Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tüm denizlerde, 15 Nisan 2012 tarihinden itibaren,trol ve gırgır ağları ile avcılık yapan balıkçılar için genel av yasağının başlayacağını açıkladı.Avlanma yasağının başladığı tarihten itibaren avlanmak isteyen balıkçıların uluslararası sularda su ürünleri tebliği ile getirilen kurallara uymak kaydıyla avcılık yapabilecekleri vurgulandı. Geçtiğimiz av sezonunda denetim faaliyetlerinin etkin olarak yürütüldüğü, halkın bilinçlendirilmesine yönelik yazılı ve görsel materyallerin hazırlanarak kamuoyuna sunulduğu belirtilen açıklamada şu bilgiler verildi: "Bakanlık ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2011 yılında su ürünleri av yasaklarına ilişkin toplam 73 bin 218 adet denetim yapılmıştır. Bu denetimlerde 275 ton su ürününe el konulmuş olup yasa dışı avcılık yaptığı tespit edilen 7 bin 74 kişiye 10 milyon 110 bin 648 TL idari para cezası kesilmiştir. Bakanlıkça getirilen kurallara uyulması, balıkçılığımız ve balıkçılarımızın geleceği açısından büyük önem arz etmektedir." Evet, vatana millete hayırlı olması dileğimizle hayırlısıyla yasak başlıyor.balıklar bol bol çoğalır inşallah
Aralık ayından beri Sarıyer ve Tarabya'da ağ atan tekne görmedim. Geçen yılda aynıydı, şaşkınlıkla izliyoruz. Bizim bu taraftakiler bilinçlendi galiba
Sevgili Ceyhun Ekim ayı gibi Karadenizden lüfer ve sülalesi göçmeye başlar. Özellikle çinekoplar sular daha soğumadan Paşabahçe koyu Sarıyer Kireçburnu Kefeli köy civarındaki sığ gemi yolunun dışında kaldığı varsayılan bölgelerde toplanır. Bunu fırsat bilen onlarca gırgır aynı anda bu balığın üstüne çullanırlar ve büyük bir kısmınıda bitirirler. Aralık ayına kadar soğuyan sular artık bu bölgede balık toplanmasını zorlaştırır ve Yamyamlar bu bölgeyi terk ederler. İşte senin gördüğün durum budur. Yani onların akıllanmalarıyla alakası yoktur. Sevgiler
Burada çok ama çok önemli bir tehlike var. 15 Nisandan itibaren açık sularda avın devamına süresiz izin verilmiş gözüküyor. Yani birkaç sene önceki 15 Haziranla sınırlandırılmış beynelminel sularda av bu kere zaman sınırı oılmaksızın uygulanabilir olmuş. Biz forumlarda 2 balık için icabında birbirimize kırıcı laflar ediyoruz,ne yazıkki hiçbiryerde hiçbir üye buradaki gizli vahim uygulamayı farketmiyor. Hepinizin abisi olarak bu durumun balıkcılığımıza en büyük darbe olduğunu lilan ediyorum. Geçmiş olsun Sevgiler
evet bu uluslarası sularda avcılığın serbest olmasını okuduğumda bi anlam verememiştim..klasik uygulama diye düşünmüştüm. Ama gerçeği Vedat abiden öğrenmiş olduk.. gerçekten üzüntü verici..
Uluslararası sular muhabbetide yeni çıktı. Bu gidişle palamutun kökünü toptan kurutacaklar. Belkide lüferinde...Her sene aynı olay..
Ben zaten endişe etmekteydim.Hatta bir konu olarakta bir müddet evvel sizlere sunmuştum.Daha evvelki sunumlarımda ise yasak sezonunun kademeli olarak belkide tamamen kaldırılacağınıda yazmıştım. Biz duyarsız bir milletiz. Ivır,zıvır bazı işlerle uğraşmasını gayet iyi bilip işte böylesine bir habere ilgi dahi duymayız.Konunun gördüğü ilgi zaten durumu ortaya koymaktadır. Türkiyede artık yasak sezon yoktur,sadece zaman,zaman uygulanan avlanma bölgeleri yasağı vardır. Sevgiler
Benim fikrim bu tip federasyonlarda kurul başkanlarını sadece parası ve statüsü nedeniyle seçerlerse durum ne denizde nede mecliste farklı olmaz. Doğayı para için tahrip eden insanlar bir gün bu doğada ecelini tadacaktır.
Konu hakkında pek bilgim yok açıkçası, bu uluslar arası sular tam olarak ne demek? Uluslar arası sularda nasıl balıklar avlanır, balıkçılığımıza nasıl bir darbedir? Bu konuların daha ayrıntılı olarak ele alınması benim gibi "çok amatörler" için daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Başlık ta daha vurucu olsaydı, daha çok ilgi çekerdi. Teknesi vs, olmayanlar okumamışlardır bile diye tahmin ediyorum.
