata çıktık ve yatak odalarına girdik. Vaziyeti şöyleydi; yataktan çıkmış, ipek bir pijama ve yine kırmızı ipek bir rob döşambr giymiş, boynuna koyu vişne renginde ipek bir eşarp bağlamıştı. Denize bakan pencerelerin önüne koydurduğu bir şezlongun üzerine oturmuş sigara içiyordu. Bizi görünce hafifçe kımıldandı: ‘Buyrunuz..’ dedi. Tam karşısına koydurduğu sandalyelerde üçümüze de yer gösterdi. Hatırımda kaldığına göre Noter İsmail Kunter Bey ile, yeni çıkmış olan Noter Kanunu ve İstanbul’daki noterler üzerine görüştü. Getirilen kahvelerin içilmesini bekledi. Sonra önündeki sigara masasının koyduğu kapalı zarfı aldı: ‘ Bu benim vasiyetnamemdir. İcap ettiği zaman muamelesini yaparsınız…’ diyerek zarfı notere verdi. ATATÜRK’ÜN VASİYETNAMESİ’NİN TAM METNİ Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum: 1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır. 2. Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule’ye ayda bin, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki yüzer lira verilecektir. 3. Sabiha Gökçen’e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir. 4. Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır. 5. İsmet İnönü’nün Çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır. 6. Her sene nemedan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir. K.Atatürk
Atatürk - 01 - 10 uncu Yil Nutku Atatürk - 02 - 1935 Kurultayini Ac Nutku http://rapidshare.com/files/27296444/Ataturk.rar
Mehmet abi,Çok ama çok teşekkürler,Bu ses paylaşımı gerçekten çok değerli.Sağol var ol abi yalnız bu hangi programla açılıyor?? Medya player olur mu?
Keşke siteye daha sık girebilseydim de en başlarda benim de adım olsaydı. Fazla söze gerek yok. Atatürk'ün kurduğu Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşaması ve Bayrağımızın sonsuza dek göklerde dalgalanması için canımı veririm. Atatürk İlke ve Devrimlerine sözde değil özde bağlıyım ve yaşadığım son güne kadar da bağlı kalacağım.
Atamızın ceneze videosu arkadaşlar..Hepimizin arşivinde bulunması gereken bir yapıt http://rapidshare.com/files/27484982/Atatuerk_uen_Cenaze_Videosu.wmv.html
'Yıkın Heykellerimi' 'Yıkın Heykellerimi' * * * "Ey milletim, Ben, Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım, dilim. Özür dilerim... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Özgürlük hâlâ, En yüce değer Değilse eğer... Prangalı kalsın diyorsanız, köleler... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı, Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı, Baş tacı edebiliyorsanız Sanatın içine tüküren adamı... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın. Anlamı kalmadıysa Yurtta sulh, dünyada barışın. Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın. Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Özlediyseniz fesi, peçeyi. Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi. Hâlâ medet umuyorsanız Şıhtan, şeyhten, dervişten. Şifa buluyorsanız, Muskadan, üfürükçüden... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek... Kara çarşafa girsin diyorsanız, Yobazın gazabından ürkerek... Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız; Budur bizim alın yazımız... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi... * Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet... Özlemini çekiyorsanız, Saltanatın, sultanın... Hâlâ önemini anlayamadıysanız, Millet olmanın... Kul olun, ümmet kalın, Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın... Unutun tüm dediklerimi. Yıkın, diktiğiniz heykellerimi. RAHAT BIRAKIN BENİ..."
Ayırdına varalım, "Ne mutlu Türk olana" değil, "Ne mutlu Türk'üm diyene" demiş Ata'mız. Ne de güzel söylemiş...