Volkan bende senden daha "az amatör" değilim elbet ama bildiğim kadarıyla yazacak olursam, uluslararası sular bir denize kıyısı bulunan ülkelerin karasuları dışında kalan açıkdenizlerdir. Bildiğim kadarıyla bu mesafe azami 12 mil olabiliyor. Yani senin sahilinden 12 mil ilerisi artık senin ülkene ait sular olmuyor. Bu mesafe bölgeye özel anlaşmalarla da şekillenebiliyor. Örneğin ege sahillerimizde biliyorsun bazı adalar var ki resmen yüzme mesafemizde, ama Yunan adası. Net olarak bilmemekle birlikte bunları çevreleyen ve anlaşmalarla belirlenmiş belirli bir çapta deniz mesafesi de Yunan karasuları olarak geçmeli. Ya da şöyle düşünürsek, iki ülkenin birbirine 24 milden daha yakın olduğu sularda özel anlaşmalar vardır, aradaki deniz paylaşılmıştır, uluslararası su o bölgede bulunmayabilir. Ama bir Akdeniz'i düşünürsen, ülke karasuları çok az bir yer tutar (kara hizasından maksimum 12 millik bir izdüşüm), böylece Akdeniz'in büyük bölümü uluslararası sular olarak geçer. Peki bu sularda av yapılırsa ne olur? Kısa vadede kıyılarımızdaki kefale birşey olmayacaktır elbet. Ama sorun pelajik balıklarda ortaya çıkar. Ki av değeri yüksek, avcı balıkların da büyük kısmı pelajiktir. Bunlar mesela Orkinos, Kılıç, Torik, Palamut, Lüfer, Lambuka, Sardalya, Kolyos, Uskumru gibi oldukça değerli balıklardır. Bunlar zaman zaman ısı farkları, beslenme, üreme, yumurtlama gibi nedenlerle kıyıya yanaşırlar, ve zaten bu sırada balıkçılarca bol miktarda avlanırlar, biz amatörler de bu dönemlerde kısmetimizi ararız. Bunun dışında ise büyük göçler yaparlar ve bu sırada uluslararası sularda uzun mesafeler katederler. Hatta bilgim beni yanıltmıyorsa orkinos ve kılıç, üremesini bile açık sularda, bölgeye göre değişmekle birlikte bazen uluslararası sularda yapmaktalardır. Bu amaçla derinsularda toplanmakta ve çok büyük sürüler oluşturmaktalardır. Şimdi sen bu sularda böyle büyük çaplı ekonomik avcılığa bir sınırlama getirmezsen ileride ne orkinos kalacaktır bu sularda, ne de palazı. Ne de yukarıda saydığım ve saymadığım daha nice, azalmasından dert yandığımız güzelim türler. Uzun lafın kısası, birileri bir yerlerde denizlerimizin ölüm fermanını yazıyor, imzalıyor. Bırakın devletin malı olan denizi, sadece Allah'ın ve dünyanın malı olan denizleri bile yiyor. Biz ise kıyılarda oturmuşuz, kamışımızın ucuna kitlenmiş, bir titreme görmeyi bekliyoruz...
Teşekkürler Aykut, çok güzel ve net bilgiler. Hepsini okudum ve kafada bir merak belirdi. Biz uluslar arası sularda ava serbestlik getiriyoruz ve bu ekolojik denge için zararlı, bu aşikar. Diğer devletler de durum nasıl acaba. Örnek Yunanistan, İtalya gibi. Onlarda da serbest ise belki pastadan daha büyük pay kapmak için olabilir diye düşündüm bu durumu. Elbet onaylayacak değilim, sonuçta insanoğlu olarak doğayı sömürüyoruz. Benim ki yalnızca merak. Sevgiler Aykut...
Elbette onlarda da yapılıyor. Hatta İtalyan ticari balıkçılarda uluslararası sularda avlanmak için bizim teknelere göre çok daha elverişli ekipmanlar olduğunu biliyorum. Balığı açıksularda çok daha net tespit edip çok daha efektif şekilde çevirebiliyorlar. Yalnız olay kafalarda ve denetimde bitiyor. İtalyanın kıyıları bile balık kaynıyor. Çok sıkı denetim uygulandığını ve bilinçli avcılık yapıldığını duyuyoruz. Takip ettiğimiz görüntüler de bu duyumları doğruluyor. Eğer açıksularda da bilinçli avlanıyorlarsa ve denetim sıkıysa (ki öyledir büyük ihtimal) zaman sınırlamalarıyla, av tonajlarıyla, boy limitleriyle, yöntemleriyle balığın sürdürülebilir şekilde avlanmasına aykırı hareket etmemektedirler. Yunanistan hakkında pek bilgim yok, bizimle İtalya arasında bir yerlerde olduklarını tahmin etmekteyim kabaca. Bilgisi olan biri anlatacaktır. Bizim avcılar ise ne yazık ki genelimize hakim olan açgözlülük ve denetimsizliğin de verdiği rahatlıkla bu tanınan hakkı korkarım ki dibinin dibine kadar sömüreceklerdir. Problem burada yatmaktadır.
Güzel bir konu aslında; lisede çoğrafya derslerinde gördüğüm kadarıyla bizim uluslar arası sularda av yapacak dayanıklı ve büyük pek bir balıkçı gemimiz yoktu. Aradan yıllar geçti tabi, şartlar değişmiştir biraz. Geçen haberlerde izledim, ismini ve makamını unuttuğum bir yetkili deniz avcılığıyla ilgili cezai yaptırımların ağırlaştırıldığından bahsediyordu. En az ceza 850 tl den başlayıp, 16.000 tl'ye kadar çıkıyormuş, tüm malzemeye de el konuluyormuş ayrıca. Cezai yaptırımlar yasal düzeyde düzenlenmiş gibi, sorun sadece pratikte sanırım. Aslında bir başka yönden de bakınca iyi gibi de gelmiyor değil bana. Profesyonel balıkçıları büyük tekne edinmeye teşvik edip, uluslar arası sularda daha fazla getiri sağlayacak büyük avların peşine düşmeye teşvik etmekte, böylece bizim sularımızdaki yerleşik balıklarımızın kökünün kurutulması önlenmeye çalışılıyor olabilir. Bir taşla, 3 - 5 kuş vurmak isteniyor olabilir bardağın dolu tarafından bakılınca. Tabi uygulamanın sağlıklı yapılması şartıyla. Bilemiyorum, bu işi yıllarca sahada yapanlar belki daha iyi yorumlayacaklardır.
Uluslararası sularda av yapacak yeterlilikte teknemiz var da, birçoğunun elektronik donanımları ve av teçhizatları bu tür avlara pek de yeterli değil aslında. Bu sularda av yapmak, bizim trolcülerimizin alıştığı gibi dalış okullarının tur düzenledikleri derinliklerde trolcülük yapmaya benzemiyor. Balığı kolayca belirle, hop, çevir al şeklinde olmuyor yani. Tabii bu Akdeniz için geçerli, yani uluslararası suların 1500+ metreler demek olduğu sularda. Başka yerleri bilemiyorum. Bir de yine bizim Akdeniz'in bu özelliklerine de bağlı olarak uluslararası sularda avlanmak trolcüye büyük bir mazot yükü getiriyor(muş). Yapılması muhtemel avın maliyeti çok yüksek olacağı için risk büyükmüş, pek yanaşılmıyormuş. Mazotta ciddi indirimler aldıklarını biliyoruz, ama yine de büyük maliyet çıkıyor diyorlar. Benim duyumlarım bu yönde. Cezalar yükseldi. Ama dediğin gibi genelde (özellikle Marmara'da) teoride kalıyor. Geçenlerde yine hatırlarsın, bir haberde barınak müdürünün kafasına sıkılan tabancadan bir gözünü kaybederek kurtulması vardı. Orada diyordu ki, "trol için belirlenen yasaklara, limitlere uyulmaması nedeniyle bazı trolcülerin yüzlerce bin TL cezası birikti, takip olmadığı için ödemek bir yana aynı şekilde avlanmaya devam ediyorlar." Bu gerçekten en büyük problem gibi. Yani trol için karasularını yasaklamak, açıksulara göndermek, alışık oldukları av şeklini yasaklamak olacağı için kesinlikle yanaşmayacaklardır. Daha çok mazot yardımı, teknik donanım için destek falan isteyeceklerdir. Ama aslında dediğin gibi, bir yöntem olarak yapılabilse keşke. Ve çok sıkı takip edilse. En azından kıyı şeritleri balık deposu, tampon bölge olurdu. Ama günümüz şartlarında biraz ütopik kalıyor ne yazık ki.
Güzel sohbetin için teşekkür ederim Aykut. Umarım birgün ütopik kalmaz da kıyılarımız balık deposuna dönüşür. Sevgiler...
İnşallah bu tür sohbetleri bir gün yüzyüze de yaparız. Ama daha da önemlisi, dediğin gibi, keşke bu konuştuklarımız ütopik kalmasa... Bunun için radikal önlemler alınmalı, daha geç kalınmadan! Mesela ilk aşama şu konularda konuştuğumuz gibi olabilir; Akdeniz Ölüyor. Dünyadan Yapay Resif Örnekleri Su canlıları türlerimiz bu korunaklı alanlarda güven içinde ürerken, bizler ikinci, üçüncü aşamaları planlamalıyız. Ama sadece bu bile çok önemli bir adımdır...
